Korona krizinden otoriter ve popülist rejimlerin güçlendiği bir süper küreselleşme dönemi doğabileceği gibi daha demokratik toplumsal ve ekonomik yapıların inşa edilebileceği bir süreç de başlayabilir

Salgın dünyayı her yöne savurabilir

NAMIK ALKAN

Salgın sonrası dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair tezler oldukça fazla. Akademisyen ve Karaburun Zeytin Okulu Araştırmacısı Doç. Dr. Meneviş Uzbay Pirili, kriz sonrası dünyanın her türlü gelişmeye açık olduğunu söylüyor.

>> Salgın krizi sadece bir sağlık krizi midir, yoksa aynı zamanda ciddi ekonomik ve toplumsal sonuçları var mıdır?

Covid-19 pandemisiyle birlikte farklı düzeylerde krizler yaşıyoruz tüm dünyada. Birincisi elbette virüsün kendisi yani sağlık krizi veya tıbbı krizdir. İkincisi ekonomik kriz; neoliberal küresel kapitalizmin krizi olarak ifade edilebilir. Üçüncü olarak ise sosyal ve ekolojik krizden söz edilebilir: Sosyal boyutta çok farklı katmanlar gündeme geliyor bu kriz sürecinde, bireyciliğin sorgulanıp, dayanışmanın ön plana çıktığı, yeni iletişim biçimlerinden, yeni kent tasarımlarına kadar pek çok boyutu var.

>> Krizin insanların yaşamı üzerinde yol açacağı hasarlara karşı hangi politikalar etkili olabilir?

Bu kriz elbette neoliberalizmin krizidir. Neoliberalizmin en temel etkisi, refah devleti uygulamalarına - temel hizmetlerin kamusal olarak tedarikine- karşı adeta savaş açarak onları tasfiye etmiş olmasıdır. Neoliberalizm en güçlü olduğu ABD ve kısmen Avustralya ve İngiltere, bu salgınla baş etme sürecinde kaynakları mobilize etmekte çok başarısız kaldılar. Oysa kamusal kurumların güçlü olduğu Tayvan, Vietnam, Güney Kore, Çin gibi ülkeler salgın krizini çok daha başarıyla yönetebildiler.

Gelmekte olan büyük ekonomik krizin yönetilmesinde, önce finansal kesimin fonlanıp ardından özel bankaların hane halklarına veya işletmeler borç vermesiyle (sıfır faizle dahi olsa) sürdürülemez olduğu açık.

salgin-dunyayi-her-yone-savurabilir-714745-1.

>> Bu krizin ardından otoriterleşme mi, yoksa daha demokratik eşitlikçi toplumsal yapılar mı doğar?

Salgın sürecinde devletin ekonomik ve sosyal hayata müdahale edebilme gücündeki bu artış neoliberalizmin öleceği, Keynesci refah devletinin canlanacağı gibi yorumlara yol açıyor. Veya karamsar senaryo olarak otoriter kontrolcü kapitalizmin hatta kimi ülkelerde diktatörlüklerin güçleneceği yolunda tahminlerde bulunuluyor. Dani Rodrik’in ifade ettiği gibi kriz sonrası, güçlü şirketler ve finans kesiminin çıkarlarının daha da ön plana çıktığı otoriter ve popülist kapitalist rejimlerin güçlendiği bir süper küreselleşme dönemi doğabilir. Çünkü güç her zaman ve özellikle kriz dönemlerinde gücünü muhafaza etmek ve artırmak için fırsatlar kollar. Ancak başka olasılıklar da var. Kimilerince, “post kapitalist” alternatif de denilen daha demokratik toplumsal ve ekonomik yapıların inşa edilebileceği, geniş kitlelerin refah ve çıkarına yönelik, katılımcılığın ve dayanışmanın ön plana çıktığı bir çözüm de olanaklı olabilir.

>> Krizin sosyal yansımalarını birkaç tema altında toparlamaya çalışırsak neler diyebiliriz?

Bizler çoğunlukla, yüksek seslerle, büyük miktarlarla ve büyük şeylerle alışkınız. Oysa sessiz, gözle görünmez, kokusuz, küçücük bir şey - yani bu virüs - tüm “ihtişamlı” yaşamlarımız üzerine çöküverdi; ne iyi ne de kötü, ancak kendine özgü doğal bir yaşam ritmi var, tüm sınırları aşıyor, güçlü güçsüz ayırt etmeden her tarafımıza giriyor ve bizleri mahvediyor. Aşırı tüketimin, rekabetçiliğin yüceltildiği, bireysel başarıya odaklı bir dünyanın yarattığı illüzyonlar yıkıldı ve bu illüzyonlar dünyasında hiç yeri olmayan meslekler, olgular, değerler ön plana çıktı. Örneğin toplumsal statüsü kısmen düşük olan mesleklerin – hastane çalışanları, hemşireler, çöpleri toplayanlar, mahalledeki bakkal, şoförler, postacıları gibi- ne kadar yaşamsal olduğu anlaşıldı. Artık neredeyse unutulan tarım ve çiftçiler yeniden gözdemiz oldu.

'YEŞİL YENİ DÜZEN' MÜMKÜN

>> Sizin de tartışılmasını savunduğunuz Yeşil Yeni Düzen Programı (“Green New Deal”) demokratik, doğayla uyumlu ve eşitlikçi bir proje için rehber olabilir mi?

Yeşil Yeni Düzen programı, neoliberalizmin gerek geniş kitlelerin refahı ve eşitlikler üzerinde, gerekse çevrede yol açtığı tahribata karşın, ilkin 2008 yılında, İngiltere’de bir grup sosyal bilimci tarafından geliştiriliyor. Dayandığı temel argüman finansın, ekonominin ve ekosistemin birbiriyle olan karşılıklı bağlantısıdır. Ekolojik sistemlerle uyumlu ve aynı zamanda toplumsal adaleti gözeten yapıların ortaya çıkmasının ancak diğer sektörlerin ve özellikle de finans sektörünün dönüşümü ile olanaklı olabileceği tezini savunmaktadır.

Günümüzde, BM organizasyonu UNCTAD’ın Başkanı, Richard Kozul-Wright küresel ekonominin herkese eşit şekilde hizmet etmediğini vurgulayarak, hâlihazırda var olan politikaların, kuralların, piyasa dinamiklerinin ve ekonomik güç odaklarının, var olan ekonomik eşitsizlikleri arttırdığını ve çevresel tahribatı derinleştirdiğini ifade etmektedir. Bu kapsamda eşitlikleri ön plana çıkaran, üretken ekonomiye dayalı ve ekolojik dengeyi gözeten “Küresel Yeşil Yeni Düzen” (Global Green New Deal”) programı önerilmektedir.

Bu kritik kriz günlerinde elimizde bulunan bu program tartışmaya açılmalı ve geniş kesimlerce tartışılmalıdır diye düşünüyorum.