Açlık, yoksulluk, yolsuzluk, hukuksuzluk, işsizlik, kayıp silahlar, paramiliter örgütlenmeler, ırkçılık, yasaklar, sansür, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri, işkence, yaşam tarzı müdahaleleri, işçi ölümleri, sığınmacı krizi… Eksik bıraktığım vardır mutlaka. Birbirine değen tüm bu sorunlar yan yana ve aynı anda karşımızda. Çünkü, ‘bana dokunmayan yılan’ üzerinden yıllarca çok hesap yapıldı. Sorunlar arttı, derinleşti. Bunların içinde “Anayasaya aykırı ama evet” denilerek yapılanları da var, nas var deyip pas geçilerek sebep olunanlar da… AKP’nin kaybetmemiş gibi yaptığı, ülkece kana boğulduğumuz o iki seçim arasında yaşananlarla ilgili, “Bir konuşursam nefesleri kesilir” deyip deyip susanlar da var, kaçıp gittiği yerden memleketin suç kaydını ortaya döken ‘kahraman’ reisler de… Türkiye siyasetinin son yirmi senesi, önceki onlarca yılın sonucu elbette. Bugün kırk yaşına gelmişlere “Ben bu hayatın tekrarını yaşıyorum” diye isyan ettiren şey de; elini taşın altına koymak yerine, çöpleri halının altına süpüren siyasetçilere defaatle pirim verilmesidir. Sorun listesine ‘Yuva yakanın yuvası olmaz’ kültürünün bayrak taşıyanlarının başkasının memleketine tezkere alkışlarıyla girmesini de eklemeden olmaz.

***

Gezi kararı, Canan Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezası, Ekrem İmamoğlu ile ilgili siyasi yasak talebi, HDP’nin kapatılma davası, Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT önünde yaptığı açıklamalar derken siyasetin gittikçe sertleşeceği konusunda kimsenin şüphesi yok. 2019 yerel seçimlerinde sandık çevresinde etten duvar ören hukukçuların, oy çuvalı üzerinde sabahlayan vekillerin, delilsiz tutuklama kararlarının verildiği adliyelerde toplanan gazeteci, sivil toplum ve meslek örgütlerinin yanına artık iktidarın vergi diye neredeyse ağzındaki dişi söküp alacağı yurttaşların da katılıp omuz vermesi gerekiyor. Krizlere karşı bağışıklık geliştirerek yıkılan demokrasiyi yeniden ayağa kaldırmak mümkün değil. Muhalif kanadın da, beraber masa kurdukları insanların iktidar tarafından tek tek avlanmasına karşı bir arada durması gerekiyor. HDP’li belediyelere kayyum atanıp siyasetçileri tutuklanırken gösterilmeyen o dayanışma yüzündendir ki, bugün Kaftancıoğlu hedefte ve İmamoğlu’nun belediye başkanlığı tehlikede. “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sözü bir sloganın çok ötesinde, tek çıplak gerçeği hepimizin. Aksi durumda bizi bekleyen gelecek, bence en açık haliyle görüntülendi.

***

Samanyolu’nun ortasında, ışık ve maddenin kaçamadığı dev bir kara delik meğer bize kıpkızıl göz kırpıyormuş. Bilim insanları galaksinin merkezindeki bu her şeyi yutan deliğin nasıl oluştuğunu henüz bilmiyor ama biz dünya üzerinde insan eliyle yaratılmış kara deliklerin nasıl oluştuğuna dair fikir sahibiyiz diye düşünüyorum. Etik, ahlak, ilke, hakikat; özgürlük, eşitlik ve tüm farklılıkları yutup yerine baskı, eziyet, şiddet ve yoksulluk üreten kendi kara deliğimizi de gözümüzde canlandırmamıza yardımcı oldu o fotoğraf. Yakın zamanda aya sert iniş yapamayacağız belki ama yaşamımızın mevcut şekilde devam etmeyeceğine dair de alametler çoğaldı. Belirsizliğini koruyan ise bunun hangi yöne doğru evrileceği. Toplum olarak karar vereceğiz. Ve bu kararı verirken de demokrasinin özgürlük ve eşitlik ilkesinin yanına artık farklılıkları da katmamız mecburi. İnsan, hayvan, ağaç derken tüm canlıların yaşamını tehdit eden bu yağma düzeninin değişmesi gerektiğinde hemfikir olan çoğunluğun, duyguları manipüle etmeye hazır despotların karşısında açık ve rasyonel taleplerle direnç göstermesi umutsuzluğu yıkan bir tavır olacaktır. Varlığı için halka korku pompalamaktan başka çaresi kalmamış iktidarın, korkuyu bugüne ilişkin gerçekleri çarpıtma aracı olarak kullanmasına izin vermemek için yüksek sesle itiraza ihtiyacımız var. Despotluk, çerçevesini kendi belirlediği bir yaşam tarzına herkesten tam uyumluluk, aynılaşma talep eder. Oysa örneklerini dünyada sıkça görmeye başladığımız gibi toplumsal hareketler yükseliyor. Şahsımızın kara deliğine bakınca gördüğüm şu; varlığını farklılıkları düşmanlaştırarak sürdürenlerin karşısında ancak, farklılıkların toplumda daha da görünür olması için mücadele ederek durabiliriz, zira biz normaline varamadan demokrasi de radikalleşti.