Almanya’da salgınla mücadelede yeni bir döneme girildi. Bundan önce federal sistem içinde sürdürülen önlemlerin yetersiz kalması üzerine, salgınla mücadele yasası değiştirildi ve merkezi hükümetin yetkileri artırıldı. Sokağa çıkma yasağını da içeren yasa, bu hafta sonundan itibaren yürürlükte.

Salgına acil fren

Almanya’da üçüncü dalgası yaşanan Covid-19 salgınıyla mücadelede yetki ve sorumluluklar artık ağırlıkla Angela Merkel liderliğindeki merkezi hükümette. Federal sistemin eyalet hükümetlerine yüklediği salgınla mücadele önlemlerini belirleme yetkisini, sınırlı süreler için de olsa federal hükümete devreden yasa değişikliği, geçtiğimiz hafta içinde jet hızıyla kabul edildi ve cumartesi sabahından itibaren de tüm ülke çapında hayata geçirildi.

Salgınla mücadeleyi tek elden yürütmeyi amaçlayan ‘Enfeksiyon Koruma Yasası’na yönelik değişiklikler, çarşamba günü sadece muhalefetin değil, iktidarın sosyal demokrat ortaklarından da gelen itirazlara rağmen kabul edildi. Ardından ikinci yasama organı Eyaletler Meclisi’nin gündemine gelen yasa değişiklikleri, bu kez birçok eyalet başbakanının itirazlarıyla karşılaştı ki bunlar arasında Merkel’in partisi Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) da vardı. Ancak onlar da ‘salgınla mücadelenin başarısızlığından sorumlu tutulmamak’ için, merkezi hükümetin ‘hızla yaygınlaşan salgını durdurmak için acil fren’ olarak savunduğu önlemleri onayladılar. Perşembe günü Eyaletler Meclisi’nden geçen değişiklikler, aynı gün öğlenden sonra da Cumhurbaşkanı Frank-Walther Steinmeier tarafından imzalandı, bir gün sonra da yayınlanarak yasalaştı.


Yasanın en çok tartışılan maddesi, sokağa çıkma yasağıydı. Yoğun itirazlar sonucu 21.00 - 05.00 arasında olması planlanan sürenin 22.00’de başlatılmasına karar verildi. Dün sabahtan itibaren tüm Almanya’da yürürlüğe giren yeni ‘Enfeksiyon Koruma Yasası’ uyarınca son yedi gün içinde yeni vaka sayısının 100 bin kişide 100’ü (insidans değeri) aştığı kent ve kasabalarda, geceleri 22.00 - 05.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı başladı. Şu anda Almanya’nın hemen hemen her yerinde insidans değeri 100’ün üzerinde olduğu için (23 Nisan itibarıyla ülke ortalaması 164) gece sokağa çıkma yasağı ülkenin yüzde 90’nda geçerli. “Saat 22.00 - 24.00 arasında, bireysel olmak üzere, açık havada yürüyüş, koşu yapanlar” ya da “işyerine ve doktora gitmek üzere dışarı çıkanlar” bu yasaktan muaf tutulacak. Bir yandan virüsün açık havada değil, daha çok kapalı yerlerde bulaştığı gerekçesiyle ‘mantıksız’ bulunan yasak diğer yandan da kişisel hak ve özgürlüklerin ağır biçimde ihlali gerekçesiyle yoğun şekilde eleştiriliyor. Liberal partiler (FDP) ve Serbest Seçmenler (FW), buna karşı Anayasa Mahkemesi’ne gideceklerini açıkladı. Yasağın ilk günüyle ilgili yayınlar, gece yarısından itibaren tamamen insansız kent meydanları görüntüleriyle gece ileri saatlere kadar satış ve servis yapma hakkını yitiren restoran, büfe gibi mekânların şikâyetleriyle dolu.

Yasanın bir diğer maddesi ise okul ve mağazaların açılış-kapanış saatlerinin tüm ülke için sabit olması.

İŞVERENE SORUMLULUK ÇAĞRISI YAPILDI

Yeni yasa, daha önceki salgınla mücadele önlemlerinde olduğu gibi temel hakların sınırlandırdığı gerekçesiyle hem muhalefet partilerinin, hem de tüm önlemlere rağmen sık sık binlerce kişinin katıldığı protesto eylemleri düzenleyen örgüt ve girişimlerin hedefinde. Ayrıca söz konusu önlemlerin abartılı, gereksiz ve yararsız olduğunu ileri sürenler de var. Bütün bunlara ek olarak bir de eyalet hükümetlerinin yetkilerinin budanması yoluyla ülkedeki federal sistemin ortadan kaldırıldığı yolunda eleştiriler de dile getiriliyor. Özellikle de korona önlemlerine muhalefet söz konusu olduğunda ileri derecede ‘demokrat’ kesilen aşırı sağcı parti AfD’den (Almanya için Alternatif) geliyor bu eleştiriler.

Yeşiller Partisi’nin ‘yetersiz’ olduğu gerekçesiyle çekimser kaldığı yasaya Sol Parti de itiraz etti. Ancak soldan gelen eleştirinin ağırlık noktası hükümetin salgına rağmen kalabalık işyerlerinde çalışmak zorunda kalan emekçilere yeterince destek vermemesi. Sol Parti’nin salgınla mücadeleden özel şirket yönetimlerinin de sorumlu tutulması, örneğin işyerlerinde personelin düzenli olarak korona testi yaptırılması ve bunu işverenin sağlaması talebi, gündeme bile alınmıyor.

30 Haziran’a kadar yürürlükte olacak yasanın Almanya’da salgının ilerleyişini ne ölçüde frenleyeceği, önümüzdeki günlerde belli olacak. Ancak önceki uygulamanın neden olduğu kaotik ortam nedeniyle yetkilerin ‘tek elde’ toplanmasından memnun olanlar çoğunlukta. Daha önce salgınla mücadele önlemleri, Başbakan Merkel ile 16 eyalet başbakanının iki haftada bir gerçekleştirdiği ortak toplantılarda belirleniyor, ancak bunların detaylandırılıp, uygulanmasından eyalet hükümetleri sorumlu oluyordu. Ancak bu önlemlerin her eyalet hükümetince farklı biçimlerde yorumlanması, farklı yoğunlukla hayata geçirilmesi nedeniyle zaman zaman ciddi dengesizlikler yaşanıyordu. Maske tedariki ve aşılama kampanyasına da yansıyan bu durum, salgınla mücadeleye ilişkin memnuniyetsizliğin artmasına yol açıyordu.

GENÇ HASTA SAYISI ARTIYOR

Almanya’da salgınla mücadelede görevli bilimsel kurumların başında gelen Robert Koch Enstitüsü (RKI) ve Paul Ehrlich Enstitüsü, durumun çok ağır olduğuna dikkat çekerek, hükümetin aldığı önlemlere destek verdiler. RKI’nın günlük olarak yayınladığı istatistiklere göre Almanya’da günlük yeni vaka sayısı 22 binin üstünde. Salgının başından bu yana 3 milyonun üstünde vaka tespit edildi ve yaklaşık 82 bin kişi yaşamını yitirdi. Mevcut yoğun bakım yataklarının büyük bölümünün dolu olduğunu hatırlatan uzmanlar son zamanlarda vaka sayılarında görülen artış hızının düşmesinin yanıltıcı olabileceği uyarısında bulunuyorlar. RKI verilerine göre şu anda hastanelerin yoğun bakım servislerinde tedavi görenlerin sayısının 5 bini bulduğuna dikkat çeken uzmanlar, sadece sayının değil, bu hastalar içindeki gençlerin oranının da giderek arttığına işaret ediyorlar.

Öte yandan birçok ülkeye göre oldukça erken başlayan aşılama kampanyasındaki (28 Aralık 2020) kargaşa ortamı giderek düzelme işaretleri veriyor. RKI’nın verilerine göre tüm ülkede şu ana kadar yaklaşık 19 milyon kişiye birinci doz, yaklaşık 5,9 milyon kişiye de hem birinci, hem de ikinci doz aşı vurulmuş durumda. Aşı sipariş anlaşmalarında geç kalındığı, aşılamanın geç başlatıldığı, en etkin aşının Almanya’da geliştirilmiş olmasına rağmen (Prof. Özlem Türeci ve Prof. Uğur Şahin çiftinin geliştirdiği BioNTech aşısı) yeterince aşı tedarik edilmediği yolundaki eleştiriler halen sürüyor. Ancak aşılama konusunda tüm Avrupa Birliği ülkelerinin birlikte hareket etmesi için ‘aşı bencilliği’ yapmayan Merkel Hükümeti, bu konuda doğru tavır aldığını savunuyor. Almanya’nın ABD, İngiltere gibi kendi vatandaşlarının aşılanmasına öncelik veren bir politika izlemeyerek, en azından Avrupa çapında bir dayanışma ortamının öncüsü olmasından gurur duyanlar da var tabii ki.

Federal Sağlık Bakanlığı, haziran sonuna kadar ülkenin yüzde 70’inin aşılanmasını hedeflediklerini açıkladı. Bu hedefe ulaşabilmek için şu anda kullanılan aşıların (BioNTech-Pfizer, Astra-Zeneca, Moderna) yanı sıra Rus aşısı Sputnik V’nin de devreye sokulması yolunda girişimler var. Kısa süre sonda Johnson-Johnson aşısının devreye girmesi de bekleniyor. Bakan Jehns Spahn, mevcut sınırlamaların aşısını yaptırmış olanlarla, günlük korona testi negatif çıkanlar için gevşetilebileceği yolunda mesaj verdi. Bu konunun ayrıntıları için adalet ve içişleri bakanlıklarıyla görüşmelerin sürdürüldüğünü açıklayan Bakan, bu yaz gerçekleştirilecek Avrupa Futbol Şampiyonası kapsamında Münih Stadyumu’nda oynanacak maçlara binlerce seyircinin – tabii negatif test sonuçlarıyla - katılabileceğini belirtti.

Bu arada salgın önlemlerine muhalefet eden çeşitli eğilimlerin sokağa protestoları da sürüyor. Aşırı sağcı grup ve örgütlerin giderek daha da etkin olduğu bu protestolara halkın desteği de artıyor. Salgın önlemlerinin neden olduğu yorgunluk, siyasetin yanı sıra kültür dünyasını da etkiliyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Almanya’nın saygın sinema ve TV sanatçılarının mizah ağırlıklı eleştiri kampanyası ortalığı karıştırdı. Kısa sürede aşırı sağcı muhaliflerce sahiplenilen “#allesdichtmachen (her şeyi kapatın!)” kampanyasına katılan sanatçılar, salgının ölümcül boyutlarını alaya aldıkları için yoğun eleştiriyle karşılaştılar ve bazıları bunun için özür dilemek zorunda kaldı. Hükümet ise “fikir ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirdiği kampanyayı tabii ki “üzüntüyle” karşıladı.