Çağdaş şiirimizin önemli isimlerinden Seyyidhan Kömürcü, yeni kitabı “Kendinin Ağacı” ile okurla buluştu. Kömürcü, “Yazdığım şiir, gördüğümü göstermek, hatırlatmak ve anlatmak üzerine kurulu olduğu için, adeta ‘Gördünüz mü?’ diyen bir şiir. ‘Gördünüz mü?’ diyen bir şiirde görselliğin, hafıza etmenin ve ortaklaşmanın önemi büyük” diye konuşuyor.

Şair Seyyidhan Kömürcü: ‘Gördünüz mü?’ diyen bir şiir

Oğuzcan Ünlü

Ülkemizde şiirin dikkat çeken şairlerinden Seyyidhan Kömürcü, Hasar Ayini ve Dünya Lekesi’nden sonra üçüncü şiir kitabı Kendinin Ağacı’nı okurlarla buluşturdu.

Yaşar Nabi Nayır, Arkadaş Zekai Özger, Nüzhet Erman ve Homeros şiir ödüllerine sahip Kömürcü ile şiirde görselliği, felsefeyi, doğayı, mekânları, çok dilliliği, ironiyi, şakayı ve lirizmi konuştuk.


► Son şiir kitabınız Kendinin Ağacı geçtiğimiz günlerde okurlarla buluştu. Şiirlerinizden hareketle, görsellik ve şiir diliniz hakkında neler söylemek istersiniz? Görmek neden önemlidir?
Görmek maalesef idrak etmenin temel koşulu. Bu yüzden de önemli. Her şey görmekle başlıyor. Ömrümün bir dönemini görmeyerek geçirmek isterdim. Görünce olan oluyor da görmeyince ne oluyor acaba. Güzel sanatlar eğitimi aldım. Bakmak ve görmek arasındaki bariz farkı genç yaşlarımda hissettim. Bir şeye ikinci kez bakmanın, ayrıca bakmanın şiirime çok etkisinin olduğunun farkındayım. Görmenin lanetli tarafları da çok, keşke görmeseydik dediğimiz çok şey görüyoruz. Bir kez görüldü mü de silinmiyor artık. Kalıyor gözlerimizin hafızasında. Sahip olmanın başlangıcı da sayılır görmek. Sahibi olduğumuzun, sahibimiz olmaya başladığı tehlikesiyle, görmekten ve dolayısıyla tanıklık etmekten pek memnun olduğumu söyleyemem. Tekrar başa dönecek olursak, her şey gördüğümüz kadar başımıza gelir. Gördüğümüzden birinci derecede mesul sayılırız. Yazdığım şiir, gördüğümü göstermek, hatırlatmak ve anlatmak üzerine kurulu olduğu için, adeta ‘Gördünüz mü?’ diyen bir şiir. ‘Gördünüz mü?’ diyen bir şiirde görselliğin, hafıza etmenin ve ortaklaşmanın önemi büyük.

► Felsefenin ve doğanın edebiyatla binlerce yıllık ilişkisi var. Şiirlerinizde felsefeyi ve doğayı estetize ederken nelere dikkat ediyorsunuz?
Doğa zaten estetik bir alan aslında. İşgüzarlıktan olmalı biz sanki doğada bir yamukluk varmış gibi sürekli düzeltmeye çalışmışız. Ve artık bu gereksiz müdahalenin sonuçlarını gözle görülür düzeyde yaşıyoruz. Estetik yamuk bir şeydir. Her şeyi kendimizce düzeltmenin, düz etmenin estetiği yok ettiğini düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında edebiyatın ya da sanatın doğayı estetik edecek gücü olduğunu düşünmüyorum. Olan bir şeyi anlatmak, o da yetmedi yazmak insanın doğa karşısındaki zayıflığını anlatır bize. Olan bir ağacı anlatmak, yazmak, resmini yapmak, üstelik buna da estetize etmek demek büyük bir yanılgı. Kendinin Ağacı’nda insanla anlatamadığımı doğayla anlatmayı denedim. Ama asla ağacı, ovayı, yaprağı olduğundan daha güzel anlatabileceğimi düşünmedim.

Felsefe de buna benzer bir saikle girer şiirime. Şiirde felsefe yapmamaya dikkat ederim. Bu hem şiire hem de felsefeye zarar verir bence. Bilgiyi ve düşünceyi şiirde göstermek, üstelik bildiğini göstermek bana göre mecbur kalınmadıkça gereksiz bir çaba. Bilen şiir, bilen şair sevimli gelmez bana, bildiğini gösteren şiire ve şaireyse katlanamam.

► Biraz mekânlardan bahsetmek istiyorum. Diyarbakır’ın, Mardin’in, İstanbul’un ve Bodrum’un üzerinizde etkisi var. Kentlerle ilişkinizi neler belirliyor?
Bu şehirler dönem dönem yaşadığım şehirler. Hepsinin şiirimde etkisi var. Yaşadığım yerler yazdığım şeylere giriyor. Hikâyeli yaşıyorum sanırım. Durup dururken ya da akla ilk gelen sebeple bir şehirde kalmadım. Bodrum deniz kum güneştir ilk düşündüğümüzde. Ama benim hafızamda öyle değil. Kendinin Ağacı oluşurken bu dört şehirde yaşadıklarım, düşündüklerim girdi kitaba. Bazen bir kısmını düşünmek için birinden birine gittim. Bu güzel bir duyguydu. Bu kısmı Mardin’de olmasam yazamam dediğim zamanlarda şiirin beni bir yerden bir yere götürme gücü büyüleyiciydi. Yaptım.

SÖZ KONUSU EDEBİYATSA DİLSİZLEŞTİĞİMİ HİSSEDİYORUM

► Çok dillilik Türkçe şiir yazımını nasıl etkiliyor? Örneğin, Kürtçe bilen şairlerin daha zengin bir dil havuzundan şiir yazdıkları görülüyor…
Birden fazla dil bilmenin birden fazla duygu ve düşünme biçimi yarattığını sürekli hissediyor ve şanslı buluyorum kendimi. Ama bir dili bilmenin o dilin edebiyatı için yeterli olmadığının da farkında olmamız lazım. Son zamanlarda söz konusu edebiyat olunca dilin nasıl aradan çıktığını ve dilsizleştiğimi de hissediyorum. Dili unutuyorum ben artık yazarken. Dil, yazarken ya da okurken değil de konuşurken ya da dinlerken hissettiğim bir şey.

► Günümüz Türkçe şiirinde ‘ironi, oyun ve alay’ gibi kavramların hatırı sayılır derecede kullandığını görüyoruz. Bu aynı zamanda yerleşik iktidar ilişkilerinin kırılması bağlamında önem kazanabiliyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Katılırım elbette. Şiir bir şeyi başka demek üzerine kurulu bence de. Başka demek için ironi ve oyun elbette çok gerekli. Ama bu konu da hassas. Bazen de bunu yapan ama şiirden epeyce uzaklaşmış metinler, kitaplar ve üsluplarla da karşılaşıyorum. Etkisi, ölçüsü ve müziği de önemli. Şakayla ironiyi karıştırmamak lazım. İroni yaşantıya güç katan bir olguyken “şaka can alır” çünkü.