Bizlerin, Tiyatro Yapımcıları Derneği’nin düzenlediği Yaşasın Barış, Yaşasın Tiyatro vd. adlar altında gerçekleşen ne geceler vardı ama! Yer yerinden oynardı! Şimdi de Bostancı Kültür Merkezi’nde bir etkinlik! “İşte,” dedim, “içeriği de geçmiştekilere benzer yoğun katılımlı ses getirecek bir etkinlik daha…” Ancak öyle olmuyor; sonuçta bir ağlatıya(facia, trajedi) dönüşüyor sanki gece… Bu konuda yazmak kolay değil, ama değinmeli o güne ne oldu ne bitti diye; çıkarımlar yapılmalı. Basından seçilmiş kimi satırları alıntılamalı, bunlarla bağlantılı olabilecek görüşleri sunmalı sonra… Önce, özetle neler denmiş:

 

Nuray Sancar yazmış: “Bir sanatçı etkinliğinden çok İP ve TGB’nin ve 29 Ekim yürüyüşünden bu yana bu mihraklarla kanka görüntüsü vermekten imtina etmeyen CHP tarafından düzenlemiş gibi görünen “gece” (…)Ne yapmış Melike Demirağ: Irk, dil, din, mezhep ve cinsiyet ayrımı olmaksızın herkes için demokrasi istemiş… Bu ülkede yaşayan her duyarlı yurttaşın beklentisine tercüman olmuş. Olmuş da salonu dolduran kitle bundan çok hoşlanmamış; homurdanmalarla başlayan tepkiler giderek yuhalamaya dönüşmüş (…)Geceye katılıp bir konuşma yapan Kemal Kılıçdaroğlu’na da aynı soruyu sormak gerekiyor: Demokrasi, Kürt ve darbe sözcüklerini duyar duymaz tüyleri diken diken olan ulusalcı tayfayla müttefik görüntüsü vermekten başka bir işe yaramayan böyle bir gecede ne işin vardı (…)Demokrasi diyen bir kadın sanatçının yuhalandığı böyle geceleri Levent Kırca gibilerine bırakıp, askere değil halka selam yollanan sahneleri doldurmak daha onurlu bir tercih olacaktır. Sanatçılar Girişimi bir şeye girişecekse eğer özgürlükler ve demokrasi için girişsin; bu gecenin utancından kurtulacaksa tabii…”

 

Ayşen Güven ve Onur Öztürk birlikteliğinde “Sanat değil utanç gecesi”  başlığı altında kaleme alınanlar şöyle: “(…)Kendisine bugüne kadar antiemperyalist, laik, iktidar karşıtı bir rol biçen Sanatçılar Girişimi dün “büyük buluşma” diyerek örgütlediği gecede bol bol utanca imza attı. Diktaya, korkuya, adaletsizliğe, sanat ve sanatçı düşmanlığına karşı büyük buluşma" başlığıyla düzenlenen etkinliğe katılacağı ilan edilen isimler de düşünüldüğünde bu günlerde iyi bir mesaj da sunabilirdi. (…)Sanatçıların gecesi ulusalcı siyasetlerin gövde gösterisine ve kayıkçı kavgasına dönüşünce “kaygı” yarattı (…) Hükümetin politikalarına karşı bir tavır koyması beklenen gecede sanatçılar yuhalandı, sahneden ağza alınmayacak laflar edildi (…)Hukuksuz yargılamalardan, uzun tutukluluk sürelerinden yakınılıyor. KCK yasaklı harfler oluveriyor. Kadın cinayetleri sinevizyondan sözde teşhir ediliyor Levent Kırca acelesi olduğu gerekçesi ile sırasını alan Kılıçdaroğlu için “benim de acelem var bi karı buldum onu düzücem” deyiveriyor, biz dehşet içinde kalmış birbirimize bakarken salondan öncekilerden hiç de aşağı kalmayacak bir alkış alıyor. Ya buna ne demeli…”

 

Doğan Özcan: “Kırca, ‘Karı bulmak’ ifadesini kullanarak kadınlara ve ikili ilişkilere bakışının bir kanıtını sundu. ‘Düzmek’ ifadesi de üzerine çirkinlikte tuz biber ekti. (…) Bir erkeğin, kadına bakış açısına ve onunla yaşanacakları yatağa indirgemesine çok çarpıcı bir örnek…”

 

Beran Uzer: “Hakikaten de yuh olsun! Bu kadar çirkinlik, gerçekten tolere edilebilir hiçbir yanı olmayan bunca çirkinlikler toplantıya damgasını vuruyor… “                Neslihan Acu’da şunları diyor “Sanatçılar Girişimi'ni magandalar girişimine çevirmek” adlı yazısında: “Kadınları "karı" olarak gören, doğal sevişme eylemini ise "düzmeye" indirgeyen bir sanatçı(!) (…)Kırca'nın bu rezalet sözlerine bir tepki yok şu ana dek. Ne bir kınama, ne bir ayıplama.(…) Girişim'den tıs yok. Reklamın iyisi kötüsü olmaz mı diyorlar yoksa? Gündeme gelelim de nasıl olursa olsun mu diyorlar?..”

 

Bedri Baykam: “Melike Demirağ, salondakilere, attıkları sloganlar konusunda ikazlar yaptı ve bunda ısrar etti. Gereksiz bir gerginlik oldu. Kimse, hele bu konuda yetkisi olmayan biri, böyle coşkulu bir salonun sloganlarına karışamaz. İkinci ve çok daha vahim olay, Levent Kırca’nın Kılıçdaroğlu ayrıldıktan sonra yaptığı konuşmaydı. Değerli arkadaşım olayların biraz eski yorumunda kalmış ve salonda yaptığım, tüm muhalefetleri ana muhalefetin önderliğinde birleştirme gereği fikrinin aldığı desteğin de farkına varmamış…”

SOL/ Nâzım Hikmet Kültür Merkezi: “Sanatçılar Girişimi etkinliği, aydınların ve sanatçıların emekten yana, bağımsız tavırlarına leke düşürecek olaylara sahne olmuştur.(…) Etkinlikte, emekçi sınıfların çıkarları, halkların kardeşçe bir arada yaşayacağı bir ülkenin kurulması, eşitlik ve özgürlük gibi değerler düzen partilerinin sözcüsü gibi davranan kimi isimler tarafından neredeyse aşağılanmıştır...”                                                                 

Ataol Behramoğlu: “Büyük Buluşma’ya ilişkin olarak asıl kendileri için “utanç” verici bir haber yapan “Evrensel” gibi bir gazete ise, umarım Sanatçılar Girişimi’nden özür dileme fırsatı bulacaktır…”

Sonuçta, şaşkın kalakalacağımız varılacak nokta, şu karşılıklı “özürler dilemeler” istemi mi olacak acaba?!.. Bu bilmece gibi duran sorulu vurguyu açıklamaya çalışacağım da, haftaya….