Pazar günü “Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin” kaderi oylandı.

Oylama sonrasında; “Parlamenter demokratik sistemden” vazgeçme, “Kuvvetler ayrımına” son verme ve “sosyal ve de hukuk devletini” yok etme kararı çıkarıldı. “Bir adam” dönemine geçit verildi!..

Bundan böyle; “hangi ırk, dil, din, mezhep ve meşrepten” olursa olsun “yurttaş hak ve özgürlüğü ile eşitlik” kavramlarının bir arada olduğu bir “devlet/ millet” ilişkisi yerine “başkan/adamlarının” düzeni kurulacak…

Yani; “halkın egemenliği” değil, “bir adamın mutlak iktidarında” yaşamaya devam edeceğiz!..

Aslında işin farkında olmayanlar da önümüzdeki zaman içinde, yaptıkları yanlışın gelecekte başımıza neler açtığını görecekler…

Yönetim şeklimiz; devleti değiştiren, demokratik hukuk yapısı yerine, bir adam odaklı, buyurgan, baskıcı, evrensel hukuk ilkelerinden uzak, hakkını talep eden yurttaşın hak arayacağı yeri olmayan, düşünce ve ifade özgürlüğü elinden alınmış, örgütlenme ve muhalefet etme yeteneği yok edilmiş bir rejime dönüşecek!..

•••

Dünyada gördüğümüz tüm “bir adam” rejimlerine has, otoriter ve bir adamın devlet olduğu dönem başlıyor!.. Başkanın aynı zamanda parti başkanı olduğu dolayısıyla, devleti de partisini de yönettiği düzende vali ile parti il başkanı arasında “sıkışan hemşehri, bürokrat, ve iş âlemi” bir süre sonra durumun gerçek vahametini anlayacak…

Bu düzende işçi, köylü ve emekçinin sömürüsü daha da vahşileşecek… Esnaf dışlanacak AVM’ler yaşayacak!.. Dördüncü güç olan basın tamamıyla havuzun içine konacak, Odalar ve STK’lerin yandaş oldukları oranda yaşamalarına izin verilecek!..

Çok değil, kısa süre sonra özgürlüğü olmayan bir ülkede yaşadığımızı çok net olarak göreceğiz!..

•••

Daha pazar gününden itibaren her türlü baskı, aldatmacayı yaşamaya başladık!.. Devlet kurumlarının kayıtsız şartsız bir adama bağlı olarak hareket ettiğini, onun çıkarı için çaba gösterdiğini, hukuk ilkelerinden vazgeçtiğini gördük!..

Referandum oylaması sonrası Anadolu Ajansı’nın yaptığı “hileli yönlendirme”, bu anayasa ile devleti eline geçiren bir adamın, ülkeyi nasıl kandırabileceğinin somut örneğini gösterdi!.. Tam bir algı yönlendirmesi yaptı!..

Bilindiği gibi referandum sırasında tüm il ve ilçe seçim kurulları, hem kendi sandıklarının bilgilerini sisteme giriyor, hem de anında girdikleri bilgilerin doğru olup olmadığını YSK ekranından takip ediyordu.

Siyasi partiler de kendi bilgileriyle YSK’nın bilgilerinin sağlamasını yapıyorlardı. Ne olduysa oldu!.. Seçim devam ederken AA’nın bilgileriyle YSK bilgilerinin örtüşmediği bir anda, YSK ekranı kapandı. Kapanan süre zarfında ne oldu kimse bilmiyor?.

Ancak ekranın açıldığında AA’nın sonucunu teyit eden görüntünün ortaya çıktığı gözlendi... Toplumda müthiş bir kuşku oluştu!..

•••

Ülkemizin en saygın kurumu olması gereken, seçimlerin tek güvencesi Yüksek Seçim Kurulu yaptığı uygulamalarla referandumu şaibeli bir hale getirdi!..

YSK, yasaların emrettiği şekli uygulamayacağını açıkladı. Yani; sandık kurullarına “zarf ve oy pusulalarında mühür şartına bakılmayacağı” talimatını verdi! Bu alenen suçtur!.. Ve hem hukuka, hem de adalete sığmaz!.. Referandumun üzerine kara leke sürülmüştür!.. Neden?!;

1- YSK, yurtdışı ve yurtiçi oylama sırasında kesinlikle seçim yasasının 98. ve 101. maddelerine uyulması gerektiğini açıkladı. Seçmenler için hazırladığı “Görsel dokümanlarında” bu konun altını çizdi. Şimdi referandum sürerken kural değişikliği yapılıyor. Bu, adaletten uzaklaşma ve daha da vahimi yasa tanımazlıktır!... Üstelik çifte standart uyguluyor. Yurtdışında yasa uygulanıyor, yani geçersiz kabul ediliyor. Yurtiçinde ise mühürsüz zarf ve pusulalar geçerli hale getiriliyor…

2- Referandum başlamadan önce bu karar açıklanmalıydı. Böylece sandık kurulları dışarıdan gelenlere karşı daha duyarlı olacaktı. Kaldı ki günler öncesi, özellikle sosyal medyada ellerindeki tercih mühürleri ile “evet oyu” hazırladıklarını gösteren videolar gösterilmişti. Hile yapılacağı açıkça ihbar edilmesine rağmen önleyici tedbir alınacağı yerde yapılacak sahtekârlığı geçerli kılacak bir karar alınması toplumda ciddi infial uyandırmıştır. Referandumu tartışmalı hale getirmiştir…

3- 2010 yılında değiştirilen bu maddeler uyarınca, o günden bu güne kadar mühürsüz hiçbir zarf ve pusula geçerli kabul edilmemiştir.

4- Pazar akşamı YSK Başkanı’nın geçmişte aynı uygulamaların yapıldığına dair verdiği örnekler ise; “zarf ve pusulalarda kesinlikle seçim ve sandık kurullarının mühürlü olması gerekir …” maddesinin değiştirilmesinden önceki uygulamalardır.

Kamuyu yanıltan bu söylem bile kurulun nasıl bir konumda olduğunun göstergesidir…

•••

CHP, YSK’ye itiraz edeceğini açıkladı… Atılması gereken önemli adımdır!. Çünkü bir adım sonrası AİHM olmalıdır..

Kaldı ki AGİT ve bazı AB ülkelerinin açıklamaları, ülkemizin nasıl bir felakete doğru gittiğinin uyarılarıdır.

•••

Bu bir memleket meselesi diyerek aylarca çalışıldı.

HAZİRAN HAREKETİ, sivil inisiyatif, HAYIR Platformları, laik demokratik Cumhuriyete, eşitlik ve özgürlüğe sahip çıkmak adına müthiş bir mücadele sürdürdü. Diğer STK ve siyasi partiler kadar CHP’nin varlığı da onlara güç verdi. Ancak hukuk devletine inanan siyasiler samimi olmalıdırlar. Adaletin gerçekleşebilmesi için hukukun gösterdiği her adımı cesaretle atmalı, prosedürün belirlediği her kuruma başvurmalıdır!. Genetik solcu olan CHP örgütü, yöneticilerin yanlışlarına rağmen büyük bir çaba gösterdi. Ancak istenilen sonuç alınmadı.

HAYIR oylarının önde olduğunu biliyoruz!. Sandıktan o oylar çıksa da YSK’de tutanaklara geçemedi… Devlet, milletin elinden tüm yetkiyi aldı. Bunu türlü oyunla gerçekleştirdi. CHP yönetimi bu oyunlara engel olmalıydı.
Hukuk devletine inanan siyasiler samimi olmalıdırlar. Adaletin gerçekleşebilmesi için hukukun gösterdiği her adımı cesaretle atmalı, prosedürün belirlediği her kuruma başvurmalıdır!.

•••


CHP yönetimi TBMM deki anayasa dışı uygulamaları Anayasa Mahkemesi’ne götürmemekle daha baştan büyük yanlış yaptı.

Referandum günü “YSK’nin skandal kararına” CHP yönetiminin anında tepki göstermesi gerekirdi!.. Anadolu Ajansı üzerinden oynanan oyunu topluma aktarmak CHP yönetiminin göreviydi!.. Yapılan usulsüzlük ve sahtekârlık duyurusunu CHP yönetimi yapmalıydı!.. Yapmadı!...

TV’ler iş bitti yaygarasını kopardığında, Ümit Özdağ değil, CHP’nin en yetkili yöneticisi dur diyebilmeliydi…

Balkon konuşmalarından önce devletin gücüyle yapılan sahtekârlıklar açıklanmalı ve “mücadelenin bırakılmayacağı” halkla paylaşılmalıydı!.. En azından YSK’nin önüne binlerce insanla gidilmeli adaletsizlik topluma duyurulmalıydı!..

Kararlı bir şekilde bu oylama sonuçlarının açıklanmasının şaibeli olduğu yüksek sesle dünyaya anlatılmalıydı!.. Yapılmadı!..

Aksine! Yapılan açıklamalarla usulsüz bir referandum meşrulaştırıldı!.. Sessizce yenilgi kabul edildi. Oysa halkımız yenilmemiş ve bu sonucu kabul etmemişti. Birkaç yandaşa sevimli gelmek ve de efendi görünmek adına koskoca bir ülkenin geleceği bir adama teslim edildi!..

CHP’ye inanmış ve onun peşinden gelen milyonlarca insan, cesareti olmayan, sadece gösteri yapan bir avuç yöneticinin yetersiz yetenekleriyle sıkıştı kaldı.

CHP yönetimi en azından kendi tabanına bir özeleştiri yapmalı. Ya da bu işi yapabilecekler bırakmalı!..