Sakallı bebek

EMRE ÜNSALLI - emreunsalli@gmail.com

Birbirine omuz omuza, bitişik nizam sıralanmış binaların arasında kalmış eski ahşap evin kapısı, ‘helecanla’ açıldı. Evden çıkan kadın ki kendisi “Handan Hanım Teyze olur, koşar adım yan komşu bahçesine dalıp, tahta kapıyı ‘heyecanlı’ bir ritimle yumrukladı.

Hayriye, aç kapıyı sana ne söyleyeceğim.

Sabahın henüz kendini tam olarak izah edemediği bir vakit olduğundan, Handan Hanım Teyze’nin uyarısı komşunun uykulu kulağına tam olarak ulaşmadı.

Hayriye, kıyamet kopacak sen miskin miskin uyuyorsun. Mahşer günü gelmiş dünyanın sonu gelmiş, kız cama gelsene!

Kapıya inen yumrukların sesi hiddetlenince Hayriye Hanım Teyze ilk önce camda göründü ardından pencereyi yavaşça açıp başını dışarı çıkardı.

Ne biçim vuruyorsun kadın kapıyı. Ev sallandı, deprem oldu zannettim. Kötü bir şey mi oldu Handan?

Handan Hanım Teyze, ortasından boğazlanmış tavuk gibi kavradığı gazeteyi pencereye doğru kaldırıp, “helecanlı” sesiyle anlatmaya devam etti.

Daha ne olsun haberin yok. Dünyanın sonu gelmiş, kıyamet kopacakmış.

Hayriye hanımteyze cevap vermeden önce, yakalarına “tu tu tu” diye üç kere tükürüp bir kem göz duası etti.

Yüreğimi oynattın ben de birine bir şey oldu, korkacak bir şey var zannettim.

Aldığı cevabın ardından daha da hiddetlenen Handan hanımteyze, bu sefer feryat etti.

Bayramın ikinci günü kıyamet kopacakmış. Haydarpaşa Numune hastanesinde bir bebek doğmuş, avucunu açamamışlar doktorlar tam avucunu açtıklarında dile gelmiş, “kıyamet kopacak” demiş. Avucunda da kıyamet tarihi yazıyormuş. Bayramın ikinci günü kıyamet kopacakmış diyorum kadın. Aç kapıyı!

İki kadın masa üstüne açtıkları gazetenin önüne dikilip, İstanbul’da fırtına gibi esecek habere kitlendiler…

1987’nin Ağustos ayında Tan gazetesinin birinci sayfa haberinde, İstanbul’un bir hastanesinde, sakallı olarak doğmuş bir bebeğin doğar doğmaz konuşmaya başladığı ve çok yakında, kıyametin kopacağını söylediği yazıyordu.

Bebeğin doktorlarca zorla açılan avucunda, kıyamet tarihinin kanla yazılı olduğunu söyleyen Tan gazetesi, avuç içindeki tarihe göre, kıyametin bayramın ikinci günü kopacağını duyurdu.

Bu tip asparagas haberlerle geçinen Tan gazetesinin bu seferki haberi, dalga geçenlerin değil de Hayriye ve Handan hanımteyzeler gibi, haberi ciddiye alan insanların eline kalınca, salgın bir hastalık hızıyla tüm İstanbul’a yayıldı.

Fatih, Kasımpaşa, Zeytinburnu, Eyüp, Edirnekapı, Küçükçekmece derken İstanbul’un yarısı Sakallı Bebek ve bayramın ikinci günü kopacak kıyametle binaların yerle bir olacağını konuşmaya başladı.

Şu zamanda konuşulduğu vakit insanda ‘Çetin İnanç fantastiği’ etkisi bıraksa da, o zaman durum pek öyle değildi. Bugün kırklı yaşları tırmanan hemen her İstanbul ahalisinin mutlaka bir Sakallı Bebek anısı mevcuttur.

Yıl 1987 idi ve fakat aynı zamanda “televizyon şeytan icadı mı değil mi”nin ciddi bir ifadeyle tartışıldığı zamanlardı. Anadolu’daki dinci milletvekili adaylarının “acaba mikrofonla konuşursam oy kaybeder miyim?” konulu büyük bir sorunu bulunuyordu.

O yüzden, “Evinizde şeytan icadı ne varsa, kırın! Mahşer günü Cennete gitmenize engel olmasın” babalaması, Küçükçekmece’nin Kanarya mahallesinde etkisini göstermiş, insanlar buzdolaplarını, televizyonlarını kapıya çıkarıp, dualar eşliğinde balyoz olmadı kazmayla paramparça etmişti.

İş, Küçükçekmece’nin Antikalar mahallesinde “Evlerimiz yoluna kurban olsun ey Allah’ın Rasulü”ne doğru gidiyordu ki araya giren zabıta iki göz gecekonduların yıkılmasını zorlukla önledi.

Sakallı Bebek, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ‘Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ öyküsü gibi tam 22 gün boyunca İstanbul’un bazı semtlerinde rüzgar gibi esti.

Ömrü bayramın üçüncü günü sona eren sakallı bebek efsanesinin hemen ardından 1989 yılına kadar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, İstanbul’da neredeyse taş taş üstünde bırakmadı.

Sakallı bebeğin robot resmini andıran bu belediye başkanı, Tarlabaşı’nı ardından da Üsküdar’ı yerle bir etti. Hemen akabinde infialin yaşandığı yerlerden, Küçükçekmece’nin Antikalar ve Kanarya mahallelerindeki evler tıpkı Sakallı Bebek kehanetindeki gibi bir günde yerle bir oldu. Balyozlar bu kez evlerin yıkımını engelleyen zabıtaların elindeydi.

Tan gazetesinin Sakallı Bebek kehanetini, dolaylı da olsa hayata geçiren Bedrettin Dalan’ın, Sakallı Bebeğin robot resmine ne kadar da çok benzediği konuşuldu. Yıllar sonra fotoğrafa bakınca fark ettik ki gerçekten de, ha Sakallı Bebek ha Bedrettin Dalan…