Turan Manafzade, 28 yaşında genç bir orkestra şefi. Çocuk yaşlarında müzisyen bir ailenin kızı olarak Türkiye’ye yerleşmiş. Genç yaşında sahip olduğu birçok ödülle sanat hayatına devam ediyor. Sanatçıların ‘kültür elçisi’ olması gerektiğini düşünüyor.

Sanatçı ‘elçi’ olmalı

BURAK ABATAY

Azerbaycan’da müzisyen bir aileden gelen Turan Manafzade, ülkesini dünyada temsil eden kadın orkestra şeflerinden biri. Hatta kendi yaş grubunda tek… 1991 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de doğan Turan Manafzade, dünyaca ünlü Azerbaycanlı piyanist İslam Manafov’un uluslararası ödüllü piyanist, besteci, orkestra şefi kızı. Kendisinden 1 yaş büyük ağabeyi Abuzar Manafzade de yine başarılı bir piyanist, besteci ve orkestra şefi. Anneleri piyano öğretmeni olan Manafzade kardeşlerden Turan ile İstanbul’da bir araya geldim ve hikâyesini, yaptıklarını, yapacaklarını dinledim.

MSGSÜ EĞİTİMİ DÜNYA ÇAPINDA

Klasik müziğin yarattığı büyük serüvenlerden bir tanesi kesinlikle Turan Manafzade’ye ait. 6 yaşında ağabeyi ile beraber müzik eğitimine başlayan Turan, babası İslam Manafov’un 2000’de İstanbul’dan bir iş teklifi almasıyla beraber Türkiye’ye yerleşmiş. 2003’te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Devlet Konservatuarı’nda eğitim almaya başlayan Turan ve ağabeyi Abuzar, 400 kişinin girdiği sınavda ilk 3’e girebilmiş. Hikâyesinin geri kalanını Turan’dan dinliyorum: “İlk eğitimim evde başladı aslında. Evdeki müzik sesi her şeydi. Ama ilk üniversitemi MSGSÜ’de Doç. Nurferi Onur’un piyano sınıfında tamamladım. Üniversiteden sonra ikinci üniversite olarak Antonio Pirolli’nin çalışmalarına katıldık. Ben devam ettim, abim ise Viyana’ya gitti. Dünyadaki en prestijli okullardan birisinde eğitimine devam etti. O artık Viyana’da yaşıyor. Bu arada söylemem lazım ki, MSGSÜ’nün eğitimi dünya çapında bir eğitime sahip. Bunu Azerbaycan’da da söylüyorum.”

GELECEK PLANLARIM VAR

Laf lafı açıyor ve Azerbaycan’da kalmak yerine Türkiye’de eğitim almasını soruyorum. Bir avantaj olarak değerlendiriyor Turan. Ve sanatçıların ülkelerinden dışarıya çıkmalarından, avantajlarından bahsediyor: “Azerbaycan’da kalmak yerine Türkiye’de olmak hayatımıza bir şeyler kattı. Ülkeyi temsil etmek istiyorsanız ve kendinizi dünyaya tanıtmak istiyorsanız, bir sanatçı olarak kendi ülkenizde çok fazla kalmamalısınız. Sanatçının görevi ülkesinin kültür elçiliğini yapmaktır. Türkiye’ye gelmek iyiydi ama gelecek için de planlarım var.”

Bir yandan da Doğulu toplumların klasik müziğe adaptasyonlarını merak ediyorum. Kültürel ve sanatsal olarak bu kolay bir şey mi? Hemen yanıtlıyor Turan: “Müslüman ve şark dünyasında opera ve balenin yazıldığı ilk ülke Azerbaycan’dır. Biz bu anlamda bir öncüyüz. Üzeyir Hacıbeyov diye bir dâhimiz var bizim. Adıyla ulusal müzik gününü kutluyoruz. Üzeyir Bey, klasik batı enstrümanlarıyla yerli enstrümanları aynı orkestra içinde birleştirmiştir. Bizim muğamlarımızla (makam) klasik batı müziği nakışlarını işlemiştir. Vakıf Mustafazade de caz müziğiyle Azerbaycan müziğini birleştirmiştir. Bunlar muhteşem şeyler. O yüzden bu geleneğimizin kolaylaştırıcı etmenlerinden.”

Azerbaycan’da ve Türkiye’de kadın mücadelesi için çalıştığını ve yalnızca kadınlardan oluşturan bir orkestra kurmak istediğinden bahsediyor. Biraz daha açmasını rica ediyorum: “Birtakım görüşmeler yaptık ama sponsorluk biraz şart gibi. Bu konuda gelecek tekliflere açığım. Kadın hakları konusunda çalışmalar yapmak istiyorum. Kadınların başına gelen şeyleri olmaması için her şeyi yapacağız. Ben de bunun için sonuna kadar elimden geleni yapacağım. Bana genç yaşımda Sayın Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev tarafından devlet sanatçısı unvanı vermeleri, ülkemde kadına verilen değeri gösterebilir. Bu noktada Azerbaycan’da, birçok Avrupa ülkesinden daha önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildiğini de belirtmek isterim”