“İletişimde en önemli şey söylenmeyeni duymaktır” diyor Peter Drucker... Salgında bizim yaşadıklarımız ise söylenmeyeni duymakla sınırlı değil, artık... Söylenmeyeni, gerçek olanı yaşıyoruz.

Söylenenler ve yapılanlar ise “karar alıcıların” siyasi bekaları gereği tarih boyunca yapmaya çalıştıklarının kötü birer kopyaları yalnızca... Yaratılmaya çalışılan algının tek bir kaynaktan yapılması, zamanlamanın dikkatli seçilmesi, gerçeğin, sorunların, eşitsizliklerin propaganda yolu ile üzerinin örtülmesi...

Egemenlerin yaygınlaştırmak istedikleri düşünceyi benimsetmeye çalışması, siyasi iktidarlarını baki kılabilmelerinin en güçlü aracı ve hakikati görünmez kılmaya çalışanlara dünya genelinde onlarca örnek sıralayabiliriz. Hakikati görünmez kılmaya çalışmanın sonuçları ise insanlık tarihi boyunca hafızalardan asla silinmeyecek, toplumların vicdanında asla unutulmayacak sonuçlara, acılara neden olmuştur.

Yüz yüze eğitim ile ilgili kararların açıklanmasından önce Milli Eğitim Bakanı kameralar önünde aşılandı ve tüm öğretmenlerin aşılanmaya başladığı duyuruldu. Aşılanan kişi de, haberin zamanlaması ve içeriği de algı yaratma süreci açısından yıllardır izlenen stratejiye gayet uygundu.Ve bu haber yaygınlaştırıldı. Yapılmak istenen ise çok açıktı; özel okul sahiplerinin, 2023 Vizyonu’ nda yer alan eğitim politikalarını yaşama geçirmekten sorumlu Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları üyesinin özel okullar öğrenci kaybetmesin, siyasi iktidarın “başarı hikayesi” algısı devam etsin diye ‘Geleceğimiz Tehdit Altında Okula Dönmek Zorundayız’ diye başlattıkları kampanyanın gereğini yapmaktı.

Bir yıldır eğitimden kopuş süreci hızlanan, yaşadıkları eşitsizlikler devasa boyuta ulaşan, tarlada veya başka işlerde çalışmak zorunda bırakılan öğrencilere, çocukların, gençlerin kamusal eğitim haklarına dair tek söz söylemeyenler birdenbire öğrencilerin eğitim hakkını hatırlamıştı.

Yüz binlerce öğretmenin, eğitim emekçisinin yaşadığı hakikat ise aşılanmada öncelikli grupta yer almadıklarıydı. Salgında bir kez daha yalnız bırakılmalarıydı. Velilere “tercih hakkı” verilmesi ise yeterli koşulların sağlanmadığı, gerekli önlemlerin alınmadığı durumda çocuklarının sağlık hakları ile eğitim hakları arasında bir tercih yapmaları gerektiğiydi.

Yüz yüze eğitimin genişletilme kararlarının açıklandığı 1 Mart’ ta pozitif vaka sayılarının test sayısına oranı 7,5 iken 16 Mart itibariyle bu oran 10, 57’ ye yükseldi. Son bir hafta içerisinde can kayıpları yüzde 2, ağır hastaların sayısı yüzde 14, son bir ayda ise yeni vakalar yüzde 91, ağır hasta sayısı yüzde 20 arttı. 12 Mart itibarıyla yüksek ve çok yüksek riskli illerin nüfusu toplam nüfusun %82’ sine ulaştı.

Sağlık Bakanı ise on beş gün içerisinde iki farklı açıklama yaptı. Öncesinde aşılamanın en geç Mayıs ayı içerisinde bitirileceğini açıklayan bakan, son yaptığı açıklama ile aşılamanın sonbahardan önceye ertelendiğini açıkladı.

Ülkenin her yerinde olduğu gibi okullarda da vakalar her geçen gün artıyor. Okullar tüm yaşam alanlarından izole alanlar değil. Acil kapanmanın gerçekleşmediği, fiziksel hareketliliğin azaltılmadığı, kamusal önlemlerin alınmadığı, aşılanmanın gerçekleştirilmediği koşullarda tüm eğitim kurumlarında da salgının artmaya devam edeceği somut bir gerçeklik.

Aşı kamusal bir haktır; lütuf değildir, ödediğimiz vergilerdir, emeğimizdir; sağlık hakkımızdır, yaşam hakkımızdır. Öğrencilerimizin, eğitim emekçilerinin, velilerin, halkın sağlık hakkı; öğrencilerimizin eğitim hakkı için aşı mücadelesi yaşamlarımıza ve geleceğimize sahip çıkma mücadelesidir.

Ve şimdi hep birlikte aşı için, en temel kamusal sağlık hakkımız için birlikte ayağa kalkmanın zamanıdır.