Toplumların diğerlerinden farkını gösteren belli kıstasları vardır.

Öncelikleri demokrasi, düşünme ve ifade özgürlüğü, insan haklarına saygı duyma, adalet, çağı takip etme, değişime uyma, gelişimi özümseme, zamanı iyi kullanma ve de sanat ve sanatçıyı öncü (avangart) olarak gören ülkeler çağdaştır…

Bir ülkenin insanca yaşam değerlerinde sanatın çok önemli yeri vardır.

Sanatçının el üstünde tutulduğu ülkelerde yaşam standardı yüksektir.


• • •

Tiyatro, bale ya da operanın her gece perde açtığı, sinemanın sansürden uzak her türlü hikâyeyi yurdun her tarafında anlattığı, müziğin gece ve gündüz insanların sevinç ya da hüzün duygularını melodilerle bezediği bir ülkede yaşam güzeldir!..

Halkın ezgilerinin dilden dile özgürce dolaştığı yörelerde yaşamın anlamı vardır…

Halk ozanları, sanatçılar sadece geçmişi değil, bugünü ve de yarını bize renklendirir…

Hayatın yalnızca cilvelerini değil, yaşamın felsefesini de bize öğretirler…

Aşık Veysel’i, Mahsuni’yi ya da Arif Sağ’ı dinlerken sazının tınısı ve de melodinin sihri kadar güftenin felsefesi bizi kendine çeker…

Sanatın içine girdikçe hayatın her kademesinde belki çokça karşılaştığınız olayları, yeniden ve de berrak bir akılla yorumlarsınız!..

• • •

Sanat eserlerini yaratan sanatçılar toplumu daha da ileri götürür.

Sanat durağan değildir. Değişimi ve yenileşmeyi beraberinde getirir.

Toplumlar sanatçının peşinden koştukça gelişir…

Atatürk; “Beyler her şey olabilirsiniz, hatta bakan ya da milletvekili ama sanatçı olamazsınız!” diyerek yaratının ve yaratıcının değerini açıklamaya çalışmıştır.

Sanatçı özgürleştikçe yaratıları toplumlarda farklı düşünceyi, görülemeyeni görmeyi sağlar…

• • •

Sahnede seyrettiğiniz aslında gerçek hayatta yaşadıklarınızın izdüşümüdür…

Seyrettiğiniz bir resim ya da heykel estetik yeteneğinizin gelişmesine vesiledir!..

Cart Ebert, Muhsin Ertuğrul, Adnan Saygun, Leyla Gençer, Meriç Sümen, Cüneyt Gökçer, son olarak Fazıl Say ve de adını sayamadığım dünya çapındaki sanatçılarımız Türkiye’yi çağdaş ülke haline getirdiler.

Laik demokratik cumhuriyetimiz sanatçısı, sanatı ve sanat kurumlarıyla birlikte dünyanın saygı duyduğu örnek bir ülke haline gelmişti…

• • •

Son 16 yıla baktığımızda aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Sanatın içine tüküren, heykeli ucube gören, baleye şalvar, tiyatroya sansür getiren bir anlayış, sanatçı ve sanatla uğraşmaya başladı.

Doğasında karşıtlık olan, bu güdüyle yeni yaratıları hedefleyen, yaptıklarıyla tatmin olamayan, hep arayış içinde bulunan ve özgürce düşüncesini ifade eden sanatı dizginlemeye çalıştı.

Değişen rejimle sanat kurumları yeni boyut kazanıyor…

• • •

Oysa sanat ve sanatçıya önem verilmesi gerekir!..

Çöken ekonomiye aranan taze kanı verecek olanların çağdaşlık kriterinin sanat olacağının bilinmesi gerekir.
Bu güne kadar Arap ülkelerinden alınan borçlar bizden çok şey götürdü...

Ancak onların da bizimle ilişkilerini askıya almaya hazırlandıklarını unutmayalım…

• • •

Cumhuriyet tarihimizdeki bir olayı sanatın bir ülke için ne denli önemli olduğunu anlatmak için size aktarmak isterim…

Genç Cumhuriyet 1934 yılında önemli bir konuğu ağırlayacaktır.

İran Şahı Rıza Pehlevi Ankara’ya gelecektir.

Asırlardır iyi ilişkilerde bulunan İran, komşusu olan Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimlerini bu vesile yerinde görmek ister.

Atatürk, Şah için özel bir program hazırlatır!.. Farkımızı ortaya koyacak ve onlarda olmayan bir şey yapılması talimatını verir!

Bu talimat bir Opera hazırlanmasıdır!..

Atatürk operanın konusunu da kendisi belirler...

• • •

Operanın librettosunu Münir Hayri Egeli yazar...

Bestesini de henüz 27 yaşında olan ve devlet bursuyla gönderildiği Paris’ten yeni dönen Adnan Saygun yapar...

• • •

O tarihte orkestrası, korosu, solisti hatta sahnesi bile olmayan Türkiye’de opera sergilenecektir!..

Tam 1 ayda, Saygun’un kurduğu orkestra, bulduğu solistler ve de bestelediği ilk opera ile perde açılır!..

İlk operamız «Özsoy operası» 19 Haziran 1934 gecesi, iki devlet adamının huzurunda sahnelenir!..

Atatürk, bu mucizenin yaratıcılarını gece Çankaya Köşkü’nde ağırlar, kutlar.

“Bu, bir devrim hareketidir!” der…

Gerçekten de sanatın gücü, yeni bir ülkenin çağdaşlık adına attığı adımların simgesi olmuştur.

• • •

Sanatın gücünü anlayan gerçek devrimciler, sanat ve sanatçı ile kavga etmek yerine onlara saygı duymak zorunda olduklarını bilirler.

Çünkü o gerçek liderlerin tek hedefi halkılarının geleceğinin aydınlık olmasıdır!..

Ve onlar ömürlerini yurttaşının yaşamının mutluluğuna adamışlardır…

Ancak günümüzde ki liderler bırakın sanatı, ülkenin selametini bile düşünmemektedir!..