Sanatı savunmak, hayatı savunmaktır

CANAN AYDIN canan1aydin@gmail.com @kuzeydogu

İktidarın sanata ve sanatçıya gösterdiği baskıcı ve sansürcü tutum yerini yıkım ve yok etmeye bıraktı. Bu yıl 11'incisi düzenlenen Contemporary İstanbul adlı çağdaş sanat fuarında ressam Ali Elmacı’nın Osmanlı padişahı 2. Abdülhamid’in yüzünü kadın bedeni formundaki bir heykele resmetmesine bir grup tepki göstererek saldırdı. Ülkenin gidişatına göre bu saldırı ne ilkti ne sonuncu olacak. Yaşanan sanat ve sanatçı düşmanlığını sanat yazarları, sanatçılara sorduk.


Sanat eleştirmeni Ezgi Bakçay: Bu durum tek tek imgeler, sanatçılar, yazar isimleri üzerinden yürüyen bir tartışmayı değil de genel bir baskı atmosferi oluşturulmak üzere bir sahne kurulduğunu düşündürtüyor. Bu bir şov, bir gösteri yapılıyor. Neredeyse cımbızla bir imge seçiliyor. Bunun üzerinden bir kampanya yürütülüyor. Planlı, organize, başı sonu önceden belirlenmiş bir gösteri bu. Bunun tek amacı da insanları sindirmek tamamen total bir sessizlik yaratmak. Bu, ne tutuklanan gazetecilerden ne de yazarlardan ayrı düşünülemez. Amaç, düşünce dünyasının, kültür üretim alanının tamamını susturmak ve yaşam alanlarının dışına çıkarmak. Orada çığılık atanlar da olmuş. Tam da istenen de bu. Bunları göz korkutmak için yapıyorlar. Bu saldırı bir yaşam tarzı, bir düşünce biçimi, özgürlükçü bir hayat anlayışına yapıldı. Bundan sonra her alanda birbirimize, eskiden olan ayrımları da aşarak destek olacağız ve asla geri adım atmayacağız.

Sanatçı Canan: Kendimizi baskı altında hissediyor olabiliriz, sadece sanat üretmeye devam edeceğiz. Tarih boyunca sanatçılar baskı altında olsalar da ürettiler. Bize kalan sanat yapıtları ve onları üreten sanatçılardır, bu sanat yapıtlarının içeriğine vesile olanlar değil!

Sanatçı Rafet Arslan: Birbirini dinlemeyen, anlamak istemeyen, şartlanmış ve karşısındakini susturmaya hazır insanlardan teşekkül bir toplum olduk. Sanat fuarına yapılan baskınla arkadaşımız Ali Elmacı'nın heykelinin kaldırmak zorunda bırakılması ve hedef gösterilmesi toplumca geldiğimiz uçurumun net bir göstergesi oldu. Kültür-sanat ve gelecek adına kaygılıyım.

Karşı Sanat Çalışmaları Feyyaz Yaman: Hak ve özgürlüklere yönelik saldırılar artıyor. Aslı Erdoğan’a, Özgür Gündem gazetesine yapılan saldırıyla başlayan süreç Cumhuriyet gazetesine, Sanat Fuarına ve HDP Genel Merkezine doğru tırmandırılıyor.

Tophane galerilerine yapılan saldırılar, geçen yıl Tüyap Sanat Fuarı’ndaki şiddet uygulamaları bir yandan sorgulamalarda hukuken muaf tutulurken faşizm tipi şiddetin önü açılıp servis ediliyor. Siyasi alandan tüm kültür alanlarına kadar yaygınlaştırılan saldırılar, organizedir, merkezidir, programlıdır.

Piyasa düzeltme telaşındaki liberal sistemin aymazlığına, muhalefetin onursuz suskunluğuna rağmen diyoruz ki “Özgür düşünce susturulamaz, hak ve özgürlüklerimiz bizim bedeli ödenmiş kazanımlarımızdır. Sanat biat etmeyecektir.”

Sanatçı Özgür Korkmazgil: 8 ay önce evimin önünde sadece sanatçı olduğum için saldırdılar. Kafama demirle vurup bütün kemiklerimi kıracak şekilde darp ettiler. Yaşananlara baktığımızda İstanbul’da sanatın ve sanatçının bu kadar incitilmesini kınıyorum. Acilen toplanıp bir manifesto bir akıl deklare etmeliyiz. Yoksa bu onur kırıcı durum her geçen gün artarak sürecek.

Sanat Eleştirmeni yazar Ali Altun: 'Sanat nefreti' denilince, en önce, tektanrılı dinlerin, antik Mısır, Mezopotamya ve Yunan paganizmine ait binlerce yıllık sanat mirasına karşı yürüttükleri putkırıcı saldırılar akla geliyor. Bu düşmanlık bitmiş değil. Müslüman militanların Afganistan'daki Bamyan Budaları'nı dinamitlemesi kadar, Tophane'deki galeri baskınları da aynı vandalizmden besleniyor. Tiyatro, bale ve operayı 'edepsiz' bulan devletin 'muhafazakâr sanat' girişimlerinin bu sanat dallarını yok etme hırsı da, sanatsal çıplağa karşı giderek şiddetlenen sansür ve tahrip vakaları da farklı değil. Kimbilir, belki de yakında, Arkeoloji Müzesi'ndeki çıplak Hermafrodit ve Nymfa heykellerini göremeyeceğiz.

Sanat Eleştirmeni Rahmi Öğdül: Bu saldırılar hayattan ayrı düşünülemez. Sanat, ürettiği formlarıyla ya da formsuzluğuyla mevcut gerçekliğin kırılganlığını ve geçiciliğini bize duyumsatarak henüz yüzeye çıkmamış yaşamsal kuvvetlerin kapılarını aralayandır. Sanatçı, açmazını, açılmaz gibi görünen düğümünü çözerken bize çözümü ya da geçilmez gibi duran bir duvarda bir gedik açarken geçidi, kaçış çizgisini hissettirendir. Ve bu haliyle sanat, hep aynının dönüp durduğu dayatılmış bir düzen için bir tehdit; başka bir dünyaya, neşeli bir yaşama yönelik umudu güçlendirdiği ölçüde bedenlerin de kudretini ve neşesini artırır çünkü kudret narı gibidir. Oysa kudretsiz ve kederli varlıklar üretmek istiyorlar şimdi. Sanattan korkuyorlar ve sanata yapılan saldırılar, hayata yapılmıştır. Sanatı savunmak, hayatı savunmaktır.

Fotoğrafçı Özcan Yaman: Bu tür saldırıları kınıyor ve karşı çıkıyorum. Ama bir taraftan da şüphe içindeyim. Dünden beri yandaş medyada, milletvekillerinin gözaltına alınmasından bile önce gelen bir haberdi bu saldırı. Gündemi örtmenin aracı olarak sanat alanından böyle bir kamuflaj yapıyorlar diye düşünüyorum, dikkatli olmalıyız.

Sanat Eleştirmeni Fırat Arapoğlu: Açıkça görülüyor ki, artık muhafazakâr gerici ideolojinin rahatsız olduğu sanat yapıtlarına baskı ve sansür uygulamak için, iktidara gerek kalmadı. AKP iktidarıyla ters düşmek istemeyenler ya bizzat sergileri iptal ediyorlar (Akbank Sanat’ta yaşanan Post-Peace Sergisi’nin iptali gibi) ya da daha yapıtlar sergilenmeden ya da yazılar yayınlanmadan önce sansür uyguluyorlar. Burada aslında AKP ve liberaller aynı tarafta, bunu görmek gerekir (ki sanat dünyası bunu göremiyor ısrarla). Her bir sansür girişiminde, vandal ve şiddetli saldırılarda mağdur olan sergilerin küratörü, sanatçılar, bu sergiye aylardır emek harcayanlar ve izleyiciler. Küçük bir azınlık dışında, sanatçılar, aydınlar ve gazeteciler bu olaylar karşısında derin bir sessizliğe bürünüyor. Bu sansüre, baskıya ve şiddete 'zirve' yaptırıyor. Görsel sanatlar alanında yazarların, sanatçıların, küratörlerin hulasa tüm bileşenlerinin örgütsüz bir yapıda nasıl savruldukları açık. Bunun çıkış yolu bir araya gelmek, ses çıkarmak ve kolektif hareket etmektir. Bilmeliler ki, bu düzen devam ettikçe sıra onlara gelecek. Şu an görünen, çoğu kimse sadece sıranın kimde olduğunu merak ediyor, kapısına gelenleri görmeden.

Ressam Burhan Kum: Tophane'de ve TÜYAP'ta birkaç yıldır gelenek haline gelen tehditler şehrin 'seçkin burjuvazisi'nin korunaklı fuarına da sıçradı. Saldırının iki temel amacı var: Hem sanatçıları korkutarak otosansürü içselleştirmelerini sağlamak, hem de İstanbul burjuvazisine "Bu mahallede ne sergileneceğine biz karar veririz" mesajı vermek.

Sanatçı İnsel İnal: Türkiye'de sanatçıların çoğu, özellikle 2000 sonrası, toplumsal siyasi yapıyı üretim alanlarına dahil ederek, toplumsallaşmanın dinamikleri arasındaki yerini kaybetti. 20 yüzyıl modern sanat tarihindeki iktidara ve sermayeye karşı iş üreten sanatçıların sanat tarihi dizgesine girme başarı kiriterinin yerini özellikle 2000 sonrası iktidar ve sermayeyle ilişki kurarak satış yapma skoru eklendi. Sanatı tahvilleştiren önemli etkinliklerden biri de Contemporary Sanat Fuarıdır. Siyaset ve ütopyalarla ilişki kurmayan eserlerin sergilendiği bu oluşum koleksiyonerler için yapılandırıldı. Kentsel dönüşümle ivme kazanan plaza inşaatlarına eser tedarikçisi olarak da algılanan fuar kendisini Türkiye gündeminden ne kadar uzak konumlandırmaya ve yapılandırmaya çalışsa da gündem kendini fuarla ilişkilendirdi.

Gericilikle uğraşmayan ve Aydınlanma Hareketi'nin içinde yer almayan sanatçıların bu şaşkınlığı normal. Artık sanat üretimi kendi ontolojik yapısını oluşturan coğrafi kimlik ve siyasi konjonktürle ilişkilenmeli, kendi stratejilerini geliştirmeli ve dilini kurmalıdır. -miş gibi yapan, taklit eden eserlerin dekoratif olma, fetiş nesne üretme-sergileme şuursuzluğunu Contemporary'de gördük. Dibe vurmuş bir toplumda bu kadar apolitik etliye sütlüye karışmayan ve risk almayan işin yanyana gelmesi de ayrı bir facia. Bu yanyanalıkta bir esere müdahale yüzünden siyasi gerçekliklerle karşılaşan sermayenin elit ve şaşalı kalelerinin kırılması bir an önce gereklidir. Müdahale sonrası sanatçıların korunaklı kalelerinden dışarı çıkınca gözlerinin kamaşmasını, duruşu ve şaşkınlığını yapılan açıklamalarda görüyorum. Sokakta okulda yolda her yerde karşılaştığımız gericilerin bu korunaklı ortamlara sızmasını elbette çok üzücü bulsam da, sanatın daha dönüştürücü ve bu coğrafyaya özgü bir dili tetikleyeceği konusunda ümidim tamdır.