Oyuncu ve Müzisyen Fırat Tanış, iki usta şair Behçet Necatigil ve Metin Altıok’un şiir besteleri ile dinleyiciyle buluşuyor. Tanış, bir şiirin şarkı olması için tek kriterin “şairine elçilik etmek” olduğunu söylüyor.

Şairlere elçilik ettik


Işıl ÇALIŞKAN

Fırat Tanış, müzisyenlik, bestekârlık, şarkı sözü yazarlığı, senaristlik, film yönetmenliği, oyunculuk ve resim dallarında sayısız projeye imza atmış üretken bir isim. “Yani” şarkısı, 2016’dan beri sürdürdüğü “Gelin Tanış Olalım” tiyatro oyunu, yeni gösterime giren “9 Kere Leyla” filmi Tanış’ın projelerinden birkaçı.

Tanış, geçtiğimiz günlerde Şair Behçet Necatigil’in “Solgun Bir Gül Dokununca” şiirinin yorumuyla müzikseverlerin karşısına çıktı. Ada Müzik etiketli “Geriye Kalan” isimli 3 şarkılık EP'nin ilk şarkısı “Solgun Bir Gül Dokununca”. Parça, biri piyano yorumu diğeri ise senfonik olmak üzere iki farklı şekilde dinleyiciye sunuldu. İklim Tamkan’ın prodüktörlüğünü yaptığı ilk versiyonda tek piyanonun vokale eşlik ettiği şarkının düzenlemesi de Tamkan tarafından yapıldı.

Tanış ile Solgun Bir Gül Dokununca’yı ve oyunculuk serüvenini konuştuk.


■ “Solgun Bir Gül Dokununca”yı iki versiyonu ile dinleyiciyle buluşturdunuz. Biri piyano yorumu ile diğeri ise senfonik. İki farklı şekilde sunmanızın sebebi neydi?
Hangi müzik eseri olursa olsun farklı versiyonlar, oluşturulan farklı atmosferlerle, farklı dinleme biçimleri sağlar. Dinleyici bunun doğrudan farkındadır ya da dolaylı olarak etkilenir.

Her saz tekil ya da başka sazlarla birlikte bambaşka ifade biçimlerine sahip. Hiçbir sazın eşlik etmediği, sade bir vokal söyleyişiyle şiire; İklim Tamkan’ın piyano eşliğiyle öyküye; Ajlan Akyüz’ün senfonik düzenlemesiyle romana yakın bir dinleme mümkün.

■ Bir de Metin Altıok şiiri olan Geriye Kalan’ı dinleyiciyle buluşturuyorsunuz. Neden bu iki şiiri seçtiniz?
Geriye Kalan şiirinin bestesi dostum Turgay Yakut’a ait. Özel bir sebebi yok. Sevdiğimiz şairlerin çok sevdiğimiz şiirleri.

TEK KRİTER ŞAİRİNE ELÇİLİK ETMEK

■ Bir şiirin şarkı olabilmesi için nasıl kriterler gerekli? Her şiir şarkı olur mu?
Tek kriter şairine elçilik etmek bence. Bunun dışında bir kriter yok. Sadece her şiir değil, aklınıza gelen yazılı her şey şarkı olabilir. Fakat “nakarata”, “kafiyeye” şartlandırılmış kulak, dinler mi bilmem.

Örneğin müzikaller tiyatro metinlerindeki diyalog ya da monologları şarkı haline getirirler. İlahiler kutsal metinleri müzikle ifade eder. Hatta müzik haline gelebilmesi için illa yazılı bir metin ya da şiir olmasına da gerek yok; halk müziklerinin söz kaynağı çoğunlukla sözlü edebiyattır, efsanelerdir.
Bilmediğimiz ya da dünyada hiç olmayan, uydurulmuş bir dildeki yazılı ve sözlü malzemeler de müzik olabilir.

■ Tam da bu noktada sormak gerek. Disiplinler arasında dolaşan bir sanatçı olmanın avantajları neler? Her biriyle bir diğerini besliyor olmalısınız…
Evet tam olarak öyle, her biriyle diğerini besliyorum.

■ En son 9 Kere Leyla’da rol aldınız. Nasıl anlatırsınız bu deneyimi?
Ezel abi şahsen bir festivaldir. Oyuncuya, her şeyin mümkün olduğu bir dünyanın kapısını açar. Siz de kendinizi kızıl saçlı, yeşil gözlü, çilli biri olarak bulursunuz. Bu anlamda benim için, Ezel abinin her setinde olduğu gibi oyuncu olarak büyük keyif, aldığım bir deneyim oldu.

■ Her zaman duruşu belli olan bir sanatçı oldunuz. Peki sizce sanat politik midir?
Evet, elbette politiktir.

■ Sahneleri özlediniz mi?
Evet, özledim ama bu süreçte en sağlıklı olan kavuşmayı biraz daha ertelemek.

■ Sizce bu günleri atlattığımızda sanat bir dönüşümün içine girmiş olacak mı?
Bahsettiğim en temel hak/emek ilişkisi ya da ilişkisizliği kalıcı bir biçimde çözüme kavuşmadığı sürece bir dönüşüm olmaz, olamaz. Çözümü, sorunun yaşandığı kümenin dışında aramak da aymazlıktır.

■ Yeni yıldan beklentileriniz neler?
İnanın sağlık dışında hiçbir beklentim yok.

sairlere-elcilik-ettik-828029-1.

***

Sendikanın hareket kabiliyeti güdükleşiyor

■ Koronavirüsün başından beri ülkedeki sanatçılar çok zor günler geçiriyor. Bu süreci nasıl görüyorsunuz? Sendika ve dernekler pandemide üzerine düşeni yaptı mı?
Açıkçası daha çok tiyatro ve oyunculuk alanında konuya hâkimim. Pandemi başladığı tarihten itibaren oyunlar bir süre kısıtlı imkânlarda devam etti, ancak şimdi tamamen durdu. Yüzlerce özel tiyatro perde kapattı. Bu süreci mümkün olduğunca az zararla atlatmaya yetecek öz sermayesi olmayan -ki kimsenin olduğunu sanmıyorum tiyatrolar kapanma noktasına geldiler, onlarcası da kapandı ve tüm çalışanları işsiz kaldılar.

İşsiz kalanların neredeyse tamamına yakını, çok büyük bir çoğunluğu asgari de olsa sağlanan yardımlardan faydalanamadılar. Bunun en büyük sebebi tiyatro sahiplerinin yani patronlarının, onları sigortalamamış olması.

Kültür Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, Türkiye’de 400 özel tiyatroda yaklaşık 300 sigortalı çalışan olduğu söylendi. Her şeyin güzel olacağını umut eden; üstelik emekten, haktan yana olduğunu her seferinde ifade eden; üstelik sanat üreten insanlar için bu tablo bir utanç vesikasıdır. Pandemi koşullarının zorunlu kıldığı sosyal mesafe dışında, asıl sosyal mesafe budur.

Bu süreçte tiyatro patronlarının, geçmiş dönem SGK borçlarının yapılandırılması yönünde devletten talepleri oldu ve ne tuhaftır ki işlerinden olmuş, üstelik sigortaları ödenmemiş oyuncuların bu tiyatrolar önünde, tiyatro patronlarının taleplerinin kabul edilmesi yönünde eylem yaptıklarına da tanıklık ettik. Patronu tarafından sigortası ödenmemiş bir fabrika işçisinin, patronu lehinde ve fabrika kapanmasın diye devlete karşı eylem yapacağı aklınıza gelir miydi?

Oyuncunun bir işçi olup olmadığı tartışılamayacağına göre (kuşkusuz işçidir), burada sömürünün içselleştirildiği muhakkak.

Ben bir tiyatro sahibi değilim, oyuncuyum ve Türkiye’de oyuncunun işçi olduğunu savunan bir sendikanın, Oyuncular Sendikası’nın bir üyesiyim. Tüm bu süreci oyuncu (işçi) merkezinde değerlendiriyorum ve görüyorum ki pandemi sebebiyle işsiz kalan ve patronu tarafından sigortası yapılmadığı için bu süreçte hiçbir devlet yardımından faydalanamayan oyuncuyla (işçi), bu oyuncuların günlük dahi olsa sigortalarını ödemeyen tiyatro sahibi (patron) aynı sendikaya üyeler. Bu sendikanın hareket kabiliyetini güdükleştiren, başlı başına bir çelişki maalesef.

***

Birbirimizi tamamlıyoruz

İklim Tamkan: Şarkının düzenlemesini yaparken önce hissettiğim ve iletmek istediğim duyguları piyanodan nasıl çıkarabileceğimi düşündüm. Çünkü daha önce Fırat’tan dinlemiştim. Ama önümde kendi duygularım dışında bir kaynak yoktu. Fırat’la ortak hissettiklerimizi çalmaya çalıştım. Şiiri cümle cümle olarak değil ama oradaki metnin anlatmak istediğini tarif etmeye çalıştım.

Solgun Bir Gül Dokununca benim için o kadar anlamlı ve farklı ki, piyanoyla ona eşlik etmiyorum, biz birbirimizi tamamlıyoruz. Fırat söylerken ne hissediyorsa ben de aynı büyüklükte şeyler hissediyorum.

Fırat’ın bundan sonra çıkacak olan iki parçasının da prodüktörlüğünü yaptım. Bütün parçalarını çok seviyorum ve hepsiyle başka bir bağım var. Her şeye en ince ayrıntısına kadar müdahale ederek son aşamasına getirdik. Ama Solgun Bir Gül Dokununca’nın piyano versiyonu içinde bizzat yaşayıp var olduğum için benim için de çok ayrı.