Sılo Qız bir sair olmadan evvel, sıfte kemane çalmayı öğrendi. Düğünlere, derneklere, cemlere, cemaatlere çağrıldığında bıyıkları yeni terlemişti, alnı terli, elleri kocaman, yüreği pırpır ediyordu. Herkes gibi elbet başta köyünde ünlendi. Demir çizmeliler otuz yedide Harçik’in kıyılarını çiğnediğinde köyü basıldı, çocuk ciyaklamalarıyla uğuldayan, tozdan buluttan kafileler içinde ölüme götürülüyordu. Bir subay onu fark etti, bu askerleri iyi eğlendirir, dedi. Sılo Qız kafileden ayrıldı, kafile ağır makinelilerinin önüne, Küçük Süleyman askerlerin yanına götürüldü, kemanıyla beraber. Sair kurtuldu, hâlbuki sairler erken ölürdü. O büyük felaketin destanlarını, ağıtlarını söyledi yıllarca. Hele gidin bakın Dere Laç’a, gökte gün durmuştur.

Otuz dokuz başında Erzincan’dan garba giden kapkara vagonda esmer bir çocuk vardı. Pülümür derlerdi doğduğu ele, o yolculuk hiç çıkmadı aklından, tarih öncesi köpekler havlıyordu atıldığı yerde, nasıl unutsun. Cemal Süreyya, bir iddia sonucu önce tek y’li Süreya’ya, sonra ise Türkiye’nin en büyük şairine dönüştü. O yolculuğa çıkmazdan evvel kulağına fısıldanan dualar yalnız Zazadır, ninniler Farsi. Unutmuştur emdiği sütten aldığı anasının sözcüklerini, hiç unutamadığı yolculuktan beri, suç değil, asimilasyondan. Aşkı, kadınları, yanları, önleri, arkaları, yerle bir âşıkların gururunu yazdı. Elli yedisinde ölmüştür, çok erkendir, hâlâ en iyi şairdir Türkçe’nin Nazım’la. Sairler erken ölse de, kelimeler ölümsüzdür.

Mekke’nin fethi yıllarıydı, iki cariye hem de iyi iki şairdiler, yeni ortaya çıkan İslam’ı eleştiren şiirler yazdılar diye, fermanları verildi, kurtuluşları yoktu, Kâbe perdesine sığınsalar bile artık infaz edileceklerdi. Kureybe çarmıha gerildi, Fertena ise son anda kaçtı. Mekke ve Medine yıllarında deve kervan soyan, gasp ve hırsızlığa dayalı fetihleri eleştiren başka kadın şairler de vardı. Sare bunlardan biridir. Bir sabah yatağında gövdesine çakılmış bir kılıçla bulundu. Sağ kalan sairler artık şiirlerinde kimleri öveceğini iyi biliyorlardı. Sairlerin kaderi hep aynıydı, şairler daha da genç ölürlerdi.

Doğduğum köyde adına Bava Ahmet derler başka bir adam vardı, biz görmedik, duyduk. Ben memlekete gidip gerçek hayata başladığımda, Bava Ahmet’in torunlarındandır, derlerdi. Bu Bava Ahmet ayıptır söylemesi cem bağlamakla kalmaz, önce tewte, sonra ise ateşe girermiş. Etrafına toplananlar ağlar, titrer, yakarır, dualar edermiş. Ateş içinde dualar, beyitler söyleyen Bava Ahmet de büyük bir sairdir. Öyle kudretli bir adamdı ki, namı kendisinden sonraki yüzyıla uzandı. Oğlu Süleyman babasının yolundan yürüdü, ceme, cemaate, ateşe karşı içinde uyanan yetenekler, köyden kente göçle don değiştirdi. Belediye başkanlığı yaptı, ateşe girmedi ama modern cemaatleri yönetti. TİP eksenli çalışmalar, derslerle dolu anılar yazdı. O da başka bir şair donundaydı, Bava Ahmet’ten aldı geleneği, öldü geçen gün, götürüp gömdüler babası Ahmet’in yanına. Başlarında uzun ağaçlar, bembeyaz bulutlar, bir uçurumun ucunda kırmızıtoprakta yatarlar, belki karşılıklı birbirlerine sessizce şiirler de söylerler.

Sairler geçmişimizi anlatırlar, çektiğimiz bitmez ıstırapları, başka kıtaları, hayatları, başka başka dillerle sözcükleri, onlar müzisyendirler, ritm adamlarıdır. Şiir olmasaydı, biz insan olmazdık. Militanların, âşıkların, siyasetçilerin, hastalık, yaşlılık, ölüm korkusuna saplananların sözcüsüdür şairler. En mahrem anlarımızı, en gizli öfkelerimizi, en çaresiz anlarımızı şairler anlatır bize. Ama onlar erken ölürler, öldürülürler. Nazım gurbete zorunlu gitti ve öldü, Neruda’nın kemikleri Şili’deydi, öldü. Hastalıktan değil, Pinochet’in gangster adamları tarafından, geçen hafta Şili hükümeti resmen kabul etti, on yıllar sonra. Kureybe, Fertena veya Sare gibiydi kaderi.

Oğlunu açlık grevinde gören, kırk iki gün destanını yazan, Erdal Eren’i tek şiirle milyonlara tanıtan, şarkılara, ağıtlara esin veren, yana yana tükenmediğime göre, ben bu dünyanın Alevisi olmalıyım, diyen Gülten Akın da öldü. Bu yazı, tüm sairler adına, çekilen ve yazılan tüm acılara hürmeten, Gülten Akın’a bir nekrolojidir. Rahat uyu kadın sair, dizelerin emanetimizdedir.