Gelgelelim, Donald Trump bile ülke ekonomisinin durgunluğa gireceğini kabul ederken, küresel ekonomik bir kriz telaffuz edilirken, sizin hala “yüzde 5 büyüme hedefini tutturacağız” teranesini tekrarlayan bir Hazine ve Maliye bakanınız varsa haliyle ekonomi yönetiminin ciddiyetinden şüphe edersiniz

Salgından güçlenerek çıkmak!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 18 Mart günü “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adı verilen 21 maddelik bir ekonomik paket açıkladı. Söylemeye gerek yok tüm dünyada koronavirüs derin bir korku ve endişe yaratmış durumda. Sorunun ciddiyeti karşısında Donald Trump dahil en iddialı liderlerin dahi ayaklarının suya erdiği, kaygı ve üzüntülerini açıkça toplumla paylaştıkları gözleniyor.

Buna karşın Erdoğan’ın yüz hatlarından aşırı bir güveni, bir kez daha “ulusa seslenme” fırsatı yakalayan “başkomutanın” hazzını okumak zor değildi.Mevzuya hakimiyetini göstermek çabasıyla olsa gerek rakamlarla, olgularla bezeli uzun bir bilanço çıkardı. Adeta “araştırmacı gazetecilik” hevesini açığa vurdu. Ekonomik önlemlere geçmeden önce de Türkiye’nin bu süreçten güçlenerek çıkacağı beklentisini dile getirdi. Korkunç manzara, uzman olmaya gerek duyulmaksızın Türkiye dahil tüm ulusların bu vartayı ciddi bir hasar almadan atlatamayacağını gösteriyor. Kaldı ki, tezi bir an doğru bile kabul etseniz dünyanın yaşadığı kabustan güç devşirme iddiasını dile getirmek bile etik anlamda sorunlu.

Salonda sendika, meslek odası, esnaf temsilcilerinin bulunmasına gerek dahi duyulmamıştı. Anlaşılan Odalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve Reis’in her zamanki avenesinden başka kimseye gerek duyulmamıştı. Konuşmayı alkışlarla kesmeye alışkın topluluk neyse ki böyle bir çiğliğe başvurmadı.

Cumhurbaşkanı maddelere geçtikçe konunun vahametini kavramaktan uzak bir anlayışın hüküm sürdüğü algısı güçlendi. Öncelikle 100 milyar TL olarak telaffuz edilen, 15 milyar dolara denk gelen bir “kaynak seti” kesinlikle yeterli sayılamaz. Bırakın ABD’yi, Almanya’yı, Japonya’yı; Türkiye’den çok daha küçük, 590 milyar dolarlık bir ekonomiye sahip Polonya’nın bile 52 milyar dolarlık önlemler paketi açıkladığı bir ortamda bu rakamın dertlere derman olması beklenemez.

Böyle çetin bir zamanda “kaynağın nerede?”, “bu adımlar enflasyona yol açmaz mı?” tarzı “neoliberal ezberden” türeyen sorular yakışık almaz. Ne var ki 100 milyar TL’nin alt kırılımlarını bilmemiz de gerekir. Örneğin, emeklilerin bayram ikramiyesinin nisan başında verilmesi (madde 17) 12 milyar TL civarında bir nakit çıkışı gerektiriyor. Zaten mayıs ayında beklenen bu ödemenin 1 ay öne çekilmesi “jesti” dahi 100 milyar TL’ye dahil edilmişse programın “kofluğu” daha iyi anlaşılır.

Salgın boyutu bulunmayan “normal” bir ekonomik krizde, ellerine geçen nakdi hemen talebe dönüştürecek, teknik ifadeyle “çarpan etkisi” yüksek bulunan yoksul ve dar gelirli kesimlere fon aktarmak hem krizin olumsuz sosyal etkilerini hafifletmek, hem de ekonominin çarklarını harekete geçirmek açısından olumlu sonuç verir. Ne var ki zaten insanların sokağa çıkmasını teşvik etmediğiniz; üstelik satın alma gücünün yönelebileceği kafelerin, sinemaların, birçok mağazanın kapalı olduğu bir ortamda paranın hükmü de sınırlıdır. 16. Maddedeki en düşük emekli maaşının bin 500 liraya yükseltilmesi kararı olumludur. Ancak salgınla ilintili değil, ülkemizdeki gelir adaletsizliğini bir nebze törpülemek anlamında değerlendirilmesi daha doğrudur.

SALGIN DÖNEMİNDE NE YAPMALI ?

Peki salgın ortamında ne yapılmalıdır? Kısa bir dönem hayatı tamamen dondurmak, sade yurttaşın tüm ödemelerini durdurmak, en zorunlu maddi ihtiyaçlarını kamu eliyle sağlamak en etkili yoldur. Bunun anlamı temel gıda maddelerinin gerekirse tanzim uygulamalarıyla halkın eline ucuz veya bedelsiz geçmesini organize etmektir. Aynı şekilde temizlik ürünlerinin üretimi ve dağıtımı düzenlenmeli, karaborsaya, stoka kesinlikle izin verilmemelidir.Söylemeye bile gerek yok, özel hastaneler dahil sağlık hizmetlerine erişim eşit ve parasız şekilde sağlanmalıdır.

Elektrik, su, doğalgaz faturalarının ödemesi yaşam normale dönene kadar durdurulmalıdır. Salgın nedeniyle kapanan tüm işletmelerin çalışanlarına ve tüm işsizlere hiçbir şart aranmaksızın İşsizlik Sigortası Fonu’na başvurarak asgari ücretten ödeme yapılmalıdır. Aynı olanaktan serbest çalışan, bu süreçte işleri duran kimseler de yararlanmalıdır. Ücreti daha yüksek olanların işveren karşısındaki hakları kriz sona erince koşullara göre geriye dönük değerlendirmek üzere askıya alınmalıdır. Burada gözetilen tek amaç salgının en az insani kayıpla atlatılmasıdır.

Aynı şekilde çoğunlukla düşük gelirli halkın yararlandığı ihtiyaç kredileri, bakiye bırakarak bir borçlanma aracı olarak kullanılan kredi kartları, öğrenci borçları, çiftçi borçları faizleri işletilmeden ertelenmelidir. Hatırlanırsa ekonomik durgunluğu atlatmak için bireysel krediler özellikle kamu bankaları aracılığıyla teşvik edilmiş, bir anlamda sade yurttaşlar “borç batağına” davet edilmişti. Son rakamlara göre, tüketici kredileri ve kredi kartlarına, çoğunlukla küçük işletmeler tarafından kullanılan taksitli ticari krediler de eklenirse mevduat bankalarında bu nitelikte 1039 milyar TL borç bulunuyor. 3 ay faizlerin askıya alınmasının maliyeti geçerli faiz oranları üzerinden hesaplanırsa 25 milyar TL civarındadır ki, bu yük pekala kamu tarafından üstlenilebilir. Bankaların nakit akışındaki sorunlar da, mevduatların çekilmesine küçük meblağlar dışında 3 ay sınır getirilmesiyle çözülür. Bankaların mevduat faizlerini işletmesinin kaynağı zaten sözünü ettiğimiz 25 milyar TL olacağı için burada da bir sorun yaşanmaz.

PAKET NELER İÇERİYOR?

Tüm bu acil sorunlara karşın “Ekonomik İstikrar Kalkanı” neler içeriyor? İç havayolu taşımacılığında KDV oranının yüzde 18’den yüzde 1’e indirilmesini, konaklama vergisinin kasım ayına kadar uygulanmamasını öngörüyor. Siz yurttaşlara evden çıkmamayı telkin ederken, uçağa binmeyi, otelde konaklamayı özendiren 2. ve 4. Maddeler açık bir çelişkiye işaret ediyor. Bunlar olsa olsa ancak salgın tehlikesi geçtikten sonra hayatın ritmini hızlandırmak için devreye sokulacak önlemler olabilir.

“Vatandaşlar için uygun ve avantajlı şartlarda sosyal amaçlı kredi paketlerinin devreye alınması (Madde 9), esnek ve uzaktan çalışma modellerinin daha etkin hale getirilmesi (Madde 14) gibi soyut, nasıl uygulanacağı konusunda hiçbir ipucu içermeyen ifadeler de bulunuyor.

Ancak en garip madde ise 10’uncusu, 500 bin liranın altındaki konutlarda kredilendirilebilir miktarı yüzde 80’den yüzde 90’a çıkartmayı öngöreni. İnsanın aklına, sürekli “faiz lobisine” vurgu yapılırken, her metne kendilerine bazı “fırsat kapıları” açılmasını sokuşturan “müteahhitler lobisini” getiriyor. Bir hayat memat savaşı verilirken, insanları yüksek kaldıraçla konut almaya davet etmenin anlamı nedir ? “Evinizde kalın” dediğiniz kimseleri sokak sokak dolaşıp, “kelepir daire” düşürmeye teşvik etmiyor musunuz?

Tabii ki açıklanan önlemlerin gelişmelere göre gözden geçirilmesi, yeni programlar başlatılması düşünülebilir. Gelgelelim, Donald Trump bile ülke ekonomisinin durgunluğa gireceğini kabul ederken, küresel ekonomik bir kriz telaffuz edilirken, sizin hala “yüzde 5 büyüme hedefini tutturacağız” teranesini tekrarlayan bir Hazine ve Maliye bakanınız varsa haliyle ekonomi yönetiminin ciddiyetinden şüphe edersiniz. “Bütçe’de sorun yok”, “Yeni Ekonomi Programı’ndaki hedefler şaşmayacak” tarzı uçuk ifadeleri duyunca koronavirüsün yaşattığı kabusa bir de ekonominin geleceğine ilişkin endişeleriniz eklenir.Öte yandan zor zamanlarda bile gülümsemeyi ihmal etmeyenlere de, “ iki sarhoş “ metaforunu kullanmayı pek seven cumhurbaşkanı, 65 yaş üstüne “ alkollü dökecek “ yani kolonya dağıtma vaadiyle fırsat sunmuş oldu.