Sahur dediğin sadece öğün değil, oruçlu bünyeye karşı bir savunma sanatıdır! Ne yiyeceğini bilmelisin; turşu yersen susar tatlı yersen acıkırsın...

Sahur; yahut  yiyip yatmak

> ALEV KARADUMAN karadumanalev@gmail.com

Ramazan ayında oruç tutanların ertesi gün acıkmamak için, gecenin bir yarısı davul sesiyle uyandırılmak suretiyle yaptıkları öğüne sahur denir. Sahurla ilk tanışmamız mahmur çocuk gözlerimizle olur; anne mutfaktan odaya bir gece yarısı perisi gibi yiyecekler taşırken, baba boş sofrada bilinçsiz bir bekleyiş içerisindedir. İnsanoğlunun yemek yeme güdüsünün en ham şekilde davranışa yansıdığı saatlerdir işte o saatler. Sahur sofraları çoğunlukla dünyanın en sessiz ve paylaşımsız birlikteliğini oluştursa da, aile olmanın damağımızda bıraktığı tat esastır, yıllar geçse de unutulamayandır.

Milyonların uyku düzenini bir davul tıngırtısıyla bozan sahur, çoğunlukla insanın başına bela getirse de hatırası hiç de öyle değildir. Ramazan dışında ne yaptığını bilmediğimiz, Cihangir gibi semtlerdeki ecnebilerin ‘Tamborine guy’ da dediği davulcu kişisinin, zaman zaman yerini mahallenin ergen birliğine bırakmasıyla daha da kaotik bir ortam oluşsa da; gerek camdan sarkarak sigara içen insan popülasyonundaki artışla, gerek o saate denk gelebilecek canlı yayın rekoruyla en güzel bir fenomendir sahur. Sahur programı dediğimiz şey ise Ramazan ayıyla değil de siyasi konjöktürle daha bir paraleldir sanki. Çocukluğu 90’larda geçenler hatırlar, o zamanlar tek sahur programı Kanal 7’de olduğundan yeri gelip de CNBC-E dizilerinin tekrarlarıyla geçirilen bu öğün, şimdilerde neredeyse tüm kanalların sunduğu program çeşitlemesi ile daha bir ruhuna uygun geçmektedir. İçine cin kaçmış bir toplumun rüyası gibidir sahur; sabahın 3’ünde 4’ünde saçları makyajı yapılmış sunucular, neden nasıl diye sorgulamayı gereksiz kılan canlı yayın stüdyo seyircileri ile zehirli sarmaşığa tırmanmak gibidir sahur vakti televizyon kanalları arasında dolaşmak.
İmsak ve ezan kelimelerinin dakikada en az 3 kere kullanılmasıyla bir rekora da imza atılır sahurda. En sonunda beklenen imsak geldiğinde ise kafalarda deli sorular, uyuyabilecek miyiz acaba? Bu yüzdendir ki çocukluğunu sabahçı geçirmiş çocukların okula bir ay boyunca 4 saat uykuyla gitmesine sebeptir malum aktivite. İftarın ağırlığıyla gece 2 ye kadar uyuyamayıp, sonrasında biraz uyuyup davulcunun sesiyle uyanıp tekrardan uyuyamayarak işe gelmiş ‹sinirli ve aç zombi’ diye tanımlanabilecek bir ara tür de oluşur bu yüzden. Uyku tutmayan öğrencilere geri dönersek de, karnın tokluğu zihnin dinlenmişliği ve boşluğunu düşünürsek, ders çalışmak için en güzel zamanı sağlar lise ve dengi okullarda okuyan çocuklara. Ama daha küçükleri de vardır ki, ne zaman anne babaları onlara kıyamadığından sahura uyandırmasalar, ağlamaklı gözlerle uyanıp, sabahında ilk isyanlarını ebeveynlerinin yüzüne haykırırlar. He bir de aynı bu çocuklar gibi oruç tutmamalarına rağmen sahura kalkan bir yetişkin zümresi de vardır ki, bu zevk düşkünü insanların tek amacı sofranın hali hazırda kurulduğu bir öğünü kaçırmamak, mümkün mertebe daha çok tıkınmaktır.

Şüphesiz sahurun en büyük rakibidir yiyip yatmak! Uykuyu daha da bölmemek adına kalkışılan bu iş sahurcular tarafından stratejik hamlelerle karşılanır. Keza sahur dediğin sadece öğün değil, oruçlu bünyeye karşı bir savunma sanatıdır! Ne yiyeceğini bilmelisin; turşu yersen susar tatlı yersen acıkırsın... Ertesi gün susamamak adına gözü dönmüşcesine damacanayı içlerine dolduran insanlar görmek de mümkündür tabii sahurda. Bir de yemekler yenip herkes yatağına çekildikten sonra, imsaktan önce son çıkış mahiyetinde, ailenin en iyi niyetli ferdi tarafından yapılan su servisi vardır ki, Allah ondan razı olsundur. Tam da bu yüzden aile işidir sahur, o son suyu getiren anne baba kardeşin şevkatidir bir yerde. Sahura karşı yiyip yatmak, avlulu aile evlerine karşı tek kişilik stüdyo dairedir bir yerde, konforludur iyidir hoştur ama yalnızdır, mahçuptur.

Velhasıl Ramazan’ın necosu açık ara sahurdur; yapanları şanslı ve vakur, yapmayanları talihten yoksun ve mağdurdur.