Biz Doğuluyuz o yüzden hayata bir sıfır yenik başlıyoruz. Herkes güneşe hasretken, biz güneşin toprağındayız ama en çok güneşe hasret olan biziz. Topraklarımızı kan davasından dolayı bırakmak zorunda kaldık. Ailemizden ve karşı taraftan insanlar kan davasından öldürüldü

Sanaldan gerçeğe Bingöllü Kenan

> KEMAL CAN KAYARkemalkyr@gmail.com

Twitter sayesinde ünlenen Bingöllü Kenan ismi arkasında, aslında internettekilerle hiç alakası olmayan bambaşka bir kişi var. Sultanbeyli’de herkes tarafından tanınan gerçek Bingöllü Kenan’ı bulduğumuzda, “Çakma mafya millete kan kusturuyor” minvalindeki haberlere tepki göstererek bizimle konuşmak istemiyor ve bütün gazeteleri reddettiğini söylüyor. Uzun çabalar sonucu konuşmaya ikna ettiğimiz Bingöllü Kenan’ın Hayata Dönüş operasyonlarından Sultanbeyli sokaklarına uzanan hayat hikayesini kendi ağzından dinliyoruz.

“11 YILLIK CEZAEVİ HAYATIM OLDU"
35 yaşındayım; 28 yıldır Sultanbeyli’deyim. Ailem kan davası yüzünden memleketi terk etti. Şu an inşaat işiyle uğraşıyorum. Benim sicilimde kesinlikle uyuşturucu, hırsızlık, kalpazanlık, tefecilik, üçkağıtçılık yok. “Ben sütten çıkma ak kaşığım” demiyorum. Sonuçta 11 yıllık bir cezaevi hayatım olmuş. Kimliğe göre 16 yaşında cezaevine girdim. O zaman gençliğin verdiği cahillikle bazı fiili eylemlere katıldım. Bakırköy, Metris, Bayrampaşa, İnebolu, Kastamonu, Çanakkale cezaevlerini gezdim.

“HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONLARINDA İSYANA LİDERLİK ETMEKLE SUÇLANDIM"
İlk kez cezaevine girdiğim dönem Türkiye tarihinde cezaevlerinin en hareketli olduğu dönemdi. Her şehirde Hayata Dönüş operasyonları yapılıyordu. Bayrampaşa’da DHKP-C ve TİKKO mahkumlarıyla aynı koğuştaydık. Siyasi tutuklu bir kadının kendini yaktığı söylendi. Tabii kendini yaktı diye anlatılan olayın da arka planı öyle değildi. O kadın kendini yakmadı, bir şekilde yakıldı.
Yüzbaşı Muzaffer Bingöl’ün cezaevi sorumlusu olduğu dönemdi. O süreçte çok ciddi işkencelerden geçti. Sübyan koğuşlarında isyanlar çıkmıştı beni de isyana katılmak ve liderlik etmekle suçladılar. En son uzun süren işkencelerden sonra benim gözümü bağladılar ve Bayrampaşa’dan götürdüler. Ben herhalde bir yerde “Kafamıza sıkıp atacaklar, sonra isyanda hayatını kaybetti diyecekler” diye düşündüm. Bir, bir buçuk gün yol gittikten sonra gözümü açtıklarında İnebolu Cezaevi’ne geldiğimizi gördüm. Oraya da beni kabul etmediler ve Kastamonu Cezaevi’ne naklettiler. Bir süre orada yattıktan sonra şartların ağırlığından dolayı Çanakkale Cezaevi’ne naklimi istedim.
O dönemde Türkiye’deki cezaevlerinin çoğunda isyan ve başkaldırı vardı. Çanakkale’ye gittiğim zaman Çanakkale Cezaevi altı kişinin öldüğü çok ağır bir operasyon geçirmişti. O yüzden mahkumlar, gardiyanlar hepsi bir acayipti. Anlaşmazlıklardan dolayı sık sık hücre cezası aldım. Genç bir çocuğun kolay kolay kaldıramayacağı şeylerdi. Benim yanımda birkaç kişinin boğazı kesildi. Tabii bu yaşananların hepsi bende bir takım psikolojik rahatsızlıklara sebep oldu.

“BİR MAHKUM OLDUK BİR GARDİYAN"
Cezaevinden çıktıktan sonra askerlik süreci başladı. Yaşadıklarımdan sonra tekrar tahakküm altında olmayı kabul edemedim. Bu yüzden istemediğim şekilde kendime zarar verdim. Vücudumda yüze yakın dikiş var bu yüzden. Üstlerime mukavemette bulunduğum için sürekli problem yaşıyordum. Beni ilaçla tedavi etmeye çalışıyorlardı. İnsanı uyutan ilaçlar ama ben bunları istemiyordum. Ben hayatımda sigara bile kullanan bir adam değilim; bu ilaçları içmek istemiyordum. Zaten beni tedavi etmek için kullandıkları ilaçların çoğu şu anda insan sağlığına zararlı olduğu için tedavülden kaldırıldı. Allah ondan razı olsun, bir komutanım bana yardımcı oldu ve ben uyum sağladım. Son dönemlerde sivil kıyafetle cezaevine mahkum götürüyordum. O zaman şunu düşündüm: Dün mahkumdun, bugün sen mahkuma gardiyanlık ediyorsun hayat böyle işte.
“Mahkumlar yemek yememek için ağzını dikti”
Biz Doğuluyuz; o yüzden hayata bir sıfır yenik başlıyoruz. Herkes güneşe hasretken, biz güneşin toprağındayız ama en çok güneşe hasret olan biziz. Topraklarımızı kan davasından dolayı bırakmak zorunda kaldık. Ailemizden ve karşı taraftan insanlar kan davasından öldürüldü. Askerden sonra bir iftira yüzünden 4 yıl gene bir tutukluluk sürecim oldu. Kan davası yüzünden yanımızda bulundurduğumuz silahları delil olarak göstermeye çalıştılar. Kastamonu Cezaevi’ne geri gönderildim. Cezaevine girdiğim zaman benim orada bir ağacım vardı, en çok onu merak ediyordum. Aradan yıllar geçmişti ama ağacım hala orada duruyordu. O dönemde adi mahkumların dışarıya yansıtılmayan bir ölüm orucu vardı. Yemek yememek için ağızlarını dikenler olmuştu.
Cezaevinden tekrar çıktığım zaman hiçbir mal varlığımız kalmamıştı, sıfırdan bir hayata başladım. Sultanbeyli’de kime sorsan bizim ekmeğimizi yemiştir. Ailem Sultanbeyli vergi rekortmeni. Biz varlığı da yokluğu da en uç noktada yaşadık. Eski münasebetlerimize dayanarak Sarıyer Belediyesi’nden iş istedik. Belediyenin izniyle karpuz sergi yerleri açtık. O zaman dediler ki, “Bingöllü Kenan karpuz satıyor.” Ben eğer aileme ekmek götüreceksem yanlış anlaşılmasın namusumla her şeyi yaparım.

“BEN KAFAMI ÇEVİRMEMLE MERMİYİ YEDİM..."
Burada ismimi kullanarak haberim olmadan bazı olaylar da yapıldı. Mesela bir keresinde bir mevzudan dolayı iki grup arasında husumet çıkıyor. Kavgalı olan grup diğer gruptan genç bir çocuğu “Bingöllü Kenan seni çağırıyor “diye ormana götürüp, bir gözünü kör ediyor ve bir delikanlının kaldıramayacağı bazı hareketler yapıyor. Ben de olayı öğrendiğimde çocuğa bunu yapanları sordum ve yanıma çağırdım. Şahıslarla telefonla konuştuktan sonra bunlar ortadan kayboldu ve bir süre gözükmediler.
Bir gün bu pisliği yapanların bir kafede oturduğuna dair bana haber geldi. Normalde ben silahsız gezmem; sonuçta düşmanımız çok. Fakat oraya giderken belimdeki silahı çıkartıp çekmeceye koydum, dengesiz bir adamım diye. Gittiğimde dokuz kişi orada oturuyorlardı benim dört yeğenim yanımdaydı. Hiçbir zaman öyle gidiyim ‘hurra olay yapayım’ diye bir tavrım yoktur. Oturdum yanlarına tek tek tokalaşıp neden böyle bir şey yaptıklarını öğrenmek istedim. Baktım laf çerkezliği yapıyorlar. Ben böyle bir şeye müsaade etmem dedim ve yakasına yapışıp aşağı indirdim. Orada esnaflar falan araya girdi bir şekilde elimden kurtuldular. Ben nasıl olsa gene karşılaşacağız deyip, akıllı olmalarını söyledim. Sonra bu arkadaşlarla tesadüfen bir mekanda tekrar karşılaştık. Benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Daha sonra kamera kayıtlarından gördüğümüz kadarıyla 50-60 kişi pusu atmışlar. Orada yeğenimle oturduğum sırada, sırtım dönükken biri masaya gelip, “Bingöllü Kenan” kim diye sordu. Ben arkamı dönmekle, kafama mermiyi yedim orada. Fakat daha yaşayacağımız varmış mermi kafamı sıyırdı. Ben yaralıyken 50-60 kişi bizi araya alıp üzerimizden silindir gibi geçtiler. Tespihimi, cüzdanımı çaldılar…
Hayatım boyunca hiçbir şeyden korkmadım. Sadece Allah’tan bizi haksız duruma düşürmemesini istedik ve bu olayda yerden göğe kadar haklıydık. Bana sırtım dönükken çok haksızca bir hareket yaptılar. Sonra bunun bedelini teker teker çok ağır ödediler,orası ayrı. Bu süreçte, bir araba muayenesi sırasında tekrar pusu atıp ateş ettiler bize. Omzumdan ve bacağımdan yaralandım. Pusu atanlardan birisi kalbinden vurulmuş oldu o sıra. Ben ona yerde yatarken bir şeyde bulunmadım. Bir kere daha vurunca ikinci cinayeti işlemiş oluyorsun. Bu olaydan bir süre sonra polisin beni tanımasıyla yakalandım. İçeri girdik ama meşru müdafaa hakkıydı. Sonra bu olaydan dolayı pek çok aşiretler, partiler araya girdi. En son biz barıştan yana olduğumuzdan vicdanımız rahat bir şekilde şahısları affettik.

“İNTERNETTE YAZAN ARKADAŞI BURAYA GETİRDİK"
Şüphesiz ki benim Bingöllü Kenan ismini almam tesadüf değildir. İnternette benim adımı kullanan arkadaşı da mahkemeye vermiştik. Sonra bizim arkadaşlar bir şekilde tespit etmişler bu twitter’da adım ve resmimle yazı yazan arkadaşı. Buraya benim yanıma getirdiler, misafir ettik. Çocuk zaten çok korkmuştu, ona bir şey yapacağımı sandı. Sadece bazı ters şeyler yazıyor internette; o konuda uyardık. “Abi, ben bunları para kazanmak için yapıyorum, kusura bakma” dedi. Ben de, “Millete ters şeyler yazma o zaman” dedim. Bir sefer Nihat Doğan’la atışmış o şekilde. Benim bir alakam yok o olayla. Nihat Doğan da ters şeyler yazmış. Uyarmak zorunda kaldık o yüzden. Nihat Doğan da “Abi ben de Bingöllüyüm” deyip özür dilemişti.