Yaklaşık bir aydır evde süren esaret bana, bazı şeyleri daha ayrıntılı sorgulama ve görme fırsatı verdi...

Örneğin;

Hafta sonu konulan sokağa çıkma yasağının 2 saat öncesinde haber verilmesinin toplumda sosyal bir feryada dönüştüğünü, bu nedenle AKP Başkanı Erdoğan’ı kurtarmak için İç İşleri bakanının yaptığı sözüm ona manevranın kıvraklığındaki yapaylığı gördüm. Yurttaşlar bu oyuna kanmadılar. Aksine bu kurmacaya tepki gösterdiler. Mersin’deki çiftçilerin tarlasına giderken jandarmanın yol kesmesine olan kızgınlıkları öğrendim. Kısaca; evde kaldığım bu süreçte özgürlüğüme kavuştuğum zaman başımıza neler geleceğini irdeleme fırsatını buldum.

***

Görünen o ki; Salgın sonrası burnumuzdan gelecek! Evden çıkınca işsizlik ve açlıkla karşı karşıya kalacağız. İktidarın yeterli önlem almaması nedeniyle yüz binlerce işyerinden çıkarılan milyonlarca insan, asıl şimdi yaşam telaşına girecek! İşsizlik, açlık korkusunu getirecek!

***

O gün aç kalma ihtimali bugünden çok daha fazla… Çünkü bugün tarımda ekim/dikim/sürüm zamanı

Bilinçsizce uygulanan sözüm ona tedbirler yüzünden tarlasına, bağına, bahçesi ya da serasına gidemeyen, tohum, gübre, ilaç bulamayan çiftçinin yeterince üretim yapamayacağı şimdiden belli! Zaten 18 yıldır uygulanan tarım politikası yüzünden tarımsal üretim düşmüş, gıda ihtiyacı 129 ülkeden yapılan ithalatla karşılanır hale gelmişti. Çöken ekonomide dövize dayalı ithalatın eskisi kadar olamayacağı da açık. Küresel felaket sırasında “vermek yerine halkından para toplayan” nadir ülkeyiz! Artık kasada para kalmadığı biliniyor.

***

Korkarım ki korona virüs sonrasında görülen işsizlik ve açlık yeni bir toplumsal bunalımla bizi yüz yüze getirecektir.

Oluşan tepki yeni bir anarşi doğurabilir. Bu durum totaliter rejim heveslilerinin “Allah’ın ikinci lütfu” olarak değerlendirmesine de neden olabilir! Dikkatli olmalıyız!

***

İktidarlar en azından kendilerini kurtarabilmeleri için işsiz kalan, ezilen ve aç bırakılan insanların karnını doyurmak zorundadır!

***

AKP bunu yapabilir mi? Çok zor!

Çünkü AKP’nin uyguladığı tarım politikası, yüksek verimin alınabileceği entansif tarım modeliyle kendine yeten ve fazlasını satan bir üretim anlayışında değildir. Uyguladığı politikayla; Tarımın gayri safi yurtiçi hasıladaki payı %10’dan %6’ya düşmüştür. ‘Nüfusun %35’i tarımda istihdam edilirken şimdi bu oran % 4’lerdedir! Kayıtlı çiftçi sayısı 4.5 milyondan 2.8 milyona inmiştir. Zorla tarım dışı bırakılan bu nüfus şimdi kentlerde ucuz işgücü olarak kullanılmaktadır...

***

Bu politika tarım alanlarını 2005 yılında 41.2 milyon hektardan 2016’da 38.3 milyon hektara indirmiştir. Yani Türkiye’de Belçika büyüklüğünde bir alan tarım dışı bırakılmıştır.

***

Tarım alanlarının vahşice imara açılması sonrasında Türkiye’nin tahıl üretim alanı 14,2 milyondan 11,5 milyon hektara düşmüş böylece ithalat zorunluğu ortaya çıkmıştır. Geçen yıllarda Türkiye 11,3 milyar dolarlık buğday ithal etmiştir. Canlı hayvan ihracatçısıyken, Türkiye et ithal eden bir konuma getirilmiş kırmızı et ithaline 3,4 milyar dolar harcanmıştır.

***

AKP’nin 15 yıllık iktidar döneminde toplam, 188 milyar dolarlık gıda ürünü ve tarımsal hammadde ithalatı yapıldığı bilinmektedir. Oysa 2006 da çıkarılan yasaya göre iktidar her yıl bütçenin %1’ni tarıma destek olarak ayırmak zorundadır. Bugüne kadar 188 milyar TL destekleme yapılması gerekirken ödenen sadece 88 milyar TL’dir. Devletin çiftçiye 100 milyar TL borcu bulunmaktadır. Bu para çiftçiye zamanında ödenseydi ve çiftçinin gübre, ilaç, tohum, mazot, yem gibi diğer girdileri ithalata bağımlı hale getirilmeseydi, tarımsal üretimde kendimize yeterdik.! Bu koşullarda kendisi aç olan üretici 83 milyonu nasıl doyurabilir?

***

Salgın sonrası açlık kapımızda! İktidar bugünden itibaren tüm gücü ve dikkatiyle tarım sektörünü ayağa kaldırmak için çaba göstermelidir…