Antalya Film Festivali’nde Emir Kusturica ile ilgili polemiğin ateşi sönmeden

Antalya Film Festivali’nde Emir Kusturica ile ilgili polemiğin ateşi sönmeden, sinema dünyamız yenisine şahit oluyor. Filistin için İsrail’e Karşı Boykot Girişimi, Reha Erdem’den İsrail’de Hayfa Film Festivalinde “Kozmos” ile aldığı Altın Çapa ödülünü geri vermesini istiyor. Bu iki olay üzerine nasıl yazmalı diye düşünürken, buralarda eşi benzeri hiç olmamış bir diğer sanat dünyası polemiğini imdadıma yetişti.

Amerikalı fotoğraf sanatçısı, görüntü ve sinema yönetmen Larry Clark, yıllar boyunca dünyanın çeşitli kentlerinde sergiler açmış, kendini ispatlamış bir sanatçı. Paris Belediye’sinin denetimindeki Paris Modern Sanat Müzesi, 8 Ekim 2010-2 Ocak 2011 tarihleri arasında Clark’ın bugüne dek Fransa’da açılan en büyük sergisini ağırlıyor. 1943 Tulsa Oklahoma doğumlu Clark, yıllarca mahalle fotoğrafçısı olan annesinin asistanlığını yaptıktan sonra, yaşadığı fakir mahalledeki arkadaşlarının portrelerini çekmeye başlamış. 1960-1970 yıllarda Amerika’nın sorunlu bölgelerinde yaşayan bu gençlerin fotoğraflarından oluşan Tulsa, Yeni Yetme Şehveti (Teenage Lust), Mükemmel Çocukluk (Perfect Childhood) gibi kitaplar yayınlamış. 1995’de ise Kids (Çocuklar) ile ilk filmini imzalayan Clark, Cennette bir Gün Daha (Another Day in Paradise), Bully (Kabadayı), Ken Park ile sinema yönetmenliğine devam ediyor.

Paris Modern Sanat Müzesi, bu saygıdeğer ve yetenekli sanatçının “Kiss the Past Hello” (Geçmişe Göz Kırpmak) adlı ilk retrospektif sergisini açarak Parisli sanatseverleri sevindirmişti. Ancak sergi açılmadan hemen önce, Sosyalist Partili Belediye Başkanı Bertrand Delanoë’nin kararıyla 18 yaşından küçüklere yasaklandı. Nedeni, 300’e yakın fotoğrafı arasında, 10 kadar çıplak, sevişmekte olan ve uyuşturucu kullanan ergenlik çağında genci de resmetmiş olması. Zira Clark’ın bazı eserleri Fransız Ceza Kanununun 227-24 no.lu maddesine aykırı olabilirmiş. Fransız basınına göre bu yasaklama ülke tarihinde bir ilk ve birçok çevre tarafından eleştirildi. Siyasi kanatta ilk ses Yeşiller’den geldi. Bu otosansüre karşı çıkarak, Delanoë’ye, yerine müze girişine ve halkla iletişim araçlarına bazı fotoğrafların şiddet ve cinsel içeriklerinin rahatsız edebileceğini bildiren yazılar koymalarının yeterli olacağını, bu nedenle de yasağın kaldırılması gerektiğini ilettiler. Sağda ve solda birçok siyasi kişilik de ebeveynlere yönelik bir uyarının yeteceğini dile getirdiler.

Delanoë başta Paris Belediyesi yetkilileri ise bu yasağın bugünün şartlarında gerekli olduğunu, yirmi yıl önce böylesi bir yaptırıma gerek olmayacağını ancak günümüzde temkinli davranmak gerektiğini öne sürüyor. Sergi küratörüne veya müzeye gelebilecek herhangi bir cezanın bu önemli sanatçının eserini tümüyle göstermeye engel olacağını düşünerek hareket ettiklerini belirttiler. Yani anlayacağınız, Belediye yetkilileri Larry Clark’ın özgür eserine dokunmamak için rüştünü ispat etmemiş gençlere, bu denli övdükleri sanatçının fotoğraflarını yasaklamışlar. Üstelik Clark’ın aynı fotoğrafları daha önceleri birçok kez Fransa’da daha küçük etkinliklerde sansürlenmeden sergilenmiş. Sorunlu bir Amerikan toplumunda yaşayan, başkaldıran veya dibe çökmüş bir taze gençliğin portresini uyuşturucu, alkol, cinsellik, şiddetten söz etmeden aktarmak sanırız tam anlamıyla takiye olurdu.

Sansür, otosansür, protesto, boykot, adı her ne olursa olsun, bence sanatta yerleri yok. Milliyetçi sosyalizm sempatizanı diye Louis-Ferdinand Céline’in başeseri “Gecenin Sonuna Yolculuk”unu okumamak, boykot etmek mi gerekir? Woody Allen evlat edindiği çocuklarından biriyle yaşamını birleştirince, pedofili sayılmıyor muydu? Peki bu nedenle her daim aynı lezzeti veren filmlerini protesto mu etmemiz gerek? Ya da kadın düşmanı sayılabilecek Pablo Picasso’nun gelmiş geçmiş en büyük sanatçılardan biri olduğunu yadsımamız mı gerekiyor? Sanatta tek inancım var: yasaklamanın yasaklanması gerekiyor.