Kültür Sanat Sen MYK Üyesi Ahmet Rıza Evci siyasi iktidarın en çok kültür sanat alanını hedef aldığını aktarıyor. Evci sendikal mücadeleye ilişkin ise “Sendikalarda var olan kurullar yetersiz ve tam olarak işletilemiyor” diyor.

Sanat her zaman hedef alınıyor

Kardelen TATAR SİNECAN

AKP iktidarda olduğu dönem boyunca kültür sanatı hedef aldı. O kadar ki bunu bir iktidar mücadelesine dönüştürdü. ‘Kültürel iktidar’ söylemiyle kendi sanatını, sanatçısını topluma dayatmaya çalıştı. Ama bu, toplumda bir karşılık bulmadı. Tam tersine kültür sanat AKP’ye karşı en dirençli alanların başında geldi. Burada da kültür sanat emekçilerinin önemli bir katkısı oldu. Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat Sen) Genel Hukuk ve Toplu İş Sözleşmesi Sekreteri Ahmet Rıza Evci ile hem bu dönemi hem de mücadelelerini konuştuk.

AKP’li yıllarda kültür sanata verilen zararlar nelerdir?
Türkiye’de siyasi yapıların bilinçli bir biçimde artırdığı kutuplaşma siyasetinden en çok etkilenen kültür sanat alanıdır. Kültür ve sanat, toplumların bir arada barış ve huzur içinde yaşamalarının temel anahtarıdır. Halkın aidiyetle bağlı olduğu kültürel birikimlerin değiştirilmesi ya da yozlaşması toplumların ayrılmasına ve toplumların birbirleriyle çatışmalarına yol açar. Kendilerini “muhafazakâr” olarak tanımlayanların muhafaza etmekten kaçınarak ticari ve dini referanslarla kültür ve sanatı değerlendirmeleri bugün yaşadığımız kutuplaşmanın temel nedenlerinden biridir. Elli yıllık geçmişe sahip Devlet Halk Dansları Topluluğu artık hibrit sahne uygulamalarıyla ticari bir forma kavuşup İstanbul’a taşındığı zaman muhafazakâr bakış çekmeceye kaldırılırken, bugünlerde yaşanan konser iptalleriyle çekmeceden çıkartılıp kullanılabilecek bir unsur haline gelmiştir. Bu garip ve anlaşılması güç bakış açısının yanında küresel anlamda yaşanan siyasi gelişmeler ve pandemi süreci durumu daha da karmaşık hale getirmiştir. Pandemi döneminde bazı sanat yöneticilerinin sanatın iyileştirici gücünden bahsederek yaptıkları etkinlikler kurumlarımıza Covid virüsünün yerleşmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda sanat emekçileri zor zamanlar geçirip arkadaşlarının kayıplarıyla karşı karşıya kalmıştır. Pandemiye ilişkin bütün yasaklamalar son bulsa da müzik yasağındaki ısrar da bu sorunlu bakışın sonuçlarından birisi olarak karşımızda durmaktadır.

Peki, Kültür Sanat Sen’in bu söyledikleriniz karşısında cevabı nedir?
Sendikal süreç içerisinde bu sonuçlara gösterilen refleksler toplumun bütününe tam olarak anlatılamamış ve bir kamuoyu oluşturmaktan uzak kalmıştır. Toplumda gelişen muhalif duruş ve sendikal mücadele içerisindeki eylem ve etkinlikler çoğu zaman birbirlerini desteklemekten uzak, örtüşmeyen bir durum olarak değerlendirilebilir. Sendikalarda var olan kurullar yetersiz kalırken kimi zaman ise var olan kurullar bile tam olarak işletilememekte, bu da öznenin üye olması gerekirken sendikal bürokrasi olmasına yol açmaktadır. Sendikal kültürün oluşmasına yol açan çıkış noktasındaki iş yerlerine ve üyelerine dayanan politikaların tekrar uygulamaya konulması gerekmektedir. Sendikal faaliyetler sendikaların merkezlerinde değil iş yerlerinde yapılmalıdır. Adında sendika olan her kurumun sendika olmadığı topluma anlatılmalı ve mücadele edilmelidir. Bu mücadele sırasında bu tip yapılarla farklı ortamlarda yan yana gelmek ya da beraber bir hat örebilme zemininin oluşturulmaya çalışılması bir yarar sağlamayacağı gibi sürece de zarar vermektedir.

Ali Rıza EvciAli Rıza Evci

Kültür Sanat Sen hangi alanlarda faaliyet yürütüyor?
İş kolumuzda çok farklı kadrolar bulunmaktadır. Kunduracı, marangoz, ses ve ışık uzmanları, sanatçı, kütüphane çalışanları, büro çalışanları, mühendisler, arkeolog, sanat tarihçi, restoratör, müze araştırmacısı gibi birçok çeşitli unvan Kültür Sanat-Sen bünyesinde örgütlenmiş durumdadır. Unvanlardaki çeşitlilik beraberinde sorunların da çeşitli olmasını getirmektedir. Ortak sorunumuz diğer işkollarında olduğu gibi kadro sorunudur. Ancak bizdeki kadro sorunlarının palyatif çözümleri diğer iş kollarına göre daha trajikomik bir haldedir. Örneğin sahnede hayranlıkla izlediğiniz bir sanatçının kadro unvanı yıllardır büro personeli ya da bilgisayar işletmeni gibi yapılan işle ilgisi olmayan bir unvan olarak karşımıza çıkabilir. Burada sıkıntı kadro yokluğu değildir birçok kadro boş şekilde beklemektedir. Boşalan kadrolar için sınav açılmayıp yerine yeterli ekonomik ve güvence taşımayan farklı kadrolarla doldurulmaktadır. Penceresi bile olmayan çalışma odaları beraberinde iş güvenliği başta olmak üzere birçok sorunu da getirmektedir. Dans çalışmaları yapılan salonlarda uygun olmayan zeminler ya da uygun olmayan salonlarda yapılan etkinlikler sanatçıları zorlayan ve sakatlanma riskini içeren durumlardandır.

İş kolunuzda ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz?
Son dönemlerde yapılan binalar dışarıdan güzel görünse de içeride birçok teknik sorun barındırmaktadır. Çalışanın yok sayıldığı müşteri odaklı yapılar sanat emekçilerinin sıkıntılarının başında gelmektedir. İstanbul AKM’de görev yapan bir personel aracı için otoparka günlük otuz lira civarında bir ödeme yapmak durumundadır ki bu sorgulandığı zaman “ama yüzde 50 indirim uyguluyoruz” gibi garip anlaşılmaz cevaplarla karşı karşıya kalmaktayız. Sahne makinistleri piyano, masa, sandalye taşımak gibi görevi olmayan angaryalara maruz kalmakta ve ücretsiz özel salon tahsislerinde ücretsiz hizmet vermek zorunda kalmaktadırlar. İş güvenliği kapsamında verilmesi gereken koruyucu gıda ve kıyafet birçok iş yerinde verilmemektedir. Ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar artık katlanılamayacak seviyeye gelmiştir. Alınan ödemeler enflasyon karşısında her geçen gün daha da hızlı bir şekilde erimektedir. Bir zamanlar el üstünde tutulan sanatçılarımız şimdi 2 asgari ücret bile alamaz hale gelmişlerdir. Bütün bunları dile getirdiğimiz zaman savunma olarak alınan ikramiyeler gösterilmektedir. İkramiyeler maaşa dâhil edilmediğinden emeklilik halinde ortaya çıkan sorunların haricinde kurum yöneticileri bu ikramiyeleri kesmek için her geçen yıl yeni kriterler getirmektedir. Bunun delilleri sendikamızın ikramiyelerini alamayan sanat emekçileri için açmış olduğu davaların çokluğu olarak görülmektedir.

Müzelerde ne gibi sorunlar yaşanıyor?
Kültür ve sanat alanında tahakküm kuramadığını her fırsatta dile getiren iktidar tüm sanat kurumlarında olduğu gibi müzelerimizde de müdürlükleri liyakate dayandırmadan hülle yoluyla atamalar yaparak yönetmeye kalkmış ve birçok müzemizde kayıp eser ile yolsuzluk haberleri art arda patlamıştır. Yine müze çalışanlarının teknik kadro sorunu yakıcı bir şekilde çözülmeyi beklemektedir. Kültür il müdürlüklerinde ise liyakat sorunu had safhaya ulaşmıştır. Birçok il müdürlüğünde neredeyse kültür-sanat ve turizm ile ilgili işin içinden gelen idareci bulunmamaktadır. Eski belediye başkanı, milletvekili yakını, bürokrat yakını gibi unvanlara sahip bazı kişiler idareci konumuna getirilmiştir. Bu tür atamaların sonucunda kurumlara uygun olmayan faaliyetler ve doğru politika üretilememesi gibi sonuçlar ortaya çıkmıştır.

Bu ve bunun gibi birçok sorunun çözümü gene bizim çabamızla bulunacaktır. Yeter ki doğru yerde örgütlenip doğru sözleri söyleyebilelim. Kimlik sendikacılığı yerine sınıf sendikacılığının gereklerini yerine getirelim.

Çözümü olmayan sorun yoktur ve çözüm bulunacaktır. Alanlarda söylediğimiz gibi “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hep beraber” ve unutulmamalıdır ki “Sanat karanlığı aydınlatır”.