Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), geçen hafta, davranış bilimciler, sosyolog ve antropologlardan oluşan bir konsorsiyum topladı. Covid-19’un toplumsal ve politik yanı tartışıldı. ”Büyük bir tehlike varken kimse neden bunu kabullenmiyor?” sorusu üzerinde duruldu. Toplumların doğru tercih yapmasını sağlamak için yapılabilecekler konuşuldu.

685 bin ölüm

Dünyada koronavirüs vaka sayısı 18 milyona ulaştı. Bir hafta içinde 1.8 milyon kişide vaka tanımlandı. Dünya genelinde ölüm oranı 685 bin oldu. İkinci dalga yaklaşırken, tüm dünya ülkelerinde vaka sayıları paralel olarak artıyor. Hiçbir ülke bundan bağımsız değil. Rakamlar ve risk oldukça yüksek.

Haftasonu da Almanya’nın Başkenti Berlin’de yaklaşık 20 bin kişi, devletin aldığı, Covid-19 tedbirlerini protesto etti. Sağcıların eylemiydi. Maske, mesafe, aşı reddedildi. Benzerler gösteriler, Amerika’nın Florida ve Teksas eyaletlerinde de düzenlenmişti, vaka sayıları bir anda yükselişe geçti.

Salgın sadece, sağlık alanına sıkışıp kalmıyor. Toplumsal, yönetimsel ve ülke ya da bölgelere göre değişen kültürel tarafları var. Hepsini toplayınca politik bir boyut da ortaya çıkıyor. Genetik ve Sinirbilim Uzmanı Çağhan Kızıl, bilimi bu bağlamdan koparmadan önemli bilgiler aktarıyor.

Dünyada rehavet var, bunu siyaset yayıyor

“DSÖ’nün konsorsiyumu tam bu tartışmaların odağında toplandı. Dünyada salgın yayılırken, dünyada bir rehavet var. Zaman zaman politik boyutlara ulaşıyor. Rehavet siyasetin tepesinden yayılıyor. Tedbirli halin, umursamazlığa dönüşmesine etken olan da bu. Salgın; akıl, bilim ve vicdanla imtihan fırsatıydı. Dünya devletleri genel olarak sınıfta kaldı.”

Türkiye’de salgının sızma noktaları: Kar hırsı ve din pazarı

Salgın Türkiye'de ise ayrı bir yerde. İktidarın, neoliberal ve İslamcı yapısına uygun çatlaklar buluyor. Nasıl mı? Kar hırsı, farikada korunaksız işçiyi, AVM’de akılsız tüketiciyi vuruyor. Soruşturma açılan bir doktor; salgının başında şu ifadeleri kullanmıştı: “İyi gidiyorduk ama umreciler işi bozdu.” Yeni örnek Ayasofya’da pazarlanan oy ve hamaset ile birlikte din oldu.

Türkiye’deki salgın riskini şeffaf olmayan veriler de artırıyor. Paylaşılan günlük tablodan ‘yoğun bakım ve entübe hasta sayısının’ çıkarılması ile beraber veri güvensizliği daha ileri bir noktaya ulaştı. Çağhan Kızıl, bu ‘güvensizlik’ üzerinden değerlendirmede bulunuyor: “Türkiye salgından azade değil. Ancak artık, günlük paylaşılan verilerde sadece güne güvenilebilir. Çünkü gün hariç, diğer tüm sayılar soru işareti.” Kızıl, tablodaki çelişkileri basit bir örnekle ortaya koyuyor: “Erzurum, Diyarbakır, Malatya valileri, günlük hasta sayılarını 200’ün üzerinde açıkladı. Bunları toplayınca zaten günlük vaka sayısına erişiliyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu’da hastaneler dolmak üzere uyarısı yapılıyor.”

Kızıl, yoğun bakım ve entübe hastası yerine, bilisel bir değeri olamayan ‘ağır hasta sayısının’ tabloya konulmasının güvensizliği artırdığını söylüyor: “Ağır hasta ne demek? Başından beri, test yapma kriteri dört dörtlük hasta üzerinden belirlendi. Covid-19 hastaları bulunup onlara test yapıldı. Zaten şimdiye kadar günlük tablodaki hangi nokta eleştirilirse orası düzeltildi.”

Tehlike büyüyecek: yaz bitiyor ve okullar açılıyor

Bu koşullarda önümüzde 2 risk var. Mevsim değişikliği nedeni ile açık alanların kapalı yerlere taşınması ve okulların açılması. Kızıl, “Yaz mevsimi birkaç ay sonra bitecek ve kapalı mekanlarda olmaya başlayacağız, bu koşullarda yükselişin artacağını görmek için bilim insanı olmaya gerek yok” diyor.

Okulların açılmasını ise çok riskli başka bir durum. Kızıl “Bir yanda gerçekler, bir yanda yaratılan gerçeküstü paralel evren var” diyor. Bir bilim kongresi için bulunduğu Amerika’dan çarpıcı bir örnek veriyor: “Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi, Georgia Eyleti’nde haziranda gerçekleşen bir çocuk ve gençlik kampındaki bulaş rakamlarını açıkladı. Kampa 597 öğrenci katılmıştı. 260 kişi Covid-19’a yakalandı. Bunların 231’i, 18 yaşın altındaki çocuklardı.”