Son beş senenin 16 Mart’tan sonraki her günü bu sene ile karşılaştırıldığında vefat oranlarında neredeyse her gün belirgin bir artış var. Bu artışın hepsi COVID’e bağlı olmayabilir ancak belirgin bir artışın yaşanan pandemiden bağımsız olması da imkan dahilinde değil.

Salgın, önlemler ve bilim

COVID-19 hızla yayılmaya devam ediyor. 10 Nisan’da tanımlı vaka sayısı 1.6 milyonu aşmış, ölüm sayısı da 100 bin sınırına dayanmış durumda. Hastalığın nasıl ilerleyeceğine ve dünyanın ne zaman bu durumdan kurtulacağına dair sorular sıkça dillendirilse de yapılan projeksiyonlara göre süreç beklediğimizden uzun sürecek. Birçok ülkenin kendi vaka projeksiyonlarını ve hastalığın ne zaman tepe noktada yaşanacağını belirlemesi için gereken epidemiyolojik veriler yetersiz. Bu veriler, çok yüksek sayıda test sonucu ve hastalığın yaş-bölge dağılımına ilişkin bilgiler. Dünya üzerinde çok az ülke toplumdaki gerçek tablonun ve yaygınlığın farkında. Bu eksiklikte önemli bir nokta vaka tanımlama sıkıntısı ve semptom göstermeyen insanların yüzdesini hesaplamadaki zorluklar.

Vakalar neden tanımlanamıyor, gerçek sayılara nasıl ulaşılabilir?

Asemptomatik kişiler: Virüsle enfekte olmuş bir kişi eğer semptom göstermiyorsa virüsü taşıdığının ve yaydığının farkında değil. Bu insan sosyal yaşamdaysa virüsü yaymaya devam ediyor. Türkiye’de nüfusun yarısına yakını serbest dolaşımda iken asemptomatik vakalar virüsün etkisini arttırıcı ve salgının önlenmesini çok zorlaştıran bir durum yaratıyor. Baştan beri genel karantina ve sokağa çıkma sınırlamalarının dillendirilmesi bu nedenle önem taşıyor. Türkiye’de hala tam karantina uygulaması yaşama geçirilmedi. Vaka sayılarından da gördüğümüz üzere her gün binlerce yeni tanımlı vaka çıkıyor ve bu buzdağının sadece üçü. Asemptomatik kişilerin dünya genelinde kesin bir yüzdesi yok ancak çeşitli modeller %30 ile %60 arasında değişebileceğini belirtiyor (1).

Test sayıları ve hasta tanımlaması:

COVID-19 hastalarını tanımlamak için en güvenilir yol elbette PCR testi. Ancak birçok ülkede ve sahada göğüs tomografisi ve semptom kombinasyonu, COVID-19’u tanımlamak için kullanılıyor. Yani tomografide (BT) bulgular varsa, COVID semptomlarına benzer semptomlar da varsa büyük ihtimalle bu kişiler testte de pozitif çıkacaklar. Ancak bu durumdaki birçok hastaya test ya yapılamıyor ya da yapılsa da sonuçlar çok geç geliyor. Hastaneye yatışlar ÇOVİD üzerinden değil, başka hastalıklar üzerinden yazılıyor. Bunun da ötesinde, hafta içinde Türk Tabipler Birliği’nin bir açıklaması da hasta tanımlamasının Türkiye’de doğru yapılamadığına işaret ediyor (2). Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hastalığın başlangıcında COVID için şüpheli ve tanımlı hastalarda kullanılmak üzere bir hastane kodu göndermiş. Türkiye bu kodu kullanmaktan çok belirsiz hasta anlamına gelen başka bir kod kullanımına gitmiş. Bu da vaka sayılarını gerçekçi bir tahminini zorlaştırıyor.

Gerçek sayılara ulaşmak zor

Gerçek sayılara ulaşmak ise çok zor. Sadece öngörüler yapılabilir. Türkiye’deki vaka sayılarının bu denklem içinde gerçek yaygınlığın çok küçük bir kısmı olduğunu söylersek yanlış yapmayız. Zaten sadece vaka sayılarına bakarak da artık yorum yapamayacağımız günlerdeyiz. İstanbul’da 16 Mart’tan bugüne yaşanan ölümlerin istatistiğine bakıldığında önceki dört senenin sabit seyreden ölüm sayılarının üstüne çıkmış durumda olduğunu görüyoruz (3). Örneğin 9 Nisan 2019’da İstanbul’da 222 ölüm yaşanmış, 9 Nisan 2020’de bu sayı 302’ye ulaşmış durumda. Son beş senenin 16 Mart’tan sonraki her günü bu sene ile karşılaştırıldığında neredeyse her gün belirgin bir artış var. Bu artışın hepsi COVID’e bağlı olmayabilir ancak belirgin bir artışın yaşanan pandemiden bağımsız olması da imkan dahilinde değil. Kısacası, gerçek yaygınlığın görünenden fazla olduğu, her gün binlerce kişinin daha yakalandığı bir hastalığın sosyal mesafelenme olmayan Türkiye’de daha da yayılacağını ve maalesef tablonun ağırlaşacağını söylemek zorundayız.

Virüsün genetik dizini daha sık aktarılmalı

Bir kısa not da virüsün genetik yapısı ile ilgili. Dünya üzerinde ana veri tabanlarında birçok ülkeden alınan virüs örneklerinin genetik dizinleri var ve bunlarla bakarak bir karşılaştırma yapılabiliyor. GİSAİD (4). Şu anda 5809 farklı hastadan alınan SARS-CoV-2 genetik dizisi bu veri tabanına girilmiş durumda. Bu veriler kullanılarak virüsün ülkeler arasındaki mutasyon geçirme oranları, yayılım rotaları, moleküler özellikleri, potansiyel değişimlerin doğası gibi birçok analiz yapılıyor (5). Türkiye’den ise sadece 1 dizin girişi yapılmış. Bu örnek, 17 Mart tarihinde 27 yasındaki bir kadın hastadan alınan örnekte bulunan virüs üzerindeki çalışma. Fatma Bayrakdar tarafından veri tabanına gönderilmiş. Veri gönderen de Sağlık Bakanlığı olarak görünüyor (GİSAİD veri tabanı, erişim numarası EPI_İŞL_417413, virüs örnek adı: hCoV-19/Turkey/6224-Ankara1034/2020). Ancak bu dizinde oldukça fazla tekil değişiklik mevcut, bu yaşı 60. Çin’den Ocak ayı içinde yayınlanan referans genetik dizin ile karşılaştırıldığında kaliteli bir dizin analizi yapıldığında yaklaşık 5-9 tekil değişiklik bulunmakta. Bunlara SNP (single nucleotide polymorphism) deniyor. Türkiye’den gönderilen genetik dizinin birçok bölgesinde hatalar mevcut. Bu, geçerli bir analiz yapmayı zorlaştırıyor. Genetik dizinlerin oluşturulmaya başlanması önemlidir ancak bir an önce kaliteli bilgiler bu veri tabanları ile paylaşılmalıdır. Türkiye’de bu dizinlemeyi yapabilecek yetkin laboratuvarlar vardır. Sağlık Bakanlığı bu dizilemeyi Ulusal Viroloji Laboratuvarı’nda yaptırmış ve kaliteli bir sonuca henüz ulaşamamış görünmekte. Bu veri hatalarına rağmen Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Derneği’nin bir çalışmasına göre Türkiye’deki virüs karışık bir halde olabilir, yani farklı yerlerden gelen virüsler değişik enfeksiyon yolları yaratmış olabilir.

Çalışmalarında, Türkiye’de “… Türkiye’ye görece yakın ve Türkiye ile yolcu trafiği yüksek olan Gürcistan, Belarus, Estonya, İsrail, İtalya ve Kuveyt gibi ülkelerde, özgün soy hatlarının varlığına rastlanmıştır” denmekte (6). Daha fazla örnekten sonra bu veriler açıklık kazanacak. Virüsün Türkiye’ye ilk giriş yolu ve yayılımın nasıl olduğuna dair belirsizlik bu analizler sonrasında açıklığa kavuşacaktır.

Salgın azalma eğiliminde değil, daha da artıyor

Türkiye’de salgın azalma eğiliminde değil. Gittikçe de artıyor. Buna hazırlıklı olup salgının aşamasına uygun önlemlerin yaşama geçirilmesi gerekiyor. Bunlar şu an için genel karantina, testlerin çok daha artması, hasta tanımlamada testlerin yanında BT ve semptom analizlerinin de kullanılması, çalışan nüfusun hak kaybı yaşamadan evlerinde kalabilmeleri için tatmin edici ekonomik paketlerin açıklanmasıdır. Bu önlemler haftalar öncesinden alınsa bugünkü durumu yaşamayabilirdik. Eğer hala alınmazsa, önümüzdeki haftalar durumun daha da vahimleştiği bir tablodan kaçamayacağız.
Son olarak, hafta içinde Ali Demirsoy bir konuşmasında Çin’de ilk başta hasta olan kişilerin itlaf edilmesinin bir yol olabileceğini söylerken konuşmasını bilim budur diyerek bitirdi. Ne kadar geçmişi ve kıdemi olsa da kendisi bilimi yanlış anlamış. Bilim bu değil. Einstein’ın sözüne kulak verelim: “Birçok kişi büyük bilim insanını yaratanın entelektüel birikim olduğunu düşünür. Yanlışlar! Karakterdir!”. Irkçı ve faşizan “bilim”, dünyaya ağır zararlar vermiştir. Toplumcu ve eşitlikçi olmayan bilim kördür.

(1) https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.02.03.20020248v2
(2) https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=01965494-7988-11ea-a12d-7aee3f6e69c5#
(3) https://www.turkiye.gov.tr/istanbul-buyuksehir-belediyesi-vefat-sorgulama
(4) https://www.gisaid.org/
(5) www.nextstrain.org
(6) http://www.ekoevo.org/turkiyenin-ilk-sars-cov-2-genomu-ile-ilgili-on-calisma/