Seçilmiş Hikâyeler ve Dost yayınlarının kurucusu Salim Şengil, gençliğinde Ankara’da Çubuk Baraj Gazinosu’nun müdürüdür. (Anılarda Kalan Portreler: Cem Yayınevi)

Bir süredir uzun salonda çalışan iki garsonun bir telaş içinde olduğunu görür. Bir olay varsa daha fazla uzamaması için garsonlardan birini çağırır:

“Ne oluyor, bir şey mi var?”

“Bir masa hesabını ödeyemiyor!”

“Öyleyse siz ödersiniz.”

Şengil’in kesin emri vardır: Hesabını ödemeyecek kuşkusunu veren müşterilerden ısmarlananın tutarı önceden alınacaktır.

Mesleğinde deneyimli garson:

“Ama müdür bey, bu insanlar öylesi değil, eskiden tanıdığım, bildiğim çok iyi kimseler...”

“Orasını bilmem, ne dedimse o olur.”

Garson gidecek, fakat biraz sonra yine gelecektir:

“Sizi istiyorlar efendim.”

Şengil de kalkıp gider.

Masada beş kişidirler. İki de konsomatris almışlardır masalarına…

Hesap ödeyemeyen en genci ayağa kalkacak ve “Affedersiniz, bir yanlışlık oldu sanıyorum.” diyecektir, “Biz müdürü rica etmiştik.”

“Buranın müdürü benim Orhan Veli Bey, Nurullah Ataç Bey. Bir isteğiniz mi var?”

Salim Şengil’i 23-24 yaşlarında görünce pek müdürlüğe yakıştıramamışlardır.

Orhan Veli özür dileyerek kısa bir açıklama yapar. Hesap 48.60 liradır, oysa ceplerinde 16.80 lira vardır. Borçlarını imza karşılığı yarın ödeyeceklerini de ayrıca bildirir.

Şengil düşünür: Ceplerinde bu kadar az para çıktığına göre hepsini alsa Ankara’ya nasıl döneceklerdir.

“Önemi yok. Bu gece benim konuğum olun” dedikten sonra, şef garsona emir verecektir: “Masayı temizleyin, yeniden servis yapın.”

Şengil de masaya oturur. Kendisini tanıtır.

Konuşmanın ceviz sandığını açarlar.

Şengil o sırada CHP’nin açtığı hikâye yarışmasında Türkiye birincisi olmuştur. Birinciden onuncuya kadar kazananların yapıtları bir kitapta toplanmıştır. İki kitap getirecek, Orhan Veli ile Nurullah Ataç’a imzalayacaktır.

Akşam üzeri Özen Pasta Salonu’nda oturuyorlarmış, Orhan Veli gelmiş, “Baraj Gazinosu’nda çok güzel kadınlar varmış, oraya gidelim.” demiş.

Nurullah Ataç düşünmüş: Bugün Orhan’ı Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nde gördüm. Herhalde para almış ki ‘gidelim’ diyor.

“Olur.” demiş.

Bu kez Orhan Veli düşünmüş: Ataç bugün Tercüme Bürosu’ndaydı. Çeviri paralarını almış olacak ki ‘gidelim’ diyor.

Ve olağanüstü bir iyimserlik içinde birbirlerinin ceplerindeki paralara güvenerek gazinonun yolunu tutmuşlar.

Güvenmenin de bu kadarı olur diye gülüşürler. Fakat Nurullah Ataç bu olaya çok kızmıştır. Kızdıkça da kekemeliği artacaktır.

Sabaha karşı üç buçukta kalkarlar.

Şengil, şoförü Sabahattin’e arkadaşlarını evlerine bırakmasını söyleyecek, onları kapıya kadar uğurlayacaktır.

Ertesi gün Sabahattin’ine soracaktır:

“Akşam arkadaşlarımı evlerine bıraktın değil mi?”

“Bıraktım efendim, ama...”

“Aması ne? Bir şey mi oldu?”

“Önemli değil. Arabada kavga ettiler de!”

“Neden?”

“O uzun boylu, yüzü sivilceli olanı, ‘Dua edin Salim Bey beni tanıdı. Yoksa bu gece güzel bir dayak yemiştik. Bana şükredin.’ dedi. Yaşlı, kekeme olanı, ‘Hayır, ilk önce beni tanıdı, bana saygı gösterdi.’ deyince, ötekisi, ‘Nasıl olur, ilk önce buyurun Orhan Veli Bey dedi, sonra buyurun Nurullah Bey’i ekledi,’ dedi. Evlerine bırakıncaya kadar çekiştiler.”

Şengil, bir süre o geceyi kimseye anlatmayacak, içinde bir sır olarak saklayacaktır.

Bir süre sonra Ahmet Muhip Dıranas’ın da yolu Baraj Gazinosu’na düşecektir

“Görünürde pek müşteri yok!” deyince Salim Şengil, “Siz erken geldiniz. Müzik saat 22’de, şov 23’te başlar...” yanıtını verecektir

Dıranas, sağ gerisinde bekleyen garsona rakı ile beyaz peynir, meze türünden bir şeyler söyleyecektir.

Garson isteklerini yazıp gidince, biraz da sıkılarak Şengil’e soracaktır:

“Masaya bir kadın da çağırabilir miyim?”

“İstiyorsan neden olmasın...”

Dıranas, kadın gelip masaya oturunca şişesi gazinoda 12 lira olan ‘Gordonruj’ Fransız şampanyası ısmarlayacaktır.

Şengil, daha sonra bir ara kadını çağıracak, birlikte oturduğu kişinin ünlü bir ozan ve arkadaşı olduğunu, hesapta yıkım yapmamasını söyleyecektir.

Şengil, ertesi gün Ankara’ya indiğinde, -bir rastlantı sonucu- Dıranas’ın, CHP’den ya da o sıralar çalıştığı Halkevleri Kültür ve Sanat Yayınları yönetmenliğinden eline beş yüz lira kadar bir para geçtiğini öğrenecektir.

Dıranas’ın gazinoda yediği işte bu paradır.