Sanat ve bilim  direnme gücünü artırır

Burak Abatay @abatayburak

Buket Uzuner, ‘Tabiat Dörtlemesi’nin dördüncü kitabı Hava’yı okurlarıyla buluşturdu. Defne Kaman isimli karakteri üzerinden iklim değişikliğini konu alan Uzuner, kadın olmanın, gazeteci olmanın ve de çevre duyarlılığına sahip bir kişinin makro boyutta güç odaklarıyla sürdürdüğü mücadeleyi konu alıyor. Uzuner ile edebiyatını ve Hava’yı konuştuk.

► ‘Tabiat Dörtlemesi’ni günümüz Türkiyesi’ne ışık tuttuğu noktasında ayrı bir kıymet veriyorum. Sizce ekoloji, çevre mücadelesi, iklim değişikliği gibi konuların edebi metinlerde işlenmesi ne kadar önemli?
Benim için edebiyat bir hikâye etme ve söz sanatıdır. Edebiyat ayrıca bir empati sanatıdır. İnsan, şimdilik bildiğimiz kadarıyla hikâye anlatmayı ve dinlemeyi çok seven tek canlı türü. Bunu, ölmüş binlerce yıllık dinleri mitoloji olarak hâlâ sevmesi ve aynı şekilde kurgu olduğunu bile bile roman ve sinema sanatına olan büyük ilgisinden anlıyoruz. Kutsal kitaplar, öğretilerini kıssadan hisse veren kutsal hikâyelerle inananlara ulaştırmıştır. Bütün bunlar, edebiyatta yüzyıllık geçmişi olan doğa yazını, şimdi daha çok bilinen adıyla çevre-eleştirel yazın (ekokritisizm) ve iklim-kurgudan (climate fiction) bahsetmemize neden olmuştur, denebilir. Sanatın topluma ayna tutması, doğayı taklit etmesi, doğal olarak sorunları edebî metne, resme, müziğe ve sinemaya taşımaktadır. Benim kişisel sanat anlayışıma göre, okurlarda sanat yoluyla farkındalık yaratmak bir amaç değil, çünkü bu zaten sanatın doğasında varolan dolaylı bir gerçekliktir.

sanat-ve-bilim-direnme-gucunu-artirir-522867-1.

Modern bir mitolojik roman kurmak istedim
► Defne Kaman’ın öncülüğünde de Hava’da iklim değişikliğini görüyoruz. Böylesi bir konunun işlenmesi bir yazar ile toplumsalcılık kavramı arasında nasıl bir ilişki yaratır?

Bence bütün edebiyatçılar kendileri için kendi meselelerini daha iyi anlayabilmek, kendi sorunlarını daha iyi kavrayıp, şifa aramak için yazarlar. Tabii sadece piyasayı düşünerek ve satmak amaçlı yazan kişiler her devirde ve ülkede mevcuttur ama onlar konumuz dışında. Benim “Tabiat Dörtlemesi” adı altında yazdığım Su, Toprak, Hava ve Ateş romanlarının meselesi, kişisel olarak merak ettiğim; insanın binlerce yıllık büyük aşkı tabiata neden ihanet ettiği ve bunun sonucunda yaşamaya başladığımız tabiat felaketlerini bir hikâyenin içinde daha iyi anlamaya çalışmaktır. Hikâyemin kahramanı, edebiyatımızda eksikliğini çocukluğumdan beri eksikliğini hep hissettiğim adı ve soyadıyla anılan, üstelik yetişkin yaşlarda bile macera yaşayabilen bir kadın gazeteci: Defne Kaman. Aslında Türkçe modern bir mitolojik roman kurmaya çalıştığım için Defne Kaman adlı bu “kahramanın yolculuğu” da gerçeği ve adaleti arayan Simurg gibi çileli ve yorucu oluyor. Bu yolculuk hep zordur ama sonunda ateşe, ışığa ve gerçeğe ulaşılır.

► “Tabiat Dörtlemesi” romanları aynı zamanda kültürel de bir kodlama. Bilhassa da Anadolu gibi bir coğrafyanın kökleriyle ilintili. Mesela Şamanizm. Siz ne düşünüyorsunuz?
Haklısınız. Hatta bu dörtlemeyi şimdiden “Anadolu Dörtlemesi” romanlar olarak adlandıran dostlarım var. 21. yüzyıl Türkiyesi’nde İstanbul, Çorum, Kayseri, Kapadokya ve Mardin’i mekân edinen roman dörtlemesi, buranın şimdiki zamanını biçimlendiren ve birbiriyle her anlamda iç içe geçmiş kadim kültürlerle yüzleşmeden yazılamazdı. Eski Türklerin Türkçe Kamlık dediği, Hintçe kökenli Şamanlık, aslında tüm dünyada farklı biçimlerde görülen tabiat odaklı bir kültür. İnsanı tabiatın efendisi gören modern zihniyetin tam tersine insanı tabiattaki tüm canlılarla eşit kabul eden Şamanlık, bu çevreci tutumuyla sanılanın aksine ilkel olmaktan çok ihtiyacı kadar tüketmeyi, hayvanlara, ağaçtan ota (ki, otacı-şifacı-fitoterapist kökeni buradan kaynaklanıyor) börtü böceğe, sudan havaya ve topraktan tohuma, gökten köke, “orta dünya”dan yeraltına kadar tüm doğayla onun canlı olduğunu bildiği için saygı ilişkisi kurabilen, bence bu bakımdan bizden daha gelişmiş bir kültür. Bu dili bize armağan eden ve halen Güney Sibirya’da bazıları (Hakas Türkleri gibi) Kam olarak yaşayan nine ve dedelerimizin tabiat odaklı kültürünü hatırlayıp, bugünkü şımarık ve kibirli tüketim aymazlığından silkinebiliriz, umuyorum. Çünkü hatırlamak önemlidir ve insanı hizaya getirebilir. Bu arada bazı yanlış anlamalar nedeniyle bana Şaman olup olmadığımı sormanızı isterdim.

sanat-ve-bilim-direnme-gucunu-artirir-522865-1.Hayatı bilimle anlamayı seçtim
► Peki, siz Şaman mısınız?

Hayır ben Şaman değilim. Ben Kamlığın/Şamanlığın tabiata saygısı ve onunla ilişkisine hayran olmuş biriyim. Beni yazdığım bu romanlar nedeniyle Şamanlığın mistik yanıyla, törenleriyle ilgili sananlar hayal kırıklığına uğrayacak fakat gerçekte hiçbir törene katılmadım, bunlarla da hiç ilgili biri değilim. Ben hayatı bilimle anlamayı tercih eden ve yıllarca bilim eğitimi almış, bilim insanı olarak hayatını kazanmış biriyim. Herkesin inancı kendini ilgilendirir. Ben Kam yani Şaman değilim. Romanlarım kurgu eserlerdir.

► Defne Kaman’ı özellikle bir kadın karakter olarak seçtiğinizi söylediniz. O, kadın hakları mücadelesi yöntem olarak da birçok mücadeleye ışık tutabilir mi?
Kadınların, sadece kadın olarak doğal yapılarına bağlı görevleriyle sınırlandırılıp, kısıtlanmadığı, öncelikle insan olarak çalıştığı her alandaki başarıları, kadının insan hakları konusunda önemli bir kazanımdır. Meslek sahibi, özgüvenli ve hayatın tüm sorunlarına rağmen ayakta kalmayı başaran, evli ve çocuklu bir kadın olmadan da hayatı eğlenceli ve yaşanılır kılabilen bir roman karakteri, özellikle genç kızlar için çok önemli rol model kaynağıdır. Kendimden bilirim, ben çok eksikliğini çektim çünkü. Ancak benden önceki değerli kadın yazarlar; Sevgi Soysal, Pınar Kür, Adalet Ağaoğlu, Nazlı Eray, Tomris Uyar, Tezer Özlü, Leyla Erbil, Nezihe Meriç, Sevim Burak ve akademisyen bilim kadınlarının kendi oluşumumdaki olumlu etkisi de çok önemlidir.

► Bu bağlamda ‘özgürlük’ tanımını nasıl yapıyorsunuz?
“Kumral Ada-Mavi Tuna” romanımda, “Özgürlük, her sabah uyandığında kendi istediğin aynı şeyleri yapabilmektir” diye yazmıştım. O zaman 30’lu yaşlarımdaydım, şimdi bunu daha genişletebilirim. Özgürlük, düşüncelerine ve inançlarına hiç katılmadığımız insanların da her sabah uyandığında kendi istedikleri şeyleri yapabilmesi ve konuşabilmesine engel ola(ma)mak durumudur, derim.

Gezegenin daha adil bir yer olmasını isteyenlerin sayısı az değil
► Her şeye rağmen umudunu yitirmeyenlerdensiniz. Umudu günlük yaşamlarda nasıl anlamlandırıyorsunuz?

Ben gerçekçi bir insanım, dünyayı bilimsel ve tarihî bilgilerle anlamaya çalışıyorum. Dünyada ahlaksız ve arsız insanlar kadar, diğerkâm, ahlaklı ve iyi insanlar da her zaman olmuştur, şimdi de var. Üstelik sandığımızdan daha fazla sayıda. Daha cesur ve daha yan yana olmalıyız. Yaşadığımız sürece üretmeye ve dayanışmaya devam edeceğiz. Çünkü bugün bize kalan dünya sanat ve bilim mirasının büyük çoğunluğu dünyanın en zor zamanlarında üretilmiştir ve onlar insanlığa o zor zamanlarda büyük bir direnme gücü katmıştır. Bunları bilmek umudu korumamıza yarıyor. Öte yandan dünyanın geldiği şimdiki zaman, daha önce de yaşanmış ahlakî değerlerin erozyon dönemlerine çok benziyor. İnsan denen canlının aç gözlülüğü, kıskançlığı ve iktidar hırsı nedeniyle bunlar ne yazık ki, hep yaşanacak. Taa ki, yapay zeka teknolojisi günlük hayatlarımıza daha fazla hâkim olduğu döneme kadar. Daha iyi mi olacak? Bilmiyorum, ama insanlık tarihi değişecek. Bir de gezegenin doğal kaynaklarını bencilce tükettiğimiz için yaşamaya başladığımız ciddi bir çevre afetleri konusu var ki, bu da insanlık tarihi için alarm niteliğinde. Sonuçta, gezegenin ve çocuklarımızın daha iyi ve âdil bir gelecekte yaşamasını yürekten isteyenlerin sayısı az değil ve bu önemli bir bilgidir.

***

Gerçeklerden korkuluyor

sanat-ve-bilim-direnme-gucunu-artirir-522866-1.
► Türkiye’de gazetecilerin herhangi bir sebeple hapse atılması sizi kaygılandırıyor mu?
Gazetecilik, halkın habere, ama doğru habere ulaşma ihtiyacından doğan en eski mesleklerden biridir. Haber, bilgidir. Bilgiyse tarih boyunca daima büyük bir güç olmuş ve tüm iktidarlar bilgiyi kendine elinde tutmak için akıl almaz oyunlara girişmiştir. Bugün bilgiye ulaşmak eskiye göre şimdi daha kolay diyoruz ama bu kez de bilgi kirliliği söz konusu. Şimdi de gerçek bilgiye ulaşıp bunu halka açıklayan, örneğin Julian Assange gibi insanlar kriminal ilan edilip, çeşitli yollarla cezalandırılıyorlar. Gerçeğin ortaya çıkmasından duyulan korku, işi veya etik anlayışı ve vicdanı gereği bunu yapanları engellemeye, cezalandırmaya veya ortadan kaldırmaya kadar uzanıyorsa, durum sonuçta hepimizi etkileyecek kadar fena demektir. Durum fena.