Google Play Store
App Store

Şair Mehmet Said Aydın, sansür ve otosansürle ilgili “Yazarken özgür olduğumu hissetme konusu netameli; özgür hissetmezsem yazamam ama esasında olmadığımı biliyorum. Belki yazımın (çoğumuzun yazısının) güç aldığı noktalardan biridir bu” diyor.

Şairler dünyayı değiştirmek için var
Mehmet Said Aydın (Fotoğraf: Ateş Alpar)

Sercan SİNECAN

Şair Mehmet Said Aydın dördüncü şiir kitabı ‘Altını Ben Çizdim’i Everest Yayınları etiketiyle yayımladı. Aydın kitabında 2014-2024 arasında yazdığı şiirleri bir araya getirdi.

2025’e gelene kadar 3 şiir kitabı yayımladınız. Ancak ‘Altını Ben Çizdim’deki şiirler 2014-2024 arasında yazılanlar. Üzerine çalıştığınız işler miydi, yoksa yayın için beklettiğiniz şiirler mi?

İkinci ile üçüncü kitap arasında yazılanlara yeni yazılanlar eklendi. Pandemi döneminde İstanbul Bienali’ne 15 şair "Şiir Hattı" projesi kapsamında davet edilmiştik, oraya yazılan şiirler de dâhil oldu kitaba ve nihayetinde bu toplam ortaya çıktı. Bir önceki kitabın, Lokman Kasidesi’nin üstünden de neredeyse altı yıl geçmişti.

Şiirlerinizde sıkça mekânlara, özellikle Diyarbakır, Mardin ve İstanbul’a göndermeler var. Diyarbakır’da doğmuş, Mardin’de büyümüş biri için İstanbulluluk yurtsuzluğun başka bir tanımı mı? 

İstanbul, dünyanın en büyük Kürt şehirlerinden biri, orana vurulursa. Son altı yıldır yaşadığım mahallede, evden çıkıp meydana ulaşana dek en az bir Kızıltepeli dövmeci, bir emlakçı, bir Ağrılı manav, köşedeki kahvehanede Diyarbakırlı bir ressam… görüyorum mesela. 20 küsur yıldır da İstanbul’da mukimim. Yurtsuzluk demem için başka bir iddia getirmem gerekir, şu an o iddiadan yoksunum ama biraz “romantik” biçimde “ev” dediğimde halen Kızıltepe’yi kastediyorum, evet.

‘Yarın cuma’ şiiri bir yerinde ‘nereye gideyim?’ diyor. Öfkeyi de içeren bu şiir, bir tür ‘evim neresi?’ düşüncesine dair bir yansıma mı?

Pandemi boyunca, biraz da mecburiyetten, ev üzerine çok düşündüm. Az evvel bahsettiğim bienal şiirleri de kendiliğinden ev içini referans aldı. Türkçede ev ile yuva arasında çok tatlı bir nüans var, başka dillerde pek olmayan. Kapısı sokağa açılan evlerden rutubetli apartman boşluklarına açılan kapılara göç ettik hep beraber. Tespit ettiğiniz öfke muhtemelen buna dairdir.

Dil ile kurduğunuz ilişki oldukça katmanlı. Kürtçeden Türkçeye ve Türkçeden Kürtçeye çeviriler yapmanızın şiirinize nasıl bir etkisi oldu?

O çevirilerin önemli bölümünü kendim için yaptım. Yekûnun çok küçük bölümü yayımlanabildi - bunda telif sorununun da etkisi var elbette. Biri anadilim olan bu iki dilin de içinden düşünmeye, bu iki dile de emek etmeye çalıştım. Bunun en temelinde de okurluk faaliyeti yatıyor diyebilirim.

Otobiyografik anlatınız Dedemin Definesi ile şiirleriniz arasındaki bağı nasıl tanımlarsınız?

Benzer şeyleri hikâye etmek bağlamında bir bağları var. Onun dışında belirgin bir bağ olduğunu sanmıyorum. İki ayrı türün gereklilikleri belirledi üslubumu, Define tek başına, benim için tuhaf bir denemeydi. Üç dilde basılması “edebî jest” olarak kuvvetliydi kanımca, o konuda da yayıncım şair Ali Özgür Özkarcı’nın cesareti çok belirleyici oldu.

Şiir uğraşısı, 2025'de yoksulluğu ne denli biliyor?

Hadas Thier, yakınlarda yayımlanan ‘Halk İçin Kapitalizm Rehberi - Marksist İktisada Giriş’ kitabının girişinde “Kapitalizmin harabeye çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz; bu dünyanın güzelliğini korumasının tek sebebi, o enginliği içinde sayısız harikalar barındırması değil; aynı zamanda insan düşüncesinin, yaratıcılığının ve mücadelesinin verdiği umut” diyor. Şairler de beri değil bu dediğinden; bu dünyayı sadece anlamak için değil değiştirmek için de yola düşmüş insanlar olarak görüyorum şairleri. Görmeliyim.

‘siz hasmani biz rahmani/ siz bir taraf biz bir taraf/ orası orada, burası burada’ diyorsunuz ‘boş sayfa’ şiirinde. Şiiriniz tarafı nedir?

Yazdığım bir metin için birbirinden acayip şeyler izliyordum YouTube’da, bu alıntıyı oradaki videolardan birinde duymuştum. Rahmani-hasmani tasnifi daha çok rüyalar için kullanılıyor esasında. Benim ima ettiğim şey ise insanların saflarının daha rüyalarında başladığı. Hem rüya hem düş bağlamında. Gözler açıkken de kapalıyken de.

Sansür ve otosansür konularına nasıl yaklaşıyorsunuz? Yazarken özgür olduğunuzu hissediyor musunuz?

Üstünden şuncacık vakit geçti, Yavuz Ekinci yazdığı bir romandan ötürü yargılandı. Kurgu bir karaktere söylettiği şeylerden ötürü hâkim karşısına çıktı. Yine üç öğün geçmedi üstünden, İstanbul Kürt Enstitüsü’nün yayımladığı dil öğretme kitabı ‘Hînker’in yazarları gözaltına alındı. Örnekler çoğaltılabilir, malum.

Bunlar yakın zamandan aklıma gelenler. Yazarken özgür olduğumu hissetme konusu ise netameli; özgür hissetmezsem yazamam ama esasında olmadığımı biliyorum. Belki yazımın (çoğumuzun yazısının) güç aldığı noktalardan biridir bu. İleride birileri bu çağın edebiyatına bakarsa daha iyi anlayacaktır.