Salgında kontrolü kaybettik

DR. MUSTAFA ADIGÜZEL

Hükümet maalesef salgın sürecini çok kötü yönetiyor. Bugüne kadarki yaklaşımları bundan sonra da sürdürürlerse bizi daha da kötü günler bekliyor. Salgın sürecini beş başlıkta incelemek mümkün:

Birincisi; hastalığın tespitinde kullanılan testlerin, başlangıçta sayı ve merkez olarak yetersiz kalmasıdır. Bu nedenle hastalığın ülkemizde ilk görüldüğü 11 Mart’ta gelindiğinde, 70 günlük sürede toplamda sadece iki bin test yapılmıştı. Bu, günde sadece 30 teste karşılık geliyordu.

İkincisi ise hastalık gözükmeye başladıktan sonraki önlemler… Karantina, maske uygulamaları ve bunların yönetimi ile ilgili ciddi aksaklıklar söz konusu olmuştur.

Üçüncüsü, olayın sosyoekonomik boyutudur. Ekonomik destek verilmesi gereken iş kolları ihmal edilmiştir. İnsanlar yardım alamamış, yerel yönetimler engellenmiş, sosyal devlet anlayışı sekteye uğramıştır.

Dördüncüsü; tedavi süreçleri, Covid-19 için ayrılan hastane ve yoğun bakım yönetimidir. Burada yetişmiş hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarının özverili gayretleri ile tedavide iyi bir noktada olduğumuz görülmekte. Ancak yoğun bakım yataklarının planlanmasında, Covid ile ilgili hastane planlamalarında eksiklikler, diğer hasta guruplarına yeterli hizmet verememesinden ötürü de ciddi komplikasyonlar ve hasta kayıpları yaşanmıştır.

Beşinci konu da salgınla mücadelede merkezde bulunan sağlık çalışanlarıyla ve sağlık sektörünün yönetimi ile ilgili sorunlardır. Burada sağlık çalışanlarına sürecin başında verilen sözler tutulmamış, özlük hakları ile ilgili en ufak bir düzenleme yapılmamıştır. Döner sermaye iki katından ve tavandan verilmesi ile ilgili uygulamalar hakkaniyetli bir şekilde olmadığı gibi ilk üç aylık periyottan sonra kesintiye uğramıştır. Adeta salgın bitmişçesine davranılmış ve şimdi yeniden uygulamaya geçilmeye çalışılırken hastanelerin kaynakları bunları karşılamaya yeter düzeyde olmadığından, verilen sözlerin hiçbirisi yerine getirilmediğinden, sağlık sistemimiz oldukça güç durumdadır.

Ayrıca hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarının motivasyonları sürekli bozulmakta, istifalar görülmekte. Malzeme ve diğer lojistik desteğin tam olarak sağlanmaması da sistemdeki ayrı bir sorun. Özel hastanelerin Covid hastası bakmak ile ilgili SGK’nın geri ödemesi durdurulmuştur. Bu nedenle özel hastanelerdeki tedavilerde hastalara artık fatura çıkarılmaktadır.

Sürecin bütün basamaklarını Sağlık Bakanı bilim aklı ile yönetmesi gerekirken, Erdoğan’ın ekonomik ve sosyal kaygılarının gölge düşürdüğü bir süreci, siyasetin gölgesinde yürütmektedir. Dolayısıyla her akşam televizyondan hava durumu raporu gibi vaka takdimi ve Twitter’dan yayınladığı birkaç mesajla süreci yönetmekte. Biz de aynı şekilde Sağlık Bakanı’nın penceresinden bakarak, bu sayıların ne kadar doğru olduğuyla ilgili devam edelim:

Bugünkü haliyle Sağlık Bakanlığı’nın verdiği sayılar üzerinden yönetilen bu tablo devlet ciddiyeti ile bağdaşmamakta. TBMM’de bile her 30 vekilden birisi pozitif test sonucu ile hasta olmuş, tedavi görmektedir. Toplumda yakın çevremizden çok sayıda insan, çok sayıda sağlık çalışanı hasta olmuş, birçok tanıdık insan da vefat etmiştir. İl bazında alınan veriler de nüfusu 1 milyonun altında bulunan büyükşehirlerde günlük 100 ile 200 arası vakalar olduğunu göstermektedir. Bu sayılar, nüfusu 1 milyonun üzerindeki şehirlerde çok daha fazladır. Birçok ilden alınan günlük vaka sayılarını orantıladığımızda illerin günlük vaka sayılarının nüfusunun 5 binde biri düzeyinde olduğunu görüyoruz. Bu da ülke geneline kıyaslanırsa Türkiye’de günlük 10 bin ile 15 bin arası ortalama yani ortalama 12 bin 500 düzeyinde bir vakadan bahsedilebileceğini göstermekte. Bunlar sadece testi pozitif vakalardır. Test negatif yüzde 60 civarında hasta da eklenirse günlük yeni vaka sayımızın 30 bin düzeyinde olduğu hesabıyla planlama yapılmalı.

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı pozitif vakalar gerçeğin onda biri düzeyinde. Birçok ildeki büyük hastanelerde günlük 5 civarında bulaşıcı hastalıktan ölüm bildirilirken, Bakan’ın ülke genelindeki 20 civarındaki vefat sayısı artık inandırıcılığı kaybetmiştir. Sağlık Bakanı bu haliyle sadece olayın boyutlarını gizlemeye çalışan, hükümetin medyadaki yumuşak, sevecen yüzü görünümünde iş görmektedir.

KÂR YARIŞI İÇİNDELER

Hükümet ve başındaki Erdoğan bu işin ciddiyetine vakıf olarak bilimsel bir akılla üzerine gitmek yerine, olayın siyasi sonuçlarını ekonomik ve sosyal taraflarını gözetmekle meşguldür. Hatta Erdoğan’ın çevresindeki bazı insanlar maske tedariki ve ihracatı konularında olduğu gibi, bu işin kaymağını yeme yarışı içerisindedir. Halk başlangıç günlerinde maske bulamazken Erdoğan’ın çevresindeki birçoğu eski siyasetçi olan şahıslar maske üretip ihracatına başlayıp bu işin kaymağını yeme yarışına girmiştir. Üstelik bunu serbest bölge kapsamına aldırarak bir tane ihracat karşılığı, bir tane yurt içine üretim mecburiyetinden de kurtularak yapmışlardır. Bu şekilde yurtdışına 5 milyara yakın maske ihraç edildiği, bunların tanesi 1 dolardan satıldığı hesaba katılırsa, ne kadar büyük bir rantın döndüğü ortadadır. Bu işlerin döndüğü günlerde ise Türk insanı eczanelerden, medikallerden ya da postanelerden maske bulma telaşı yaşıyorlardı. Bula bula sonunda kâğıttan üretilmiş, tıbben yetersiz ürünler ile karşı karşıya kaldılar. Bu işlerin müsebbibi olan, Sağlık Bakanlığı’na bağlı yan kuruluş da bu günlerde kapatıldı. Maske işleri şimdi Devlet Malzeme Ofisi üzerinden yürütülmekte ancak orada da birtakım yanlış işlerin döndüğü bilgisini almaktayız.

Görüldüğü üzere süreç hükümet tarafından son derece kötü yönetilmekte ve bir an önce devlet aklı öne çıkmalı, bilgiler sağlıklı bir şekilde kamuoyuyla ve bilim insanlarıyla paylaşılmalı. Bununla ilgili bir ortak akıl geliştirilmeli. Konunun ciddiyeti ile orantılı boyutlarda önlemler alınarak, tüm halkla birlikte mücadeleye girilmeli. Turizm sezonundan sonra bu sayıların daha fazla saklanması mümkün olmayacağından ortaya çıkan tablo çocuklarımızın ilk yarı dönem için eğitimlerine müsaade edecek düzeyde olmayacak. Milli Eğitim’de de diğer benzer sektörlerde de uzunca bir süre salgın hapsinde olacağımız öngörüsü ile önlemler almak zorundayız.

SON SÖZ BİLİM KURULU’NA

Son sözlerim, Bilim Kurulu’na olacak. Birçoğu saygın bilim insanı olan bu meslektaşlarımız neredeyse onda biri oranında manipülatif sayılara neden itiraz etmez? En azından kendi çalıştıkları hastanelerde durumun farkında olmalılar. Bu arkadaşlarımızın toplumun ve ülkenin onlara verdiği kıymete binaen gerçekleri kamuoyu ile paylaşmak ve hükümetin manipülasyonlarına yıllardır damla damla biriktirdikleri kariyerlerini alet etmemek konusunda mecburiyetleri var.