Saldırganın için için sırıttığı görüntülerin ayyuka çıkmasıyla duruma tepki bir hayli arttı. Tıpkı illüzyonistlerin kaybettiği eşya gibi bizler de kaybetmiş hissettik

Saldırganın adı ne?

UMUT YİĞİT / umutyigit@gmail.com

Sihirbazları bilirsiniz. Aslında illüzyon sanatını icra edenlerdir onlar. El çabukluğu ile estetik hareketler bir araya gelince oluşan ahengin sihrine kapılır ve aslında kaybolmayan eşyaların kayboluşuna şahitlik edersiniz. Sessizleşir ortam, bir anlık da olsa. Çünkü az önce gözünüzün önünde olan, bir şekilde yok olmuştur. Birkaç saniye sonra illüzyonist aslında ipin kesilmediğini veya kalemin kaybolmadığını gösterir. Birkaç saniye önce yok olan eşyanın dönüşü alkışlarla karşılanır. Kimi seyircilerse ağızları açık bir biçimde az önce yaşananları anlamlandırmaya çalışırken bulurlar kendilerini.

Bizim ülkemizde illüzyon gösterilerinin ciddi ciddi gerçekliği tartışılır. “Sihir var mıdır? Sihir olmadan bir kadın nasıl ortadan ikiye bölünebilir?” diye düşünülür. Genelde bir kadının illüzyonist olduğunu görmeyiz. İllüzyon gösterilerine dahil olan kadınlar, asistanlık yaparlar, kesilirler, bükülürler; en önemlisi, parlak elbiseleriyle dikkat dağıtıcı görevi görürler.

Eğlenmek yerine illüzyonun sırrını çözmeye çaba gösterenlerle doludur bu memleket. Kimileri içinse sihrin varlığına inanmak çoğu zaman daha makul bir şeydir. Çünkü olağanüstüdür. Olağanüstü güçleri olduğuna inanılan birisi de gölgesi altına sığınılabilir niteliktedir. Seçilmiş kişilerdir onlar. Seçilmişliklerine ikna olmak için olur olmaz işaretler aranır bulunur hep. Sihir ile illüzyon arasında anlam ayrımı yapılamaz bir türlü. Göklerden gelen bir kararın varlığına inanılmak istenir bu ülkede. Çünkü rezalet bir düzenin iyileşmesi adına başkalarına vasıf yüklemek konforludur kimileri için. İllüzyonistler çoğu zaman sahneye çıktığında önce sihir yapmadıklarını, tamamen el çabukluğuna dayalı yeteneklerine dayalı bir gösteri hazırladıklarını açıklamak zorunda kalırlar. Bunun sebebi insanın sihrin var olduğuna inanmaya olan istencidir. Oysa ellerinde böyle vasıflar olsa illüzyonistlerin bir gösteri için uğraşması oldukça mantıksızdır. Defalarca söylendiği için artık kandırıldığımızı biliriz ama şaşırmaya devam ederiz. Göz yanılmalarını kontrol altına alabilenler, kandırılmaktan başka çaresi olmayanları da kontrolleri altına almayı bilirler. Böylece gösteri boyunca sürecek bir iktidar meşrulaştırılmıştır ve illüzyonist, seyirciyi yönlendirme kudretine sahip olmuştur.

Geçtiğimiz günlerde Ayşegül Terzi, otobüste şort giydiği için ondan tahrik olduğunu söyleyen bir erkek tarafından darp edildi. Haber metinlerinde Ayşegül Terzi’nin isminin başına veya sonuna, mesleği olan “hemşire” ibaresi konuldu. Mağduriyete uğrayan birinin isminin yanına, mesleği, ırkı, dini inancı gibi bir vasfının da eklenme ihtiyacı duyuluyorsa, bunun muhakkak bir sebebi vardır. Sadece bu da değil, kimi haber başlıklarında “genç hemşire” olarak bile nitelendirilen Ayşegül Terzi’nin adını duyduğumuz kadar saldırganın adını bir türlü duyamadık. “Genç hemşire” tabirinin bu ülkenin toplumsal bilinçaltında, hangi sapkın dürtüleri ve fantezileri temsil ettiğini haber metinlerinin altına yapılan yorumlarda görebilirsiniz.

Süreç devam ederken saldırganın göz altına alındığı haberiyle karara dair bekleyiş başladı. Önce saldırgandan, pantolon giyilmesi durumunda daha az bir tahrik unsuru olunacağını öğrendik, sonra da bu açıklamalarıyla geleneksel değerlerimizin bekçiliğine soyunduğunu keşfettik. Tüm bunlar olurken sokakta saldırganın ifadesinin haklılığı tartışılıyor, Ayşegül’ün ifadesine ise hiç gerek duyulmuyordu. Aslına bakarsanız Ayşegül’ün ne hissettiğini bile merak etmiyorduk. Hissettiklerini kendi ağzından duyabilmemiz için, ana haber bülteninde, kameralar karşısında, saldırganın salıverildiğini duyup fenalaşması gerekiyormuş. Manşetler onun nasıl fenalaştığı üzerinden prim yaparken saldırganın serbest bırakılmış olması daha az haber değeri taşıyordu kimileri için.

Bizler için olağandışı bir karar değildi bu salıverilme olayı. Çünkü ülkenin Cumhurbaşkanı Dolmabahçe Sarayı’nın penceresinden baktığında şortlu kadınlar görse ayıplar, sırtlarını dönerek kendisini protesto eden kadınlara “Ne anlama geldiği belli de edebimiz müsaade etmez,” diyerek aynı zihniyetin aynası olurdu.

Saldırganın için için sırıttığı görüntülerin ayyuka çıkmasıyla duruma tepki bir hayli arttı. Tıpkı illüzyonistlerin kaybettiği eşya gibi bizler de kaybetmiş hissettik. Çok geçmeden kaybettiğimizin geri geldiğini öğrendik. Basit yaralama suçundan serbest kalan saldırgan, yaşam tarzına müdahale suçuyla göz altına alınıp tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. 2014 yılında yürürlüğe giren bu yasanın uygulanmasına ilk kez şahit olduk. Tabii ki iktidar yandaşı olanların bundan pay çıkarması, prim yapması için de güzel bir fırsat ele geçirildi.

İllüzyonistin, kadın asistanı ve ona giydirdiği parlak kıyafetler ile yaptığını, Ayşegül’ün mesleği ile, şortuyla ve ifşa edilerek aciz gösterilen kadınlığıyla yaptılar. Ne yazık ki öznesi bilinmeyen bu yanılsamanın nesnesi Ayşegül oldu. Alkış almadı kimse belki ama ileride yaşanacak benzer durumun asli sorumlusu zihniyetin sahipleri kendilerine bir referans sağlamış oldular. Gözler sadece görüneni görür. Normal kabul edileni sorgulamaya yetmez. Şimdi bir kez daha şunu sorun kendinize; saldırganın adı ne?