MS 64 yılının Temmuz ayında bir gece vakti Büyük Roma yangını çıkmış ve tarihe geçmişti. Yangın, Circus Maximus'un güneydoğu köşesindeki esnafların dükkânlarında başlamıştı. Yangına dair tevatür muhtelifti. Mesela tarihçi Suetonius, Roma İmparatoru Neron’un çıldırmış halde, adamlarını şehri yakmaya gönderdiğini, yangını Esquiline Tepesi’ndeki Maecenas Kulesi’nden şarkı söyleyerek ve Lir çalarak seyrettiğini yazmıştı. Sanırım günümüz açısından iki nokta önemliydi. Birincisi yangının esnaf dükkânlarından çıkmış olması, ikincisi de Neron’un yangının kundakçısı olarak dönemin muhalifi Hıristiyanları tutuklatmasıydı. Günümüzde ise Lir çalmıyorlar, sadece çalıyorlar işte…

Önce memleketi koyu bir karanlığa mahkûm ettiler ve ardından yolsuzlukla, arsızlıkla, hırsızlıkla, açlıkla, zulümle yangın yerine çevirdiler. Ve artık bu yangın alevleri sayesinde bile karanlıklarında gizledikleri her bir şey aşikâr hale gelmeye başladı.

Pandemiden önce de her alanda kriz salgını vardı. Müsilaja ise vurgun ve talan için alesta bekleyen ağzı salyalılardan aşinaydık. Palavradan “başarılarının” saman alevi olduğunu biliyoruz. Saman aleviyle yangın çıkar mı? Daha önceleri de FETÖ cemaat kuvvetleriyle sürtünmelerinin kıvılcımıyla çıkan alevlerle de memleket yangın yerine dönmüştü. Acep şimdi de mafya güçleri burada yine bir sürtünme kuvveti midir? Ve bu tür sürtünmelerden çıkan kıvılcımlar yeni ve başka yangınlara yol açar mı? İtfaiye müdahale eder mi? Brüksel’de Biden’dan itfaiye olur mu, yoksa su yerine benzin mi sıkar? Şimdilik bilmiyoruz.

Alacakaranlık kuşağındayız

Başından beri attıkları her adımda ülkeyi bir kara deliğe sürükleme peşindeydiler ve günümüzden sekiz yıl önce yine bir Haziran ayında, duru gökyüzünde bir şimşek çakmış, o karanlık yırtılmıştı. Şimdi hâlâ o yırtılan karanlığın içinden gelen ışık sayesinde yolumuzu görüyoruz; karanlık tamamen yok edilemese de alacakaranlık kuşağındayız. Ve o alacakaranlığa, çıkardıkları yangınlar da eşlik ediyor.

Burada önemli bir nokta var. Yangın çıkmıyor. Yangın çıkartılıyor. Yani kundakçılık yapıyorlar. Kundaklamak, sadece “bebek sargısı” yapmak değil tabii, bir düzenekle kasten yangın çıkarmaktır. Ayrıca kundak (kontáki) kelimesinin Yunancada bir anlamı da “ferman” demekmiş. Yani kundaklamak, ferman çıkarmakmış. (Anladınız siz onu.)

Aslında yangını söndürmek de işlerine gelmiyor. Pandeminin ilk günlerinde bunların üfleyerek salgın yangınını söndürüyormuş gibi yaptıklarını yazmıştım. Oysa üfleyerek ateş yakılır, o ateşin aleviyle de yangın çıkabilir. Yıllardır üfürerek, üfleyerek ateşi harladılar. Bu da yetmiyor, yangını biz üfleyerek söndürürken siz de gözyaşlarınızla söndürmüş olun demeye getiriyorlar.

Eskiden yurttaşlar tribünde seyirci olmaya mahkûm ediliyor derdik. Şimdi maçlar pandemi nedeniyle seyircisiz ve siyaset sahasının tribününde bile kimse kalmadığından orada da seyircisiz maç oynanıyor. Çoğunluk sosyal medya ekranlarından izliyor olup biteni. Sadece izliyor. Alkışlayanı veya aleyhte tezahürat yapanı sadece sosyal medya hesaplarında görebiliyoruz.

SOL Parti’nin çağrısı

SOL Parti ise seyircisiz maçlardan ve seyirci kalmaktan kurtulabilmenin yolunu gösterdi ve “Karanlıktan Aydınlığa Yurttaş Seferberliği” ismiyle bir kampanya başlattı. Karanlığı aydınlığa çıkarmak, sorumluların yargılanmasını sağlamak üzere harekete geçtiklerini açıkladı. “Her gün ülkenin kaderi hakkında mafyanın, çetenin, tarikatların, soyguncuların ettiği sözlerle ufku kararan Türkiye’yi gelin halkın sesiyle aydınlatalım” çağrısında bulundu.

Karşı cenahtakiler elbette Lir çalmıyorlar, seslerini lirik (!) yani coşkun, ilhamla dolu (!) konuşmalarıyla duyuruyorlar. Açlıktan mı söz ettiniz? Lirik bir sesle “Aç olarak dolaşanları buyurun, siz de doyuruverin!” diyorlar. Seçim mi demiştiniz? Lirik bir tonda “Huzur istiyorsak, netice almak istiyorsak çok partili sistemden vazgeçilmelidir” buyuruyorlar.

Zaten Hitler de Reichstat (Meclis binası) yangını çıkartmış ve çok partili sistemi iptal etmişti değil mi? Memleket salgından salyaya gidip gelirken, yangın yerine çevrilmişken, öyleyse yangında ilk kurtarılacak olan can güvenliğimizdir, özgürlüğümüzdür. Karanlıktan aydınlığa yangın aleviyle değil yurttaş seferberliğiyle geçersek ve bu seferberliğe kurtuluş meşalelerimizle katılırsak özgürleşiriz.