Sosyal gerçekçi eleştiri yazıları ile bilinen Fahir Onger, edebiyata Salâh Birsel’e göre hikâye ile girmiştir. (Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu) Buna biraz da Şişli’deki evlerinin karşısında oturan kıza vurgunluğu yol açacaktır.

Onger o günlerde Bahçekapı’daki İş Bankası’na -Havale servisindeki görevine- gidip gelirken yollarda hep “Madelet! Ah Madalet!” diye inleyecek ve kız için hikâyeler döktürecektir.

(Buna benzer bir hikâye de ressam-gazeteci Elif Naci’nin başından geçecektir. Elif Naci, eski Vatan gazetesinin istihbarat şefi Fuat Duyar ile Divanyolu’nda bir kıraathanede kahve içiyordur. Bu sırada Elif Naci, Amerika’dan gelen purolardan birini Duyar’a verir, “Kahveyle keyif yapalım” der.

O günlerde Elif Naci Sultanahmet’te oturan elit bir ailenin kızıyla (Makbule adlı) söz kesmiştir, yakında nişanlanacaklardır.

Duyar, kahveler gelince büyük zevkle purosunu yakar, bir-iki nefes alır ve Elif Naci’ye minnetlerini sunmak için, “makbule geçti” der. Der ama, “makbule geçti” sözünü işitir işitmez, Elif Naci adeta pencereden fırlayacak gibi “Hani nerde, nerden geçti” diyerek paniğe kapılacaktır. Sözlüsü, Makbule Hanım’ın yoldan geçtiğini sanmıştır.)

Biz dönelim yine Fahir Onger’e.

Onger’in A.Demirağ ile T.Demiriz’in hazırladığı 1944 tarihli “Genç Nesil Konuşuyor” adlı seçkide yer alan “Aynı Minval Üzerine” yazısı bir hikâyedir.

Laga luga yapmanın zamanı değil. Salâh Bey varken söz bize düşmez. Antenlerimizi Salâh Bey’in radarına bağlayalım.

“Fahir ‘in o yıllarda günlük sigara hakkı bir Birinci’yi aşmaz. Buna kimi zaman arkadaşları -bunların başında Birsel gelir- tebelleş olur, onun içtiği sigara sayısını adamakıllı azaltırlar. O yıllar hemen herkes ipipillah sivrikülâhtır. Yenilikler’i çıkarken Salâh, Şişli’de, bir evin alt katında oturuyordur. İki odalı bir yerdir burası. Odalardan biri de cadde üstünde, sokak kapısının tam yanındadır. Birsel orada yatar. Üst katta oturanlar da bu kapıdan işler ve anahtarlarını evde unutup da gecenin ikisinde döndüler mi Birsel’in camını yumruklayıp onu uyandırmaktan çekinmezler. Birsel’in bir apartman kapıcısından ayrılığı, bu iş için para almaması, üstelik o vakitler büyük bir para sayılan elli papı, her ay başı ev sahibine ödemesidir.”

Birsel iki ay sonra Nişantaşı’nın aşağısındaki Teneke Mahallesi’ne taşınacak ve bu kapıcılıktan kurtulacaktır. (Salâh Bey’in 1947’de yayımlanan ilk kitabı “Dünya İşleri”nde yer alan “Soğukkuyu Mahallesi” şiirleri sanırım bu mahallede yazılmış olacaktır.)

Salâh Bey “Hacivat’ın Evi” şiirini de bu evin bir odasında yazacaktır.

“Hacivat’ın Evi” Salâh’ın odasını arkadaşları arasında da üne kavuşturur. Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Oktay Akbal yerinde inceleme yapmak için, bir gün Teneke Mahallesi’ne gelmek perişanlığını göstereceklerdir.

Ve odada iki somya arasına yerleştirilmiş, ayakta durmaya bile yer bırakmayan battal, üstü delik deşik bir masa Oktay Akbal’ın ilgisini çekecektir. Ertesi gün de masayı gırgıra alan bir yazı döşenecektir.

Bunun üzerine de Salâh Bey bu kez önce “Salâh Birsel’in Son Maceraları”, daha sonra “Salâh Birsel’in Aşkı” şiirlerini yazacaktır.

“Salâh Birsel’in Son Maceraları” şiiri şöyledir:

“Halbuki odayı dolaşılmaz hale koyan masadır

Masanın üstünden sarkan göz kızındır

Puselik makamında bir nağme sazındır

Salâh Birsel of eder besbelli mahzundur

Bir yol iki kalp arasında uzundur

Halbuki şu şiir göründüğünden de kısadır

Halbuki aşıkları ağlamaklı kılan tasadır

Kız pencerede oğlan pencereden uzaktır

Bir laf atsın hani yok mu yasaktır

Al götür beni yârin dudağına deyen bardaktır

Bu durum iflah etmez gayri muhakkaktır

Halbuki odayı dolaşılmaz hale koyan masadır”

Salâh Bey’e göre bu şiirin yayımlanması Türk basınında Türk ozanlarını küçümsemeye son vermek istenen günlere rastlayacaktır.

Genç şairlere saldırılarıyla tanınan Vâlâ Nurettin 1944 yılında “Salâh Birsel ‘in Aşkı” şiirini yerin dibine geçirdiği halde, dört yıl sonra, aynı anlayış ve yapıda olan “Salâh Birsel’in Son Maceraları” şiiri karşısında, 15 Haziran 1948 günü, Akşam gazetesinde şunları söylemek gereğini duyacaktır:

“Salâh Birsel ve arkadaşlarına çok önem vermek zorundayız. Çünkü Salâh Birsel 1919 doğumlu olduğu için bugün 29-30 yaşındadır. İlk şiiri 11-12 yıl önce yayımlanmış tecrübeli bir şairdir. Liseyi bitirmiştir. Edebiyat Fakültesinde toplumbilim, sanat ve estetik okumuştur. Şimdiler Fransızca öğretmenidir. Yani gelişigüzel bir insan değil, toplumumuzun yetiştirdiği belli başlı aydınlardandır.”

Şairler anlaşılır, geç de olsa anlaşılır…