Şairler birbirinin duygudaşıdır

NURAY SALMAN - HAYDAR EROĞLU

Şair Tuğrul Keskin şiirde 40 yılını geride bırakıyor. Eski’ten, Solgun, Zifir gibi kitaplarıyla bilinen Keskin, Kavil isimli kitabı ile 2019 Atilla İlhan Şiir ödülüne sahip oldu. Keskin ile şiirinde 40 yılı konuştuk.

►1980 sonrası yazılan şiirde, içinde yer aldığınız “Yenibütün’’ hareketi yeni şairler kazandırdı Türk şiirine. Hüseyin Haydar, Metin Cengiz, Seyyit Nezir, Veysel Çolak’la birlikte yeni oluşumu ortaya koydunuz. Bu oluşumla neydi derdiniz? Manifestosunun hayatta nasıl bir karşılığı vardı, şimdi ne düşünüyorsunuz?

“Yenibütüncü Şiirin Manifestosu” 1980 sonrası piyasa koşullarına teslim edilmeye çalışılan insan için bir dur çağrısıydı aslında. Bu ne kadar anlaşıldı bunu bilemem. Çünkü gerçekten berbat günlerdi. Bizim içinde büyüdüğümüz ve geliştiğimiz ortaklaşmacı, birbirine saygılı ve birbiriyle uyumlu yaşantı biçimi gitmiş; yerine bencil, köşe dönmeci, bağnaz, bizlerin tamamen yabancısı olduğu yeni bir yaşam biçimi ve insan tipi gelmişti, hatta dayatılıyordu. Bu kuşkusuz edebiyat ortamı için de böyleydi. İçeriğin neredeyse bir bütün olarak reddedildiği, sözün ağırlığını yitirdiği; “şiirin sözcüklerle yapılan ama bir şey anlatması zorunlu olmayan bir sanat” gibi algılatılmaya çalışıldığı bir ortam vardı.

İzmir’de benim Hatay semtindeki evimde, Veysel Çolak, Seyit Nezir ve benim katılımımla ilk taslağı oluşturuldu. İzmir taslağının toparlanıp son şeklinin verilmesi görevini Seyyit üstlendi. Manifesto beş şairin imzasıyla, Broy Dergisi’nin Aralık 1987 sayısında yayımlandı ve 1988 Ocak ayında Veysel’in “Ölüler Diyaloğu”, Seyit’in “İnsanın Beyaz Kokusunda”, Metin’in “Bir Tufan Sonrası” ve benim “Kırılan Kar Sesi” adlı kitaplarımızın girişinde yayınlanmış oldu… Kanımca Türk Edebiyatı’nda yayınlanmış son manifestodur ve Yenibütüncü Şiir’in önerdiği şiir ve hayat hâlâ ıssızdır ve Manifesto ilk günkü tazeliğini koruyor…

GERÇEK ŞAİRLER ŞİİRİN DİKENLİ YOLUNU BİLİR

►Şiirlerinizde gelenekten ustaca yararlanarak çağdaş bir şiir sentezi gerçekleştirdiğinizi görüyoruz, bu bağlamda; şiir ve gelenek hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz, geleneği reddeden şiirin ayakları yere basar mı, bir başka deyişle geçmişi olmayan bir şiirin geleceği olur mu?

Gelenek meselesi, üstüne sık düşündüğüm bir mesele. Elbette geçmişi olmayanın geleceği olamaz. Kimi genç şairlerin şiiri kendilerinden başlatmalarını ve geleneği bir bütün olarak reddetmelerini bir gençlik rüyası olarak değerlendiriyor ve anlıyorum ama gerçeğimiz elbette bu değil. Hiçbir ‘has şair’ şiir yolculuğunu kendisinden başlatmaz, başlatamaz. Gerçek şairler, şiirin uzun, acılı ve yorucu bir yolculuk olduğunu bilirler. Bunun için ki hangi zamanda ve dünyanın hangi ülkesinde yaşarlarsa yaşasınlar, şairler, birbirinin duygudaşıdır, yoldaşıdır; gözle görülmeyen, kan bağıyla, açıklanamayacak bir akrabalık ilişkileri vardır. İşte bundandır, büyük şiirlerin birbirine eklenerek gelmesi. Fakat acı ki kapitalizm garip bir insan tipini (ve elbette şair tipini de) hayatın önüne çıkarıp dayatıyor. Kerameti kendinden menkul insanlar... Bu hayatın bütünü için de böyle aslında.

►Folklor içinde kalmayı önermiyorsunuz ama.

Öyle düşünülmemeli. Sözgelimi Cemal Süreya 1956’da “Folklor şiire düşman” demişti. Doğru, elbette; Cemal Süreya’nın baktığı yerden, “Folklor şiire düşman.” O makalede, geleneğin kalıpları içerisinde kalarak, hatta bunda ısrar ederek üretimsiz hale gelmeyi kastediyordu şair. Yani geleneğin sınırlarını belirliyordu bir bakıma. O makalede halk edebiyatının bütün bütüne şiiri belirleyemeyeceğine vurgu yapılıyordu. Bu her gelen şaire, geleneği dönüştürme, hatta “geleneği devrimci bir tarzda dönüştürme” görevi de yüklüyor kuşkusuz. Böyle bakılınca geleneksel şiirin kalıplarının kırılması gerekirdi, değilse söylenecek söz biterdi herhalde.