2 Temmuz Anıt Mezarına yapılan saldırı ilk değildi, sanırım son da olmayacak.

Alevi Bektaşi Federasyonun Genel Başkanı olduğum dönemde, ilki 12 Kasım 2007, ikincisi 14 Aralık 2007’de olmak üzere iki kez 2 Temmuz Anıt Mezarına çirkin ve insanlık dışı bir saldırı gerçekleşti.

Saldırıyı kınamak, saldırının arkasındaki niyetlerin, kişilerin ve sorumluların ortaya çıkarılması ve yargıya teslim edilmesi için 19 Aralık 2007 tarihinde TBMM İnsan Hakları Komisyonu başvuruda bulunmuş ve “Anıt Mezar alanının korunmasını” talep etmiştim.

Çünkü, 300 bin metrekarelik Karşıyaka Mezarlığı'nda, 8 yıl sonra, yine “tesadüfen” sadece 2 Temmuz Anıt Mezarına üçüncü saldırı gerçekleşiyor. Ortada sorumluluk üstlenecek ne bir kişi, ne bir kurum var! Devlet mi? O hiç yok!

Olsaydı, “yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak” için 19 Aralık 2007 tarihinde “saldırılarının araştırılması ve Anıt Mezar alanının korunması” talebimize bir karşılık verirdi.

Bu ülkede yurttaş olmak zor. Alevi, solcu ve aydın olmak daha da zor!

Ne dirileri korunur, ne mezarları! Zira bir numaralı görevi “can ve mal güvenliğini sağlamak” olan devlet, ne Sivas’ta yanmış canlarımızı, ne de onların mezarlarını korumadı.

Suç işleme şebekeleri ise güvenlik içinde suç işleme özgürlüğüne sahipler.

Katliamın artçı izleri

2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta 35 canımız yakılarak katledilmiştir. Katliamın ardından 22 yıl geçmesine karşın, katliamın artçı etkileri devam ediyor. Bu artçı sarsıntılar bazen “Madımak davasına cezasızlık ilkesi” bazen “katillerin saklanması”, bazen “katillerin avukatlarını Milletvekili ve Bakan olması” bazen insanlık suçuna “zaman aşımı” getirip katilleri “hayırlı olsun” ile aklayarak, bazen de bu son olayda olduğu gibi Anıt Mezarına alçakça saldırıp tahrip ederek karşımıza çıkıyor.

Madımak katliamını biz unutturmadıkça, ruhunu karanlığa satmışlar mağdurlara katliamı unutturmamak için, yargısıyla, iktidarıyla ve karanlık güçleriyle alçakça saldırmaya devam ediyor.

2 Temmuz Anıt Mezarı ve Melih Gökçek

Devletin denetim ve gözetiminde olan, kamusal arazi üzerindeki mezarlıkta sadece 2 Temmuz Anıt Mezarına yönelik saldırının olması kuşkuludur. Karşıyaka mezarlığındaki kamu görevlileri ve Ankara B. Belediyesinin görevlendirdiği ANFA Özel Güvenlik Firması görevlerini açıkça ihmal etmiştir.

Mezarların güvenliğinden Ankara B. Belediyesi ve Belediye’ye ait ANFA Özel Güvenlik Firması sorumludur.

Bizim vergilerimizle Melih Gökçek’in mal ve canı güvenliğini 24 saat koruyan, 300 Bin metrekarelik Karşıyaka mezarlığında yaklaşık 290 bin mezarı koruyan ANFA Özel Güvenlik Firması, her nedense dört bir yanı açık olan 100 metrekarelik 2 Temmuz Anıt Mezarını, üçüncü saldırıya rağmen koruyamıyor.

12 Temmuz 2015’te Ankara B. Belediyesi’nin“365 günü mezarlıkların güvenliğini sağlayan ANFA özel güvenlik personelinin hem bayram öncesinde hem de bayram süresince ziyaretçilerin can ve mal güvenliğini tehlikeye sokacak şüpheli şahısları gördükleri yerde kolluk güçlerine haber vererek de önleyici tedbirleri uygulayacaktır”açıklamasının yapıldığı günlerde bu saldırının gerçekleşmiş olmasını nasıl açıklayacağız?

Her nedense, Ankara B. Belediyesi, Anıt Mezara üç kez gerçekleşen saldırıyı örtmek için de, 13 Temmuz 2015 tarihli açıklamasında mezara yönelik saldırıyı “siyasi bir amaçlı bir saldırı olmadığını, bir hırsızlık olayı olduğunu” iddia ediyor.

Karşıyaka Mezarlığı'ndaki 2 Temmuz Mezar Anıtta, Sivas katliamında yitirdiklerimizin isimlerinin yer aldığı sarı metal levhaların “3-5 kuruş için yapılmış basit hırsızlık” sonucu “sökülmüş olabilir” açıklaması, hem durumun ciddiyetini kavramaktan uzak, hem de üç kez tekrarlanmış olan kasıtlı siyasi ve mezhepçi saldırının üstünü örtmektir.

Mezara saygı, insana saygıdır

Bu saldırıların arkasındaki niyet ne olursa olsun, bu türden davranışların barış ve dostluktan uzak tavırlar olduğudur.

Her yıl Anıt Mezarda 2 Temmuz katliamında kaybedilenler anılır. Başta şehit aileleri olmak üzere demokratik kitle örgütleri temsilcileri ve halk 2 Temmuz Anıt Mezarını ziyaret ederek insanlık tarihine kara bir leke gibi yapışan bu katliamı lanetler, kınar ve acıları paylaşılır.

Aleviler Türkiye’de eşit yurttaş ve eşit haklarla yaşamak istiyor. Bu “insanım” diyen herkesin yüreğinden geçen duygudur. Bu duygu ve talepten rahatsız olanların bu ülkeye kazandıracağı hiç bir şey yok. Ama kaybettireceği şeyler çok!

Kazandırılacak olan gericilik, karanlık ve linç kültürüdür. Kaybettirilecek ise adalet ve insanlıktır!