Podolski önceki akşamki maçtan sonra “Sakin kalarak kendi oyunumuzu oynadık” dedi.

Podolski önceki akşamki maçtan sonra “Sakin kalarak kendi oyunumuzu oynadık” dedi. Aslında ne kadar basit bir cümle değil mi? Sakin kal ve kendi oyununu oyna.

Alın size Almanya ve Türkiye arasındaki derin fark!

Siz, futbolu geçtim, herhangi bir spor dalında sakin kalıp kendi oyunumuzu oynadığımızı hatırlıyor musunuz? Açıkçası ben hatırlamıyorum. Hele sakin kalma kısmında her daim problem oluyor.

Bu durum sanki bir tür kompleksten kaynaklanıyor. Ya aşırı derecede kendimize güvenip, rakibi küçümsüyor ve tam da bu kibir yüzünden kaybediyoruz. Ya da dışarıya belli etmesek de rakibi içten içe aşırı büyütüyor ve neticede paniğe kapılarak yine kaybeden taraf oluyoruz. Arası yok.

***

Bu arada farkında mısınız bilmiyorum ama elimizde epey kötü bir jenerasyon var. Şu anki başarısızlığı teknik direktöre filan bağlamak doğru değil. Bu jenerasyonla sonuç almak zor görünüyor.

Hiddink tam da bu yüzden dere geçerken at değiştirmeye kalktı. Şimdi yarısı eski (aslında o da eski değil, belki de çabuk eskimiş demek lazım), yarısı yeni iki ayrı jenerasyondan oluşan melez bir takımla yola devam etmeye çalışıyoruz.

Peki acaba bu durumun sürekli artırıp durduğumuz yabancı kontenjanıyla bir ilgisi olabilir mi? Daha önce yazmıştım, ben yabancı sayısı kısıtlamasının doğru olmadığına inanıyorum ama bu düşüncem devletin kendi futboluna sahip çıktığı bir sistem için geçerli. Yerli ve yabancı oyuncular rekabet etsin tabii ki, lakin yerlilerin yabancılardan eksik bir eğitimi olmaması gerekiyor ki rekabet adil olsun.

Federasyon gündelik ıvız zıvırla uğraşacağı zamanın yarısını ayakları yere basan bir futbol politikası geliştirmeye harcasa gelecek için bu kadar karamsar olmazdık. Ama şu durumda umutlanmak için hiçbir neden yok.

***

Ali Şen, Fenerbahçeli yöneticilerle buluşmuş. Birlikte son süreci değerlendirmişler, şike suçlamalarına karşı ne yapılması gerektiğini tartışmışlar. “Yöneticilere tavsiyelerde bulundum, yol gösterdim” diyor ‘efsane’ başkan. Teşbihte hata olmaz, hani bir laf vardı, “kılavuzu karga olanın…” diye. Nasıldı sahi o laf?

***

Spor Bakanı yasayı değiştirmek isteyen kulüp başkanlarına birkaç hafta önce “Diğer partileri tek tek gezip, değişiklik için onay almadan bize sakın gelmeyin” çağrısında bulunmuştu. Şimdi Kulüpler Birliği fellik fellik Ankara turu atıyor. MHP, BDP, CHP… Gezip duruyorlar. Her geziden sonra bakana uğrayıp belli ki rapor veriyorlar.

Ankara’da şu sıralarda “Demirören’e  bakanlıkta özel oda yapılsın, bir koltuk verilsin adamcağıza” esprileri yapılıyor. Eee… Altına imza attığın yasayı okumazsan böyle olur.

Keşke değişmese o yasa. Aynı kalsa.

Ama görünen o ki maalesef değişecek. Tabii bu arada Demirören bakanlıktan bir bürokrat koltuğu kapıp, değişik bir kariyere yelken açmazsa.

***

Bizim basketbol kulüplerinin NBA’deki lokavttan istifade mal bulmuş mağribi gibi herkesin üstüne atlaması bir tek beni mi rahatsız ediyor? Bir tür yağma gibi.

Yarın öbür gün bu lokavt biterse bu adamların hepsi memleketine dönecek. Takım ruhu, oyun anlayışı, felsefesi filan hep fasa fiso laflar mı yahu! Bu kadar mı  içi boş bu kavramların? Böyle gelen ağam, giden paşam şekliyle başarı sağlanabiliyorsa elalem ne diye yıllarca istikrar diye bir yerini yırtıyor.

Ayrıca içerideki çocuklara da ayıp olmaz mı?

Ne bileyim, sevmedim ben bu lokavttan adam kaçırma işini…