Doğrusunu isterseniz nereden başlayacağımı ve neyi nasıl söyleyeceğimi tam kestiremiyorum. Yirmili yaşlarımdan itibaren bütün hayatım sola karşı Türkçülük temelinde geliştirilen ırkçı faşist...

Doğrusunu isterseniz nereden başlayacağımı ve neyi nasıl söyleyeceğimi tam kestiremiyorum.

Yirmili yaşlarımdan itibaren bütün hayatım sola karşı Türkçülük temelinde geliştirilen ırkçı faşist saldırılara karşı ideolojik ve politik düzlemlerle sürdürdüğümüz mücadeleler içinde geçti. Belki bu yüzden Marks"ı, Engels’i, Lenin’i bile okuyamadan önce,  sosyalist olmanın her şeyden önce insanın kendi kimliğini etnik/dinsel aidiyetine göre tanımlamamasıyla başladığını öğrendik; bu yüzden kendimizi Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Rum, Gürcü, Laz olarak görmedik, biz sosyalistiz, devrimciyiz dedik.

Şimdi bu nedenle birilerinin ırkçılık, faşistlik, milliyetçilik gibi aşırı suçlamalarına dayanak yapılmak istenen saçma iddialara yanıt vermek bile bana zul gelir.

Etyen Beyefendi"nin bir süre önceye kadar içinde yer aldığı bir çevreden sorunlu bir şekilde kopan birinin, intikam duygularıyla hareket etmiş olabileceğini tahmin edebilmek hiç de zor değilken bu kadar ciddiye alarak, Ermeni Cemaati ile solun arasını açmaya dönük bir çabanın içine girmesini doğrusu hiç anlayabilmiş değilim. Çünkü (şimdi miiliyetçiliğe yelken açanlar bir yana bırakılacak olursa) hem genel olarak sol, hem de bu ülkenin tarihinde faşizme karşı önemli bir direniş mücadelesine damga vuran devrimci hareketler daima tüm ezilenlerin, saldırıya ve haksızlığa uğrayanların yanında yer almıştır.

***

Saruhan Oluç ileri sürülen iddialar konusunda Taraf gazetesinde (neden “orda” olduğunu anlayamadığım) bir yazı yazdı ve BirGün gazetesinin bundan dört yıl kadar önce yayın kurullarında geçen (iddialara konu olan) tartışmalara ilişkin görüşlerini anlattı. Saruhan yazısının bir yerinde (sağolsun!) “kişilerin etnik aidiyetine yönelik bir nefretten” değil de, sürekli kimlik sorunları üzerine yazan iki arkadaşın (Hrant ve Muhsin) yazılarının kaldırılmasının önerildiğini ama bunun yayın kurulunun (kendisinin de dahil olduğu) çoğunluğu tarafından kabul edilmediğini söylüyor. Doğan, ben ve başka bazı arkadaşlar daha farklı şeyler (örneğin bu tür yazıların ayrı, forum sayfası gibi bir sayfada toplanması gibi) hatırlıyoruz ama, o konuya sonra geçeceğiz, Saruhan’ın anlatımı da bir bakıma BirGün’ü beraat ettirmeye yetiyor. Çünkü sonuçta, belki “adamın biri önermiş ama sonuçta BirGün bu öneriyi kabul etmemiş ve bu arkadaşlar (Muhsin kendi isteğiyle zaman zaman kaybolmuş da olsa) BirGün’de yazmaya devam etmişler” denilebilir.

Saruhan bu meseleye dair yayın kurulundaki tartışmanın, genelde yanlış bir anlayıştan kaynaklandığını söylüyor. Bize ait olduğu öne sürülen bu yanlış anlayışı yazısında şöyle özetlemiş:

“Bir siyasal anlayış, solculuk yaparken etnik veya kimlik meseleleriyle değil, sınıf meseleleriyle uğraşılması gerektiğini savunuyor ve yukarıdaki sözünü ettiğim talep de böyle bir anlayışı yansıtıyor. Dünya tarihsel sürecini doğru değerlendiremeyen bu anlayışa göre etnik meseleler emperyalist politikalar sonucu bu kadar güncelleşiyor. Ve yine bu meselelerin nihai (ne demekse!) çözümü devrimle mümkün görünüyor. Bir başka deyişle bu anlayış hem indirgemeci hem de ertelemeci özellikler taşıyor.” (Taraf gazetesi. 28.08.08)

Sevgili Saruhan, Etyen kadar değil belki ama gerçekten sen de çok insafsızsın! Aramızdaki tartışmayı bu şekilde özetlemek için çocuk olmak lazım. ‘Muhatabının görüşlerini savunulamayacak kadar saçmaya götürerek kolayca çürütmek, fazlaca akıllı insanların başvuracağı bir yol sayılmaz’ diye bir laf vardır. Çünkü bu şekilde sözde muhatabının asıl savunduğu görüşü çürütmüş sayılmazsın.

Üstelik uzağa gitmeye de gerek yok, örneğin BirGün arşivindeki benim yazılarım arasında yukarda özetlediklerine benzeyen “ertelemeci ve indirgemeci” tek bir satır bulunamaz. Gene örneğin, BirGün"deki rasgele seçilebilecek bir yazımda şöyle deniyor:

“Ortadaki sorunu en genel hatlarıyla tanımlamak gerekirse, “etnik, dinsel,dilsel, kültürel vb farklılıklardan kaynaklanan çatışmalı durumun, demokratik, barışçı ve adil, insanca bir çözümünün nasıl bulunabileceği” şeklinde ifade etmek mümkün. Bu farklılıkları bastırarak, yasaklayarak veya yok sayarak bir yere varılamayacağı, bütün dünyada olduğu gibi, bugün Türkiye’de de görülebiliyor.

Konunun hem ekonomik hem de demokrasi ve insan haklarına ilişkin yönlerinin bulunduğu ve bu konulardaki taleplerin savunulmasının da önemli bir demokratik görev olduğu doğru olmakla birlikte, bu konularda sağlanacak ilerlemelerin köklü bir çözüm sağlamayacağını hatırdan uzak tutmamak gerekir.”

Evet, pek çok yazımda da belirttiğim gibi biz bugün solun demokrasi, insan hakları, AB vb konuları temel alan değil, düzen eleştirisini temel alan, emek sermaye çelişkisi temelinde düzen karşıtı bir siyasal hat izlemesi gerktiğini savunuyoruz. Bugün aslında milliyetçiler de liberaller de esas olarak rejim sorunu etrafında, biri laiklik temelinde, bir diğeri AB sürecine endeksli bir liberal demokrasi ekseninde, siyaset yürütüyorlar. Bu görüş, elbette Kürt sorunu ve diğer demokratik sorunlar etrafındaki mücadelenin bugün önemsiz olduğu, bunların devrimden sonra halledileceği gibi komik bir anlama çekilemez. Saruhan"ın yaptığı bu. Onun yaptığı gibi yapacak olursak bizim de tartışmanın “artık tarihin, ideolojilerin ve sınıf mücadelelerinin sonunun geldiğini mücadelenin artık kimlikler, çevre, kadın siyaseti, azınlık hakları vb yeni toplumsal hareketler temelinde mikro politik düzlemlerde yürütüleceği” şeklindeki görüşlerle, ÖDP programında kısaca şu şekilde özetlenen görüşler arasında olduğunu söylersek sanırım kimseye haksızlık etmiş olmayız:

“(ÖDP) bireysel hak ve özgürlüklerin, her türlü sömürü, ezilme, ayrımcılık, dışlanmaya tepki olarak yükselen kimlik taleplerinin karşılanmasının eşitlikçi bir toplumun da önünü açacağına inanır…

Buna karşın hayatın politik ve sosyal mücadele yerine, bütünlüklü bir anlayıştan yoksun, kimlik politikaları etrafında örülmesinin yanlışlığına dikkat çeker. Bu bağlamda çalışma ve yaşam alanlarının iç içe geçmişliği, bir bireyin birden fazla kimliği taşıması nedeniyle, farklı mücadele zeminlerinin ortaklaştırılmasının önemini vurgular.”

***

Gazetedeki tartışmalarımız da aslında bunlara ilişkindir.

Ama maalesef ne yer kaldı ne zaman.

Mecburen yarın devam etmek üzere.