Biz şu anda nasıl arkadaşlarımızla bir kafeye gittiğimizde konuşmadan, telefonlarımızın ekranına kilitlenmiş bir şekilde zaman geçiriyorsak, bizden çok önce bu dünyayla tanışmış olan bu çocuklar daha şimdiden buna meyleder durumda.

Sanal istop

> GİZEM ÇITAK citak.gizem@gmail.com

“Benim ablamın kızı, eşek sıpası çok tatlı, çok da akıllı. Daha 2 yaşında bile değil ama annesinin telefonunu alıp oyunu kendi açıyor, her şeyi biliyor nazar değmesin,” diye övüyoruz artık çocukları. Bebek diyebileceğimiz yaştaki miniklerin ellerinden tablet, telefon düşmüyor, fark etmişsinizdir. Hepsi de gerçekten işi kavramış durumdalar, iki kuşak öncesine inanılmaz bir fark attılar.

Bu durumdan her zaman hoşnut muyuz? Zannetmiyorum. Ancak bir “kurtuluş” yolu olduğu da açık. Dışarıda oturmuş çay içen ailesini rahat bırakmayan çocuğun eline tutuşturuluveriyor bir akıllı telefon. Belirttiğim gibi o zaten ne yapacağını gayet iyi biliyor. Zaten çocuk o yüzden rahat bırakmıyor belki. Tableti istiyor, oyun oynayacak belki ya da Youtube’dan video izleyecek. Onlardan sıkılırsa yeni bir uygulama indirecek. Bu arada babası ve annesi rahatça ne yapmak istiyorsa ya da ne yapması gerekiyorsa onu yapacak.

Peki, kendimize bir alan açmak için çocukları bir bağımlılığın ellerine bırakıyor olabilir miyiz? Tablete, telefona erişemeyince neredeyse yoksunluk krizine giren çocukları bu aletlerle uyuşturuyor muyuz? Çevresini öğreneceği, ailesi dışında insanlarla da ilişkiler kurmaya başlayacağı yaşlarda çocukları sanal bir dünyaya mahkûm etmiş olmuyor muyuz?

Şehirde yaşamanın çocuklar için belli dezavantajları var. Doğal hayatla tanışamamak, sosyalleşmek için yapay alanlara mecburiyet bu dezavantajlardan bazıları. Bugün İstanbul’da benim oturduğum muhitte (eminim başka birçok yerde de) bir çocuğun dışarı çıkıp arkadaşlarıyla istop oynaması imkânsız gibi. Ya da saklambaç. Elbette burada konu istop ya da saklambaç değil (ki bahsettiğimiz bu nesil istopun ne olduğunu bilmiyor bile olabilir, hala uygulaması çıkmadıysa), bu oyunların çocuğa kazandıracağı sosyal beceriler. Peki, dışarı çıkıp arkadaşlarıyla oynayamayan çocuk ne yapıyor? Sanal oyunlara, eğlencelere yöneliyor. Gerçeklikten bir anlamda kopuyor. Bir çocuk gerçekte gördüğü bir kuzunun neden konuşmadığını soruyor babasına. Başka bir çocuk asansörün kapısını, Cem Yılmaz’ın dalga geçtiği, dokunmatik ekran kullanan herkesin bildiği büyütme hareketi ile açmaya çalışıyor. Oynadığı oyunda çocuğun çıktığı yanardağın aynısından kendisine de alınmasını istiyor. Ama yanardağın ne olduğunu sormuyor, sanal dünyada gördüğü şeyin ne olduğunu anlamış ve bunun gerçekte de olduğunu düşündüğünden muhtemelen.
Bir noktadan sonra dışarı çıkmak, insanlara, akranlarına karışma şansı yakalayan çocuk bunlardan uzak durmaya başlıyor. Biz şu anda nasıl arkadaşlarımızla bir kafeye gittiğimizde konuşmadan, telefonlarımızın ekranına kilitlenmiş bir şekilde zaman geçiriyorsak, bizden çok önce bu dünyayla tanışmış olan bu çocuklar daha şimdiden buna meyleder durumda. Çocuklar da yan yana koltuklarda oturup birbirleriyle çok az konuşarak aynı şeyi, bizim yaptığımız şeyi yapıyorlar. Etrafını keşfetmeye çalışmıyorlar.

Bu oyunların ya da uygulamaların içeriğinin çocuğa uygun olup olmaması ile ilgili denetleme de ebeveynlerinin sorumluluğunda elbette. Ancak konu ile ilgili uzmanlar tarafından yapılmış araştırmalara bakılınca bunun çok da sağlanamadığı da ortaya çıkıyor. Çünkü eline internete bağlanabilen bu aletleri alan çocuk istediği gibi uygulama indirmeyi de biliyor ve bunlardan gözetimsiz bir şekilde faydalanıyor.

Meselenin bir boyutu daha var. Bunu okuyanlardan “benim çocuğum yok, yapmayı da düşünmüyorum dolayısıyla ilgilenmiyorum” diyen olacaktır. İşte bu diğer boyut hepimizi ilgilendiriyor aslında. Çok da uzak olmayan bir zamanda yetişkin olacak, sanal bir dünya ile büyümüş, yeterince sosyalleşmemiş bu çocukların dünyasında yaşayacağız biz de. Sadece kendi ile ilgili, toplumsal konulardan uzak, doğadan bihaber bir nesil mi olacak? Yapay ışıklandırmalı, yapay havalandırmalı, odalarda kimseyi görmeden, dışarı çıkmadan yaşayan bir nesil mi olacak? Biz bu yeni yetişkinlere orta yaşlarımızda uyum sağlayabilecek miyiz? Ve bu yeni yetişkinler yönetici, karar alıcı, hüküm verici pozisyonlarda olduğunda tüm bu bahsettiğim gerçeklikten uzak ve sosyalleşememiş halleriyle nasıl bir dünya yaratacaklar?

Tüm bu soruların cevaplarını zaman bize verecek. Ama şimdi belki de çok geç olmadan yapacağımız bir şeyler vardır, belki yeğenlerimize, kuzenlerimize, çocuklarımıza bu hissizleştirici, uyuşturucu sanallıktan kaçmayı, kaçtığımız zaman nelerle karşılaşacağımızı gösterebiliriz.