Sanatseverlerle buluşmaya hazırlanan W. A. Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operası İspanyol Gribini de işliyor. Rejisör Caner Akın, “İki âşık birbirine kavuştuğu zaman sarılır. Ama biz bu kez gösteride bunu yapmıyoruz. Hissettiği sevgi ve aşkı uzaktan göstermek durumunda kalıyor” diyor.

Salgının gölgesinde Saraydan Kız Kaçırma

Gizem Ertürk

İstanbul Devlet Opera ve Balesi, yeni bir yorumla W.A.Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operasını İstanbul Opera Festivali kapsamında İstanbullu sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Gösteri 26 ve 27 Eylül tarihlerinde, Arkeoloji Müzeleri bahçesinde gerçekleştirilecek. Caner Akın’ın rejisi ve Tan Sağtürk’ün koreografisi ile yeniden hayat bulacak olan Saraydan Kız Kaçırma, W.A.Mozart’ın orijinal haline sadık kalarak içinde bulunduğumuz pandemi dönemine gönderme yapıyor ve konuyu başka bir salgın dönemine taşıyor.

Wolfgang Amadeus Mozart’ın ölümsüz eseri "Die Entführung aus dem Serail" (Saraydan Kız Kaçırma) 1782 yılında Mozart'a kariyerinin doruk noktalarından birini yaşattı. Belmonte adlı bir İspanyol soylusunun, uşağı Pedrillo ile birlikte, sevgilisi olan Konstanze'yi ve onun İngiliz hizmetkarı Blonde'yi tutsak olarak bulundukları Selim Paşanın Akdeniz kıyılarındaki sarayından veya yazlık köşkünden ve Paşa'nın harem bekçisi olan Osminin elinden kurtarmak için yaptığı girişimleri anlatan eser o tarihten bugüne tüm dünyada defalarca yeniden uyarlandı. Rejisörlüğünü Caner Akın’ın üstlendiği eser, konunun orijinal haline sadık kalarak izleyiciyi 1918 yılına götürüyor. Akın’ın yeni uyarlamasında sevgilisi Konstanze korsanlar tarafından Osmanlı sarayına kaçırılan Belmonte, tüm dünyada milyonlarca kişinin ölümüne sebep olan İspanyol Gribi’yle de mücadele etmek zorunda kalıyor.

Sosyal mesafenin, hijyenin ve maske takımının önemi, İspanyol gribindeki gibi bugün de koronavirüs küresel salgını önemli bir yere sahip. Rejisör Caner Akın, eserde bu önemli detayları işlemekle beraber, klasik konunun en önemli unsurlarından biri olan Türklerin kin tutmak yerine merhamete önem vermesine de parmak basıyor. Tan Sağtürk’ün koreografisinde ise özellikle Selim Paşa’nın içsel büyüme yolculuğuna vurgu yapılıyor. Orkestra şefi Murat Cem Orhan’ın yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrasının eşlik ettiği eserde dünyanın dört bir yanında ülkemizi temsil eden solistlerle birlikte esere yeni bir yorum getiriliyor.

salginin-golgesinde-saraydan-kiz-kacirma-784446-1.

Gösterinin rejisörü Caner Akın ile konuştuk.

Akın, koronavirüs ile İspanyol Gribi’ni kıyaslayarak başlıyor sohbete: “İspanyol Gribi salgını 1. Dünya Savaşı dönemine denk düşüyor. Tarihsel araştırmalara da baktığınız zaman salgının bu kadar fazla yayılmasının nedeninin savaş olduğunu görüyorsunuz. O zamanlar bu salgın dünyada 50 milyon kişiyi öldürmüş. Dünya nüfusu o yıllarda 2 milyardan daha az. Orana vurduğunuz zaman çok ciddi bir salgın. İnsanların hem savaşın hem de salgının etkisiyle psikolojilerinin nasıl etkilendiği tartışmasız. Yaşadığımız dönemdeki Covid-19 ile karşılaştırdığımız zaman dünya nüfusu şu an 8-9 milyar civarında ölüm sayısı İspanyol Gribi’ne kıyasla çok çok daha az fakat içinde bulunduğumuz çağda iletişim bu denli güçlü olduğu için daha telaşlı ve korku içinde olabiliyoruz” diyor. Değişmeyen tek şeyin ise hijyenin önemi olduğuna vurgu yapıyor.

SARILAMAYAN ÂŞIKLAR DA SEVDAYA DAHİL

Alkol bazlı hijyen sağlayıcıların da o dönemde çok kullanıldığını anlatan Akın, “Anadolu’da bir eve gittiğinizde size ilk kolonya ikram ederler. Bunların hiçbiri sebepsiz değilmiş. Mesela iki âşık birbirine kavuştuğu zaman sarılır. Ama biz bu kez gösteride bunu yapmıyoruz. Çünkü âşıklardan biri uzak yoldan geliyor. Hissettiği sevgi ve aşkı uzaktan göstermek durumunda kalıyor. Osmin karakterini ben bu prodüksiyonda daha pimpirikli, hastalık hastası bir karakter olarak ele aldım. Osmin zaten komik karakter, bir de üzerine korkusunu ön plana çıkarınca eser daha değişik bir noktaya taşınmış oldu” diye anlatıyor.

salginin-golgesinde-saraydan-kiz-kacirma-784447-1.

Rejisör Caner Akın, eserde bu önemli detayları işlemekle beraber, klasik konunun en önemli unsurlarından biri olan Türklerin kin tutmak yerine merhamete önem vermesine de parmak basarak şöyle diyor; “Burada altını çizmek istediğimiz şey, tarih boyunca bu kadar farklı din, dil ve kültürden gelen bu kadar insanın bir arada barış içinde yaşadığı başka bir toplum örneği yok” diyor.