Sanat ve tasarım karşı karşıya
Odunpazarı Modern Müze, 5’inci yılında ‘Ehlikeyif’ sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü İdil Tabanca’nın üstlendiği sergi, geleneksel sınırları aşan uluslararası sanatçı ve tasarımcıları bir araya getiriyor.
Emrah KOLUKISA
Sanatla tasarımın iç içe geçtiği sonra hızlıca ayrıldığı bir nokta var; bu da büyük ölçüde işlevsellik denilen kavramla belirleniyor. Ortaya çıkan ürün (eşya ya da eser) işlevselliğini yitirip biricikleştiği anda onu gündelik yaşam alanından soyutlayıp müze, galeri ya da benzeri bir sergi alanına yerleştiriyoruz. Eskişehir’deki Odunpazarı Modern Müze’de (OMM) açılan ‘Ehlikeyif’ sergisini gezerken karşıma çıkan ve aralarında Max Lamb, Gaetano Pesce, Misha Kahn, Willem Van Hooff, Guido Casaretto, Andrea Branzi, Bertrand Frompeyrine, Karl Monies, Guillermo Santoma, Chris Wolston, Faye Hadfield gibi sanatçıların imzasını taşıyan, masa, sandalye, vazo ve bilumum eşyadan esinlenerek yaratılmış eserlere bakarken bunlar geçiyor aklımdan.
Sergide eserleri yer alan İngiliz tasarımcı Max Lamb’in şu sözlerini ele alalım örneğin: “Bir odada olmadığınızda oradaki bir mobilyayı düşünmek garip değil mi? Birkaç hafta seyahate çıktığınızda, bazen eve geri dönmeyi düşündüğünüzde aklınıza ilk gelen şey bir sandalye olabilir. Bazen bir sandalyeye geri dönmek için sabırsızlanırım” dese de hiç kimsenin onun volkanik taşlardan ürettiği sandalyeye oturup, Misha Kahn’ın plastik malzemeyle ve araba boyalarıyla yarattığı masada yemek yiyip, Willem van Hoof tasarımı sürahiden su içmeye cesaret edeceğini sanmam. Ya da edilebilir mi acaba? Küratörlüğünü İdil Tabanca’nın üstlendiği ve sezon sonuna dek devam edecek “Ehlikeyif” en azından bu soruları akla getirdiği, tasarım ve sanat hakkında düşünüdürüp yeni fikirlere filiz verdiği için bile dikkate değer bir sergi.
“Ev eşyaları kültürlere açılan pencerelerdir” önermesiyle başlıyor İdil Tabanca’nın sergiye rehberlik eden Küratöryal Önsöz’ü ve devam ediyor: “Sergi resim, heykel, yerleştirme ve mobilya tasarımı disiplinlerinde geleneksel sınırları ustalıkla aşan bir yaratıcılıkla üreten uluslararası sanatçı ve tasarımcıları bir araya getirirken form ve işlev arasındaki ilişkiyi de yeniden tanımlıyor.” OMM’un tüm katlarına yayılan ve ‘Oluşumlar’, ‘Yaratıklar’, ‘Açanlar’ olarak üç başlık altında sınıflandırılmış eserler arasında musluklardan klozetlere, sürahilerden vazolara, yatak odası takımlarından envai çeşit masa, sandalye, sehpa ve hatta duş gibi birçok ev eşyasına rastlamanız mümkün. Tabanca’nın şu saptaması ve tanımı son derece anlamlı: “Postmodern çağda doğaya ve doğanın içinde yaşayan karmaşık yaratıklara özlem duyuyoruz. Bauhaus ve türevlerinin modern mobilya üzerindeki baskın etkisine rağmen yükselen bir itiraz hareketi, IKEA’nın egemenliği tarafından dayatılan tekdüzeliğe yönelik oyuncu bir tepki oluşmuş durumda. Bu akımda, alışılmadık, eğlenceli mobilya tasarımları doğal unsurlarla aşılanıyor ve mizah, ironi, hayal gücü ve fanteziyle güç kazanıyor.”
OMM Direktörü Defne Casaretto sergiye ‘Ehlikeyif’ adını verilmesini “Evlerimiz biraz keyif alanı ve doğadan çağırdığımız bu parçalar da o konforu temsil ediyor; biraz doğanın içerisinde olmak, farklı bir konfor yaratmak… Evler birer keyif noktası, rahatlık, huzur, oradan yola çıkıldı” derken Erol Tabanca bir başka noktayı vurguluyor ve “Burada bir ters köşe de var, sergide hiç de öyle konforlu eser görmeyeceksiniz” diyor. Gerçekten de sergi evinin konforunda en rahat ettiği koltuğa kurulup dinlenmek isteyen keyif düşkünlerini akla getiriyor belki ama burada yer alan koltuk ya da sandalyelerin hiç de öyle konforlu hali olduğunu sanmıyorum. Bakması güzel ama oturması rahatsız sandalyeler sanki. Başa dönersek, işlevsellik bu anlamda o ‘şey’den uzaklaşıyor ve tasarım silikleşip sanat ön plana çıkıyor. 3D baskı yöntemiyle ürettiği ‘MetaVazo’, ‘MetaKase’ gibi işleriyle sergide yer alan Fransız sanatçı Audrey Lang’in “İşlevsellik, tarihle yüklü; baktıklarımız, bildiklerimiz ve sorgulamaya gerek duymadıklarımız arasında gerilim yaratan bir alan” sözlerini akılda tutarak bu konuyu düşünmekte yarar var.
∗∗∗
OMM 5 YAŞINDA
2019’da ilk kez kapılarını açan OMM, iş insanı, sanat koleksiyoncusu ve müzenin de kurucusu Erol Tabanca. İstanbul’da Sanayi Mahallesi’nde depo ve sergi alanı olarak kullanılan bir mekânda başlayan müze 5 yılda Eskişehir ve çevre illerden 800 binden fazla ziyaretçiyi misafir etti. Bir Japonya seyahatinde mimar Kengo Kuma’yı ziyaret edişiyle şekillenen ve Eskişehir’de, kendi memleketinde bir müze inşa etme fikrine dönüşen bu hikâyenin beş yıl önce OMM’un açılışıyla ilk evresinin tamamlandığını söyleyen Erol Tabanca, ‘‘Başka müzelerin nasıl bir siyaseti olduğunu bilemem ama bu müze hakikaten bir ifade alanı” diyor.