“İsrail karşıtlığının iç politikada bir getirisi var ve maliyeti olmayan bir koz bu. İktidar sıkıştığında bu karşıtlığa başvuruyor. Ancak bölgesel gelişmeler artık ilişkilerin bu şekilde devam ettirmeye izin vermiyor”

Şalom gazetesi dış politika yazarı Karel Valansi: İktidar her sıkıştığında İsrail kartına başvuruyor

İBRAHİM VARLI- ibrahimvarli@birgun.net

Karel Valansi, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşme sinyallerini ilk duyuran gazeteci olarak gündeme geldi. Şalom gazetesi yazarı Valansi, normalleşmeyi sağlayan Zürih görüşmesinin perde arkasını ve ilişkilerin seyrini BirGün’e anlattı. İsrail’den sonra Türkiye tarafının da bir süredir eleştirilerini azalttığını, her iki tarafta da bir sessizliğin hüküm sürdüğünü belirten Valansi, keskin çıkışlara rağmen iki ülkenin ilişkilerinin hiç bir zaman tam olarak kesilmediğini, artan ticaret verilerinin bunun en belirgin kanıtı olduğunu söylüyor.

2009’dan bu yana kopuk olan Türkiye-İsrail ilişkileri yeniden normalleşme sinyalleri vermeye başladı. Ne oldu da aradaki buzlar erimeye başladı ve neden şimdi?

Benzer sinyaller dikkatli bakıldığında uzun bir süredir veriliyordu, ancak o büyük adımı atabilmek için "doğru zaman" bekleniyordu diye düşünüyorum. İki ülke de kritik bir seçim sürecinden geçtiler. İki lider de karşı tarafta seçim öncesi beklenenin aksine bir değişiklik olmayacağını anladılar ve kabullendiler. Yani İsrail Netanyahu ile yeni bir döneme daha başlarken, Türkiye’de de koalisyon ihtimali ortadan kalktı. En önemlisi de eğer ilişkilerde bir gelişme olacaksa aktörlerin değişmeyeceği her iki taraf için de kesinleşti. Bu durum, Ortadoğu’daki son gelişmelerle hız ve aciliyet kazandı.

Görüşmelerin perde arkasına dair ne söyleyebilirsiniz? Zürih buluşması öncesi normalleşmeye dair bilgileri ilk siz paylaşmıştınız.

Normalleşmenin önemli sinyallerinden biri, iki tarafta da eleştirinin dozunun düşürülmesi. Yaz aylarındaki Roma görüşmesi de oldukça önemli. Başarılı geçtiği söylenen bu görüşmede İsrail Dışişleri Koordinatörü Dore Gold ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun ne konuştuğunu bilmiyoruz ancak ardından sürecin hızlandığını biliyoruz. İlişkilerin normalleşmesine önem verdiği bilinen Gold’un bu konuma atanması da önemli bir ivme kazandırdı. Daha sonra basına sızan Zürih görüşmeleri var. Duyduğumuz maddeler henüz üzerinde anlaşılmamış, tartışması süren maddeler. Bundan sonra gizliliğe daha önem vereceklerini ve bir taslakta anlaşmadan bir açıklama yapmayacaklarını düşünüyorum.

İsrail ile düşmanlığı iç politikada oya tahvil eden AKP hükümeti nasıl oldu da “u dönüşü” yaptı?

Uzun bir süredir İsrail karşıtlığının iç politikada bir getirisinin var olduğu biliniyor ve maliyeti olmayan bir koz bu. Çünkü İsrail ile ilişkilerin iyileşmesi için çalışan, çaba gösteren bir kurum yok. Gerekli görülünce bu durum sadece iktidar tarafından değil herkes tarafından kullanılıyor. Mavi Marmara’dan itibaren görüşmelerin sürdüğünü biliyoruz bu da aslında doğal bir durum. Türkiye ve İsrail de aracıya gerek kalmadan -özür meselesinde olduğu gibi arada sırada ABD’nin teşviki olsa dahi- birbirleri ile konuşup bir çözüm için çalışabiliyorlar. Öte yandan ilişkiler hiç bir zaman tam olarak kesilmedi. Artan ticaret verileri bunun en belirgin kanıtı.

Bölgesel gelişmelerin, Rusya ile yaşanan krizin bu yumuşama üzerindeki etkisi nedir?

İsrail’in “Türkiye’nin Rusya ile sorunu var o yüzden bize yaklaşıyor” açıklamasını kabul etmek isteyeceğini sanmıyorum. Ortadoğu’daki son gelişmeler Suriye’ye sınırı olan bu iki ülkeyi derinden etkiliyor. Tüm bölge çalkalanırken Türkiye ve İsrail’in ortak çıkarları ve ortak tehdit algıları oldukça fazla ve birbirlerini bu konularda tıpkı ticarette olduğu gibi tamamlamaları gerekliliği her geçen gün kendini daha da belli ediyor. Mesela IŞİD bunlardan biri. Geçen haftaki INSS konferansında İsrail Devlet Başkanı Rivlin, IŞİD’in İsrail sınırında değil içinde olduğunu kabul etti ve Arap nüfusun bu durumdan etkilendiğini belirtti.

İlişkilerin derinleşmesi İsrail için ne anlama geliyor?

Dore Gold’un göreve geldikten sonra ilk olarak Feridun Sinirlioğlu ile görüşmesi İsrail’in bu konuya ne kadar önem verdiğini göstermesi açısından önemli. Türkiye’nin her zaman İsrail için özel bir yeri vardır. İsrail’i tanıyan, diplomatik ilişkiler kuran ilk Müslüman ağırlıklı ülke olması, Batı değerlerine önem vermesi, ‘düşman bir Arap denizinin ortasında tek başına bir demokrasi’ olarak kendini tanımlayan İsrail için Türkiye hem yakınında hem de güçlü bir ülke. Ticaret verilerinin detaylarına bakarsanız da birbirinin eksiğini tamamlıyorlar net bir şekilde. Stratejik bir işbirliği olan doğalgaz gibi işbirlikler ancak güven oluştuktan sonra ilerleyebilir. Benim altını çizmek istediğim, İsrail halkının Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesini desteklediği yapılan bir araştırma ile ortaya konuldu ancak Türk halkı henüz buna hazır değil. Yapılan İsrail karşıtı söylemlerin yarattığı hasarın olumluya dönüştürülmesi zaman alacaktır.

Türkiye açısından anlaşmanın önemi nedir?

Bölgesel gelişmeler artık ilişkilerin bu durumunu devam ettirmeye izin vermiyor. Mavi Marmara konusunun iki tarafı da memnun edecek şekilde bir çözüme ulaştırılması lazım. Hatta çok daha önceden, hiç bu kadar büyümeden çözülmesi gerekirdi. Ortadoğu parçalanıyor ve yeniden bir oluşum içinde. Üstelik tüm önemli aktörler bir şekilde konuya müdahil. Tüm bu sis perdesi kalktığında karşımıza nasıl bir tablo çıkacağını bilmiyoruz.

Bu normalleşmeden Gazze ve Filistin sorunu nasıl etkilenecek?

Zürih görüşmelerinden sızan maddeler arasında Gazze ablukası ile ilgili bir madde yoktu. Ancak bunun Türkiye’nin taleplerinden biri olduğunu biliyoruz. Türkiye bundan vazgeçmeyecek, İsrail’de deniz ablukasını kaldırmayacağını açıkladığına göre, bu konuda şöyle bir çözüme gidilebileceğini düşünüyorum; karadan sınır geçişlerinin Türkiye için kolaylaştırılması. Bu sayede Gazze’nin yeniden inşasında Türkiye’nin daha büyük söz sahibi olması. Hali hazırda Gazze’ye geçen malların önemli bir bölümü zaten Türk malı. Bunu arttırmak, Gazze’deki projelere Türkiye’nin ağırlık vermesi şeklinde bir ara formülde anlaşılabilir. Filistin konusunda ise, diyalog olmadan Filistin sorunu çözülemez. er iki tarafla da konuşabilmek bunun ilk şartı.

Bir söyleşinizde Erdoğan'ın İsrail üzerinden Gazze'yi ziyaret edeceğini söylediniz. Bu bir tahmin mi, yoksa bilgi mi?

Bu bir öngörü. Eğer bahsettiğim gibi bir ara formülde anlaşırlarsa, Gazze’de Türk hastaneleri, okulları, camileri, konutları vs yükselirse, altyapı çalışmalarına katkıda bulunulursa Gazze halkının önemli sorunları aşılmış olacak.

Türkiye ve İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesinin önündeki engel ve tehlikeler nelerdir?

Maddeler basına sızdığı için daha dikkatli olmalılar taraflar bu konuda. Bir taslakta çok da vakit harcamadan anlaşılması gerekiyor çünkü dikkatler artık onların üzerinde. Türkiye kamuoyunun bu fikre alışması için bir süreye ihtiyaç var bu konuya eğilinmeli, çünkü AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “İsrail halkı ve devleti Türkiye’nin dostudur” açıklamasına gelen tepkiler bu ihtiyacı açıkça gösteriyor. Ve tabi Gazze’de yeni bir operasyon gibi bir gelişme yaşanmasın.

***

Kriz döneminde elçi olarak görülüyoruz!


Türk Yahudileri bu süreçten nasıl etkilendi ve bundan sonra nasıl etkilenecek?

Türk Yahudileri, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olmasını her zaman ister. Türkiye’den göç etmiş kişiler ve onların çocukları günümüzde İsrail’de 100 bin kişilik bir toplumu oluşturuyor. Bu sayıya sadece orada doğan ilk jenerasyon dahil. Türkiye’de yaşayan Yahudilerin 18 bin civarında olduğunu da hatırlatmak gerekir. Bu nedenle vatan bildikleri Türkiye ile gönül bağı duydukları İsrail arasındaki ilişkilerin iyi olmasını her zaman arzu ederler. İkinci bir neden ise, İsrailli ile Yahudi arasındaki farkın Türkiye’de pek bilinmemesi. İsrail’de nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini Araplardan oluşur. Yani her İsrailli Yahudi değildir. Öte yandan Türkiye vatandaşlığı din üzerinden algılandığından Yahudi bir Türk burada şaşkınlık yaratıyor. Bu nedenlerle İsrail’de Filistinliler konusunda bir sorun yaşandığında konu genellikle Türkiye’de bir din savaşı olarak algılanıyor. Bu dönemlerde Türkiye Yahudileri TC vatandaşı olarak değil, İsrail’in elçileri olarak görülüyor. Herhangi bir konu Türkiye-İsrail ilişkilerini etkileyebileceği gibi Türk Yahudilerinin huzurunu da doğrudan etkiliyor.