90 yıldır yürürlükte olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, halkın ve işçilerin sağlığının ve gelirinin korunmasına ilişkin devlete yüklediği olumlu edim yükümlülükleri nedeniyle Covid-19 ile mücadele döneminde de yol göstericidir

Salgınla mücadelede öncü bir kanun: 90 yıllık Umumi Hıfzıssıhha Kanunu

Covid-19 ile ilgili alınan önlemlerde ve özellikle sokağa çıkma yasağı ve kısıtlamalarında adı en çok geçen kanun Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Salgınla mücadele önlemlerinin pek çoğunun hukuksal dayanağı 1593 sayılı ve 1930 tarihli 90 yıllık Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Salgınla mücadele edilen bugünler kanunun kabul ve yayımının tam 90’ıncı yılı. 24 Nisan 1930’da kabul edilen kanun, 6 Mayıs 1930’da yayımlanarak yürürlüğe girdi. Cumhuriyetin 309 madde ve 15 bölümden oluşan bu çok kapsamlı genel sağlık kanunu 90 yıldır yürürlükte. Bugün de Covid-19la mücadelede kritik bir rol oynuyor.

Kanundaki kamucu perspektif ve sağlık hizmetlerinin devlet eliyle yürütülmesi gereği birinci maddede açıkça ifade edilmektedir: “Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle [zararlı etkenlerle] mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimâi muavenete mazhar eylemek [sosyal yardım sağlamak] umumi Devlet hizmetlerindendir.”

KAMUSAL SAĞLIK HİZMETİNİN TEMELLERİ

Kanun salgın ve bulaşıcı hastalıklar ile mücadeleye özel bir yer vermektedir. Kanun, dönemin salgın ve bulaşıcı hastalıkları olan kolera, veba, kara humma, çiçek, difteri, dizanteri ve şarbon gibi hastalıklarla mücadeleye ilişkin ayrıntılı hükümler içerirken sıtma, verem, trahom ve zührevi hastalıklarla mücadeleyi ayrı fasıllar halinde ele almıştır. Kanun ekonominin zayıf, yoksulluğun yaygın ve sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu koşullarda halk sağlığının korunmasını esas almış ve bunun için kamusal bir sağlık örgütü kurulmasını öngörmüştür.

Kanun, sağlık hizmetlerinin devlet tarafından merkezi ve yerel yönetimler eliyle yürütülmesini öngörmektedir. Kanunun 2’nci maddesine göre genel sağlık ve sosyal hizmetlere ait devlet görevleri Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) tarafından yerine getirilirken yerel yönetimlere bırakılan hizmetlerin yürütülmesinin de denetimi öngörülmektedir. Kanun, belediyelere ve diğer yerel yönetim birimlerine sağlık ve sosyal hizmetlerinin yürütümünde asli bir yer vermektedir. Kanun açısından belediyelerin halkın sağlığının korunmasında ve salgınla mücadeledeki rolü tartışma dışıdır.

Kanun kamusal sağlık örgütü çerçevesinde il ve ilçelerde umumi hıfzıssıhha meclisleri kurulmasını öngörmektedir. Bu kurullar günümüzde de Covid-19 ile mücadelede önemli bir rol oynamaktadır. Kanunun 72 ve 76. maddeleri hasta olanların veya hasta olmalarından şüphe edilenlerin evlerinde veya sağlık kuruluşlarında izole edilmelerini hükme bağlamıştır. Ayrıca salgın ve bulaşıcı hastalıkları çevresine bulaştırma ihtimali olanların, geçici olarak ve bu tehlike ortadan kalkıncaya kadar işlerini yapmaları hıfzıssıhha meclisleri kararıyla men edilebilir. Diğer bir ifade ile hıfzıssıhha meclisleri işleri durdurmaya yetkilidir. Bu çerçevede salgın sırasında zorunlu ve acil işler dışındaki işlerin durdurulmasına ilişkin hukuksal dayanak Umumi Hıfzıssıhha Kanununda bulunmaktadır.

salginla-mucadelede-oncu-bir-kanun-90-yillik-umumi-hifzissihha-kanunu-726309-1.
Kanunun 83’üncü maddesi, Covid-19 süresince gelirden yoksun olan, geliri düşen yurttaşlara hükümetçe gelir desteği sağlanmasını gerektiriyor. Aslında yapılması gereken 90 yıl önceki bu önemli hükmü günümüzde modern bir sosyal sigorta kolu olan aile sigortasına dönüştürmektir

SALGINDA YURTTAŞLARIN GEÇİMİNİ SAĞLAMAK HÜKÜMETİN GÖREVİ

Kanunun 83’üncü maddesi salgınla mücadelede hükümete önemli ekonomik ve sosyal görev yüklemektedir. Bu hüküm sosyal politika açısından son derece önemlidir ve adı konmamış bir sosyal devlet uygulamasıdır. Maddeye göre salgın ve bulaşıcı hastalık nedeniyle sağlık kurumlarında veya evlerinde tecrit edilen kişilerle işlerini yapmaları men edilen kişilerden muhtaç olanların kendilerinin ve ailelerinin geçimi hükümetçe sağlanır. Henüz sosyal sigortaların ve işsizlik sigortasının olmadığı 1930’larda bu hüküm adeta bir sosyal güvenlik uygulamasıdır. Günümüzde ise özellikle işsizlik sigortası kapsamında olmayan kayıt dışı işçiler ile salgın süresince sosyal güvenlikte ve gelirden yoksun kalan yurttaşların geçimin sağlanmasının önemli bir güvencelerinden biridir.

Bu hüküm Covid-19 süresince gelirden yoksun olan, geliri düşen yurttaşlara hükümetçe gelir desteği sağlanmasını gerektirmektedir. Bu uygulamanın aynı koşullara sahip bütün yurttaşlara aynı şekilde yapılması büyük önem taşımaktadır. Bu eşitlik ve sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Aslında yapılması gereken 90 yıl önceki bu önemli hükmü günümüzde modern bir sosyal sigorta kolu olan aile sigortasına dönüştürmektir

İŞÇİLERİN SAĞLIĞININ KORUNMASI

Ayrı bir iş yasasının olmadığı koşullarda Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda “işçilerin hıfzıssıhhası” (işçilerin sağlığının korunması) başlıklı bir bölüme (7. bap) yer verilmiş ve başta çocuklar, gençler ve kadınlar olmak üzere tüm işçilerin çalışırken sağlıklarının korunması için genel kurallar konulmuştur (Madde 173-180).

Kanunun bu bölümünde çocukların ve kadınların çalıştırılmasına ilişkin sınırlamalar getirilmiştir. Buna göre 12 yaşından küçük bütün çocukların fabrika ve imalathane gibi her türlü işyerlerinde, maden işlerinde işçi ve çırak olarak çalıştırılması yasaklanmıştır. Yasa ile 12 ile 16 yaş arasında bulunan kız ve oğlan çocukların günde sekiz saatten fazla çalıştırılmaları da yasaklanmıştır. Ayrıca 12 yaş ile 16 yaş arasında bulunan çocukların saat yirmiden sonra gece çalışmaları da yasak kapsamına alınmıştır.

Yasa, çalışma süreleri bakımından yetişkin işçiler için de koruyucu bir düzenleme getirmiştir. Bütün işçiler için gece hizmetleriyle yer altında çalışılması gereken işlerde 24 saatte sekiz saatten fazla çalışma yasaklanmıştır. Yasanın çocuklarla ilgili getirdiği bir diğer koruyucu hüküm ise bar, kabare, dans salonları, kahve, gazino ve hamamlarda 18 yaşından küçük çocukların istihdamının belediyelerce yasaklanmasıdır.

KADINLAR İÇİN KORUYUCU DÜZENLEMELER

Yasa kadınlara ilişkin özel koruyucu düzenlemeler de içermektedir. Hamile kadınların doğumlarından önce üç ay boyunca çocuğunun ve kendisinin sağlığına zarar veren ağır işlerde çalıştırılması yasaklanmaktadır. Kanun ayrıca, kendisinin ve çocuğunun sağlığına zarar vermeyeceği bir hekim tarafından yazılı olarak onaylanmadıkça kadınların doğumlarından önce üç hafta ve doğumdan sonra yine üç hafta boyunca çalıştırılmalarını yasaklanmaktadır. Bu süreleri takiben işe başlayan emzikli kadınlara ise ilk altı ay boyunca çocuğunu emzirmek üzere çalışma sırasında yarımşar saatlik iki izin verilmesi hükme bağlanmıştır. Böylece günümüzde daha gelişkin olan doğum ve süt izni uygulamaları Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile başlatılmıştır.

Kanun, işçilerin sağlığını korumak için işyerlerinin sağlık ve güvenlik açısından taşıması gereken şartlar ile iş kazası, salgın ve mesleki hastalıkların ortaya çıkmasını engelleyecek tedbir ve araçlar konusunda bir nizamname (tüzük) hazırlanmasını öngörmüştür. Kanun ayrıca, işyeri büyüklüğüne göre işyerinde hekim ile hasta odası ve gerekli ilk yardım malzemelerinin bulundurulmasını zorunlu kılmıştır.

Kanunun işçi sağlığı açısından bir diğer önemli hükmü ise yüzden beş̧ yüze kadar daimi çalışanı olan işyerlerinde bir revir ve beş̧ yüzden yukarı çalışanı olan işyerleri için ise yüz kişiye bir yatak hesabıyla hastane açma mecburiyeti getirmiştir.

Bugünden bakıldığında yetersiz görünen ve uygulamaya geçmesinde ciddi sorunlar yaşanan bu düzenlemeler dönemin kamucu ve koruyucu zihniyetini yansıtması açısından önemlidir.

Erken cumhuriyet döneminin halk sağlığı ve işçilerin korunmasına ilişkin bu önemli kanunu öncü ve kurucu niteliktedir. Bazı hükümleri zamanla değişse de büyük bölümü halen yürürlüktedir. Cumhuriyetin ilk sosyal politika düzenlemelerinden biri olan bu kanun halkın ve işçilerin sağlığının ve gelirinin korunmasına ilişkin devlete yüklediği olumlu edim yükümlülükleri nedeniyle Covid-19 ile mücadele döneminde de yol göstericidir.