Koronavirüs salgınının kısa sürede denetim altına alınması hepimizin dileği. Ama sonrasında bizi, kadınlar için düzenlenmiş sert bir emek rejiminin beklediğini söylemek kötümserlik olmasa gerek

Salgın günlerinde kadın emeği

NECLA AKGÖKÇE

Büyük bir salgınla boğuşuyoruz. Sınıfsal ve toplumsal cinsiyet sömürüsünün, baskının, insan kayırmanın, düşmanlıkların, eşitsizliklerin, her türlü şiddetin kol gezdiği Türkiye’de koronavirüs salgını bu saydığımız sömürü ve ayrımcılık türlerini daha da derinleştiriyor. Çin’de ve İtalya’da evlere kapanma sürecinde kadına yönelik şiddetin arttığını vurgulayan ülkemizin feminist avukatları, geçtiğimiz günlerde bu duruma dikkat çekerek, artan ev içi şiddete karşı neler yapılması, hangi yasalardan yararlanılması gerektiğini belirttiler. Eve kapanmak kadınlar için çok da güvenli değil belli ki. Patriyarka korona filan da tanımıyor.

Mattihas Janson isimli bir Alman gazetecinin Alman İstatistik Kurumu verilerine dayanarak ücretli emek alanında yaptığı araştırma, salgın döneminde kadınların toplumu ayakta tuttuğunu gösteriyor. Almanya’da hastane sağlık emekçilerinin yüzde 76’sını, sosyal sigorta çalışanlarının yüzde 73’ünü, gıda ve temel alışveriş merkezlerinde çalışanların yüzde 72,9’unu kadınlar oluşturuyormuş. Bunlara kapanma sürecinde evdekileri doyurmak için sürekli alışveriş yaparak, yemek pişirip, temizlik ve hijyenle uğraşan ev kadınlarını; yani ev içi emeği de ekleyebiliriz.

Türkiye’de ücretli kadın istihdamına ilişkin oranlar bu kadar yüksek olmasa da hizmet sektörü kadın istihdamının büyük bir bölümünü oluşturuyor. Ama krizlerden de çeşitli biçimlerde ilk etkilenen bu alanda çalışan kadınlar oluyor. Çünkü kadın emeği en değersiz emek aynı zamanda…

KASİYER KADINLARA DA BİR DAKİKA ALKIŞ

Gazeteler büyük hazırgiyim mağazalarının ve restoran zincirlerinin kapatılması ile birlikte buralarda 6 aydan az süreyle çalışan işçilerin kapı önüne koyulduğunu yazıyor. Kıdemli çalışanlarına da yasal olarak böyle bir hakları olmamasına rağmen taahhütname imzalatılarak ücretsiz izin dayatılıyor. Atılanların çoğu kadın. Bunun dışında ev ve ofislerde haftalık, günü birlik temizliğe giden kadın işçilerin büyük bir bölümü ise buraları kapılarını dışarıya kapattığı için üç kuruşluk gelirlerinden oldular. Ve onları koruyacak ne sendika ne yasa var, ne de ufak bir devlet tedbiri… Onlara da alkış ve hayat borçluyuz.

İnsanların gündelik gıda alışverişini yaptıkları büyük marketler açık… Burada da asgari ücrete veya biraz üstüne pek çok kasiyer kadın durmaksızın çalışıyor. Sosyal medya paylaşımlarından işten çıkış saatlerinin 23.00’e kadar uzatıldığını, çoğunun maskesiz ve eldivensiz para alışverişi yaptıklarını biliyoruz. Bu bir ihmalkârlık değil, dayatma. Tek işçi sağlığı tedbiri olarak konulan el dezenfektanlarını dakikada bir kullanmaları gerekiyor; ancak seri olarak çalıştıkları için bu imkânsız.

Bir de bu süreçte kendilerine çok şey borçlu olduğumuzu sık sık vurguladığımız, bir dakikalık eylemle desteklediğimiz sağlık personeli var. Gece gündüz çalışan hemşireler, hastanelerin hijyenik olmasını sağlamak için mesai saatleri artırılan, eğitime ara verilen okullardan hastanelere kaydırılan temizlik işçileri. Büyük bölümü kadın olan bu işçiler, kötü sağlık ve hijyen koşullarında taşerona bağlı olarak çalışıyorlar. Ücretleri asgari ücret düzeyinde, pek çoğunun sendikası ve güvencesi bulunmuyor.

Bir sosyal devletin, bu salgından en çok etkilenecek olan bu kesimlere yönelik sağlık, iş güvenliği ve gelir dağılımı politikaları geliştirmesi gerekiyor, değil mi? Türkiye’deki ağır aksak işleyen tüm sosyal devlet mekanizmalarını çoktan yok ettiler.

PATRONUN İSTİKRARI İÇİN İŞÇİYE FATURA

Biliyorsunuz, 18 Mart Çarşamba günü koronavirüsle mücadele için “Ekonomide İstikrar Kalkanı” isimli bir önlemler paketi açıklandı. Merkez kapitalist ülkeler de aynı şeyi yaptılar, orada da amaç insandan ziyade durma noktasına gelen kapitalist ekonomileri canlandırma idi; fakat eve kapanıp, salgınla mücadele etmek zorunda olan halka yönelik de bir şeyler vardı paketlerin içinde. Sonuç olarak mesele bir halk sağlığı meselesiydi.

Örneğin Kanada Başbakanı Trudeau, “Parayı düşünmeyin, işimi kaybeder miyim diye düşünmeyin, siz sağlığınızı düşünün, para bulmak bizim işimiz” diyerek bu süreçten en fazla etkilenecek olan ücretli çalışanlara, işlerini kaybetmeyeceklerine dair güvence veriyordu.

Bizdeki mücadele paketine ise doğrudan ‘Sermayeyi nasıl kurtaracağız, bu zor zamanlarında ona nasıl para aktarabiliriz, rant ve çapul ekonomisinin itici gücü inşaat sektörünün durmaması için can derdine düşmüş insanlara nasıl ev satarız’ anlayışı damgasını vurmuştu. İşverenlerin vergi sigorta ve kredi borçları ertelenirken, ‘Eve kapanın’ diye tavsiye verdikleri emekçilerin kredi kartı borçları; elektrik, su, doğalgaz faturaları için bir erteleme yoktu. Krizi fırsata çevirmek dedikleri bu olsa gerek.

TEK ÇARE KADIN DAYANIŞMASI

Pakete kadın emeği açısından baktığımızda, şimdiye kadar torba yasalarla uygulamaya çalıştıkları kadınlar için esnek ve uzaktan çalışma modellerini bu süreçte olağanüstü koşulları bahane ederek yerleştireceklerini görüyoruz. Kadın işçiye esnek ve güvencesiz, kısmi zamanlı veya biteviye düşük ücretli çalışma… İşsiz, eğitimli, meslek sahibi kadınlar için de uzaktan çalışma…

Koronavirüs salgınının kısa sürede denetim altına alınması hepimizin dileği. Ama sonrasında bizi kadınlar için düzenlenmiş sert bir emek rejiminin beklediğini söylemek kötümserlik olmasa gerek. Bu koşullarda da her zaman olduğu gibi kadın dayanışmasından başka çaremiz yok gibi…