“Sanatta Geldiğimiz Son Nokta” kitabını yazan müzisyen Hasan Aldemir, “Sanat bilinçli ve hesaplı politikaların yarattığı bu dünya düzeninden nasibini alıyor. Türkiye’de de can çekişme noktasına geldik” diye konuşuyor.

Sanat can çekişiyor

Işıl ÇALIŞKAN

“Bir mesleğin olsun hobi olarak yine söyle”, “Benim bir resmimi yapar mısın?” Çağımızda sıkça tanık olduğumuz sözler. Ülkemizde sanata bakışın vahametini de ortaya koyar nitelikte.

Müzisyen ve Müzik-Sen Yönetim Kurulu üyesi Hasan Aldemir, “Sanatta Geldiğimiz Son Nokta” kitabıyla sanatın tarihte yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve sosyolojik değişimlerden nasıl etkilendiğini kronolojik olarak gözler önüne seriyor. Sekiz sanat insanının katkılarıyla Cumhuriyet döneminden günümüze kadar sanatın içler acısı halini sade bir dille anlatan eleştiri kitabı Dorlion & İnsancıl kitap etiketiyle yayımlandı. Kitap, tiyatro oyuncusu Orhan Aydın, söz yazarı ve yorumcu Yasemin Göksu, klasik gitarist Murat İşbilen, heykeltıraş Yarkın Biçer, ressam Işık Çuhacıoğlu, Ankara Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Hakan Güven gibi isimlerin sanata ve sanatçıya dair yaşadığı hikâyelerle destekleniyor. Aldemir ile “Sanatta Geldiğimiz Son Nokta’yı konuştuk.
Aldemir kitabında, “Özellikle genç kuşağa Cumhuriyet döneminden günümüze sanatın Türkiye’deki serüvenini ve bugüne kadar nerede, nasıl ve kimler tarafından yanlışlar yapıldığını, sanatın hangi durumlar ve politikalar yüzünden can çekişme noktasına geldiğini anlatma” fikri üzerinden yola çıkmış.

Müzisyen, bir düzey eleştirisi olarak ele aldığı kitabın hazırlık aşamasını şöyle anlatıyor: “Öncelikle tarihsel olarak nereden başlanmış, ne amaçlanmış ve ne ile sonuçlanmış onu irdeledim. Ortaya çok çarpıcı sonuçlar çıktı tabii. Siyasi, ekonomik, toplumsal olaylardan sanat nasıl zararlar veya faydalar görmüş onu belirledim. Tümbunların derinlemesine sağlamasını yapıp, canlı tanıklardan da görüş aldığımda sanatta geldiğimiz noktanın ne olduğunu saptamak zor olmadı.”

BİLİNÇLİ VE HESAPLI POLİTİKALARIN SONUCU

Sanatta hiçbir zaman belli bir noktaya gelemediğimizi vurgulayan Aldemir, “Çok değerli niyetlerle kişisel çabalar, çalışmalar olmuş fakat tabii ki bütünü kapsayamadığı için, sürekli engellendiği için, popülizme, kültürel yozlaşma ve kültürel asimilasyona kurban gitmiş” şeklinde konuşuyor. Yaşananların “bilinçli ve hesaplı politikaların sonucu olduğunu” belirten Aldemir, “Şu anki kapitalist dünya düzeninde her şey daha fazla kar uğruna acımasız bir sistemle ortaya çıkarılıyor. “Altta kalanın canı çıksın” düşüncesinin hâkim olduğu bir düzende gücü elinde tutanlar nasıl ki doğayı, insanı, uzayı, evrene ait her şeyi kendi haline bırakmıyorsa sanatı da kendi haline bırakmaz. Sanat da, bilinçli ve hesaplı politikaların yarattığı bu dünya düzeninden nasibini alıyor. Türkiye’de de bu durum aynı sistemle ve pervasızca ilerliyor” diye anlatıyor. Sanatın ülkemizde “çok vahim seviyede” olduğunu vurgulayan Aldemir, “Var olan bir kültür politikasının yarattığı sonuç ortada. Kişisel mucizeler yaratıyoruz. Ancak yapılan ölümcül hatalar neticesinde durum doğal olarak buralara ulaştı. Başka bir yere de gitmesini beklemek de bilime ve doğanın diyalektiğine aykırı olurdu” diyor.

MAFYA KÜLTÜRÜ SANATA DA KARIŞMIŞ

Sanatın Geldiği Son Nokta’yı yaşadığı bir olaydan yola çıkarak anlatıyor Aldemir: “Büyük ve gözde bir kentimizin göbeğindeki ilçede bir kurumun kültür ile ilgili yöneticisini kendi işim ve isteğim dışında ziyaret etmek durumunda kalmıştım. Odasına girip kendimi tanıttım. Yönetici de beni buyur edip adını söyledi ve hemen ardından birinin yeğeni olduğunu söyledi. İlk önce söylediği ismi algılayamadım. Acaba yeğeni olduğu kişi önemli bir sanat insanı da ben mi hatırlayamadım diye düşünürken, yeğeni olduğu kişinin bir mafya babası, namlı bir kabadayı olduğunu öğrendim. Bir kurumda kültür adına, sanat adına karar veren bir kişi kendini tanıtırken büyük bir gururla bir mafya babasının yeğeni olmakla övünüyorsa ve daha ileri gidip bunu kendine kimlik yapıyorsa, bunlar münferit bir vaka diye geçiştirilip önemsizleştirilemez. Siz orada o saatten sonra hangi sanattan veya hangi kültürden konuşabilirsiniz ki?”

Son olarak ülkemizdeki sanat adına dileklerini sorduğumuz Aldemir, “Sanatın insana kazandırdığı estetiğin, erdemin, naifliğin her türlü niteliğin tüm coğrafyamıza yayılmış olmasını dilerdim. Popülizme kurban edilmemesini, eğlence ile karıştırmayacak donanımda olmamızı dilerdim. Hiçbir insanımızın çağdaş sanatlardan mahrum kalmamış olmasını dilerdim. Halktan kopuk dar kesimlerde etkisizleşmesi yerine, nitelik kazanmış bir halkın ellerinde gerçek değerini bulmasını isterdim” şeklinde yanıtlıyor ve ekliyor: “Her şeye, her türlü yozluğa rağmen yine de umutsuz değilim…” diyerek sözlerini sonlandırıyor.