“Sanatın toplumla ilgili herhangi bir konuda etkisinin olması sistem tarafından bilinçli bir şekilde azaltıldı. Sosyal medyayı da dâhil edersek iş artık teknolojiye geçmiş durumda. Müziğimizle dünyayı değiştireceğiz, kitleleri etkileyeceğiz durumu sistem görüp sanki önlemini almış gibi hissediyorum. Sanki bu rol bilinçli bir şekilde düşürülmüş gibi. O yüzden de çok fazla aynı şey üretiliyor.”

Sanatın toplumla ilgili etkisi bilinçli bir şekilde azaltıldı

BURAK ABATAY

Vokalde Çağıl Kaya, saksafonda Tamer Temel ve Serhan Erkol, bas gitarda Alper Yılmaz ve davulda Volkan Öktem’den oluşan Bir Şeyler Eksik ekibinin aynı adlı ilk albümü A.K. Müzik etiketiyle yayımlandı. Kadroya şöyle bir bakınca caz müziğin şampiyonlar ligi kurulmuş durumda. Ama öyle gözükmesi sizi hemen ‘caz’ düşüncesine yöneltmesin. Bu ekip, Çağıl Kaya’nın sözlerini yazdığı ve şahane Rap vokalleriyle donattığı bir Rap albüme imza attı. Hem de bir hayli politik. Albüm günlük kaygılarımızdan tutun da 10 Ekim Katliamı’na kadar birçok farklı duyarlılığa sahip. Ama bu albümü salt bir biçimde işlediği konu bakımıyla temalarıyla değerlendirmek biraz haksızlık olur. Düzenlemeleriyle grup bize gerçek bir ziyafet sunuyor. Gruptan Çağıl Kaya, Tamer Temel ve Alper Yılmaz ile Beşiktaş’ta Kırmızı Kedi Kitabevi’nde bir araya geldik. Ben sordum, onlar yanıtladı.

Nasıl bir araya geldiniz?

Çağıl Kaya: 2011-2012 civarıydı. Daha önceden birbirimizi biliyorduk. Mitanni çevresinde oluşan bir grup aslında Bir Şeyler Eksik. Farklı farklı şekilde çalıyorduk ama bir şekilde bir araya gelip, aramıza başka müzisyenlerin de katılıp girip çıktığı bir grup oldu ama sonuçta birbirimizi bulduk.

Alper Yılmaz: Proje Mitanni’de gelişti, Beyoğlu’nda. Daha sonra Beşiktaş’a taşındığında da aynı şekilde devam ettik. Mitanni ekolüyüz aynı zamanda öyle değil mi?

Peki, Bir Şeyler Eksik projesi nasıl oldu?

Tamer Temel: Çok planlı bir hareket diyemeyiz galiba buna, doğalında gelişti. Farklı müziklerden etkilendiğimiz çok geniş bir repertuar yelpazemiz de var. Konserlerde orijinal müzik çalmıyorduk ilk başta. Ama bir taraftan da gruptaki herkes besteci aynı zamanda. Ama bu gruba yönelik beste yapalım, parça yapalım, kendi bestelerimiz çalalım demeye başladığımız andan itibaren bir şekilde böyle bir karışım ortaya çıktı. Doğal bir yolla ortaya çıktı. Dinamik bir grup ve bu yüzden Rap çok yakıştı. Ama hepimiz de müzisyeniz sadece rap çalan bir grup olmamız zaten beklenmezdi. O yüzden kendi kişisel müzikal bilgilerimizin de etkili olduğu, tarif etmesi zor bir karışım ortaya çıktı. Doğal bir yola, buna evirildi. Aslında hepimizin bir karışımı bu. Evet Rap seviyoruz, çağdaş müzik de seviyoruz, caz zaten seviyoruz, rock içimizde var gibi. O yüzden doğal bir şekilde buraya evirildi sanırım parçalar.

2017’de solo albümü için yaptığımız röportajda Çağıl sohbet sırasında “Benim bazı kulüplerde gidip rap söylediğim de oluyor” demişti. Bu muydu o?

Ç.K.: Bir Şeyler Eksik için söylemiştim ben onu. Çünkü 2017’de sözler yazılmaya başlanmıştı zaten. O zaman tam da Bir Şeyler Eksik’ten söz etmiştim.

Peki caz söz yazarı olmak ve rap söz yazarı olmak arasında farklar vardır herhalde. Vokalde de farklar vardır. İkisini ayrı ayrı değerlendirmen mümkün mü?

Ç.K.: Sonuçta ben Türkçe sözlü caz müziği diye Türkçe söz yazıyordum. Rap konusunda tam bilemiyorum. Yani ne zaman ne oldu bilmiyorum ama bir şekilde kendimi oraya doğru yönlenmiş buldum. Bir Şeyler Eksik için yazarken de, müziğin gidişatı, kendimi rap yazarken bulmama sebep oldu. Şöyle bir fark var tabii ki arada, teknik olarak çok farklı ikisi birbirinden. Ama içerik olarak hissiyat olarak –kendi adıma- benim solo albümümdeki sözleri bilenler bu albümdeki sözleri dikkat ile dinlediklerinde birbirine yakınlıklarını algılayacaklardır. Umarım çok dikkatli dinleyiciler vardır. Ama Rap içerik ve ifadesel olarak çok başka bir durum. Genel bilinirlik anlamında Rap gibi değil tabii benim yazdığım sözler. Yani belli bir formu var ama bildiğimiz anlamında şarkı formu değil diyebilirim.

sanatin-toplumla-ilgili-etkisi-bilincli-bir-sekilde-azaltildi-611869-1.

Üç müzisyeni bir arada bulmuşken rap müziğin yükselişini sormak isterim. Sokakta yükselen büyük bir rap müzik algısı var. Sizde avantaj veya dezavantaj yaratabilir mi bu durum?

Ç.K.: Aslında çok tesadüfi bir şekilde oldu bizim iş. Biz çok popüler olan şeyleri takip eden ya da bu şu an çok güzel gidiyor, insanlar çok beğeniyor acaba bu tarzda bir şeyler mi yapsak diyen insanlar değiliz. Hatta çoğunlukla da tersi olur. Sonuçta yaptığımız müzikler itibariyle çok geniş kitlelere ulaşan müzikler yapmadık hiçbir zaman. Ama bu sefer -tabii bu çok geniş kitlelere ulaşır mı bilmem de- tarz olarak bir şekilde popülerliği yakaladı. Ama çok tesadüfi olduğu için avantaj veya dezavantajlarını bilemiyorum. Aslında ana akım rap çok çok farklı. Ben mesela rap müziğin tekrara çok dayalı olduğunu görüyorum. Bizim yaptığımız müzikte ise armonik ve sözel olarak çok tekrar yok. Bu da –bence değil ama- dinleyici açısından daha dikkatli dinlemesini gerektireceğinden dezavantaj mıdır bilemedim.

Çok çeşitli bir sound ile karşı karşıyayız. Bu herhalde doğaçlama olmamıştır.

A.Y.: Rap, rock, çağdaş müzik bunlar sonuçta müzikal öğeler. Biz stüdyo haricinde de şöyle bir müzik yapalım, şu da var onu çalalım mantığıyla hareket etmiyoruz. Çünkü onu yaptığınızda sonuç belli. Bunların hepsi müzikal öğeler, yani kendinizi ifade etmenize yarayan unsurlar. Bu albüm evet başından sonuna tasarlansa da biz bunları birer materyal olarak görüyoruz. Mesela Rap müzikte enerjiyi yüksek tutmak istiyorsak ritmik olarak bir ekleme yapıyoruz. Başta ritim geliyor ve bu yüzden böyle yaklaşmaya çalışıyoruz. Yani baştan bir şey belirleyip bunu yapalım şeklinde değil de daha kendinden ve doğal bir ilerleme yapıyoruz. Biz bir şey ifade ediyoruz her zaman ve farklı öğeler bu şekilde bir araya geliyor. İnsanlara şu aşina gelir, bunu sever gibi değil o an müziğin neye ihtiyacı olduğu önemli oluyor. Ve evet albüm başından sonuna tasarlanmış bir süreçten geçti.

sanatin-toplumla-ilgili-etkisi-bilincli-bir-sekilde-azaltildi-611870-1.

Bahsettiğimiz rock, rap ve caz’ın da bir ortak özelliği de politik olmaları. Ve siz de bu albümde aslında savaş karşıtı, yoksulluğa, ezilmişliğe dair laflar da ediyorsunuz. Bir yandan özlem gibi temalar varken, sıklıkla şahit olamadığımız politik bir duruşunuz da var. Bu tespite katılır mısınız?

T.T.: En güncel isimlerin yazdıklarını görünce “işte onun da politikası bu, hayat derdi bu demek ki” diyorsunuz. Bizimkide sözlerden belli olacağı üzere, kaygılar daha farklı. Ama türkü de politik, rock da politik sadece dünyaya bakış açısı değişiyor.

Ç.K.: Kızgın olduğum, üzüldüğüm şeyleri rap ile aktarmak da aslında doğasında olan bir şey. Birçok derdimiz var ama bu albümdeki dertleri hepimizin ortak derdi olarak görüyoruz. Dolayısıyla her müzikte o politik duruş var. Ben kendi adıma onu çok net bir şekilde ifade etmekten yanayım. Yazdığım bütün sözlerde o derdi söyleme taraftarıyım. Başka bir anlamı yok ki o sözleri yazmanın. Aşk ise derdim onu da yazarım ama hiç öyle bir derdim olmadı.

Sokağa dair, topluma dair kaygılarınız neler?

A.Y.: Neresinden başlayayım? Sadece Türkiye değil, dünyaya baktığımızda mesela Amerika… Korkunç bir yönetici. İngiltere, arka bahçesi olarak benzer bir seçim yaptı. Biz de pek çok gidişattan memnun değiliz. İklim mesela en önemli nokta. Kaç yıl ömrü kaldı ki diye bir düşünüyorum. Benim açımdan günlük hayatın zorlukları bu büyük zorlukların yanında hiçbir şey. İstanbul trafiği mesela, bunlar bana göre çözümü olanlar. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kazanılan ne varsa hepsini kaybettik hatta eksiye de geçiyoruz. Sadece Türkiye bazında değil dünya çapında bunlar.

Ç.K.: Çok fazla dert var. Şöyle, böyle diye anlatmayacağım. Sadece dikkat çekmek için şunu söyleyeceğim. Şu andaki Kazdağları meselesinin daha fazla duyurulmaya ihtiyacı var. Şu an galiba aklımdaki en büyük şey bu. Tabii daha birçok şey var ama insanlara ulaşabiliyorken bunu buradan söylemek isterim.

Çağıl, bir röportajında müziğin iyileştirici gücünde olup olmamasıyla ilgili bir soruya iyi bir cevap veriyorsun. Buna çok inanmadığını söylüyorsun. Sanat daha çok yarını, dünden okumakla ilgili bir şey olabilir mi?

Ç.K.: Bu çok güçlü doneleri olan bir şey sonuçta. Sanat, dünyayı her anlamda yönlendirebilen bir şey. Güncel politika, tarih, sanat birbirine paralel olarak ilerleyen şeyler. Sanatsal olarak ortaya çıkan her şey bugünün tarihiyle, sosyal yaşamıyla şekillenen şeyler. Dolayısıyla çok ama çok önemli olduğunu düşünüyorum.

T.T.: Sanatın toplum ile ilgili herhangi bir konuda etkisinin olabilmesini sistem tarafından bilinçli bir şekilde azaltıldığını düşünüyorum. Sosyal medyayı da dâhil edersek bu iş artık teknolojiye geçmiş durumda. Müziğimizle dünyayı değiştireceğiz, kitleleri etkileyeceğiz durumu sistem görüp sanki önlemini almış gibi hissediyorum. Sanki bu rol bilinçli bir şekilde düşürülmüş gibi geliyor bana. O yüzden de çok fazla aynı şey üretiliyor. Bir şeyi görüyorsunuz, o tutuyor, beğeniliyor ve hep aynı şeyler üretilmeye başlanıyor. İnsanlar da aynı şeyleri dinlemeyi pek sorgulamıyor. Bu anlamda sanatın toplum üzerindeki etkisini giderek azaltıyorsunuz. İnsanlar ne kadar yeni bir şey duyarsa ve bunu talep eder hale gelirse o kadar talep yönünü kuvvetlendirmeye başlar. Şu an ise talep eden değil, ona verilenlerin arasından seçen hale getiriliyor. Neredeyse 60-70’lerden sonra bir akımdan da bahsedemiyoruz. Çünkü akım demek bir manifesto demek, bir duruş sergilemek demek dolayısıyla bir etki sergilemek demek. O etkinin ben sanatta çok bulunduğunu düşünmüyorum. Daha bireysel hale geldi artık.

Ç.K.: Müziğin iyileştirici gücü gibi bir tanımlama beni çok rahatsız da edebiliyor fakat bu kadar derdin olduğu yerde müziğin olduğunu da bilmek anlamında öyle düşünülebilir belki.

Grubun bir Mitanni grubu olduğunu söylemiştiniz. Caz müzikte mekân azlığı bir problem mi?

T.T.: Sonuçta müzik yapma motivasyonumuz çok içten bir şey. Öyle veya böyle yaparız. Önemli olan dinlemek isteyenlerin talebi aslında. Bu noktada benim yapabileceğim bir şey yok. Ama dinleyicinin bir değişikliğe sebep olabilmek için talep etme imkânı var. Ben bir caz kulübüne gidip “Hayır, benim müziğime yer vereceksin” diyemem. Çaldırmak istemiyorsa çaldırmaz. Ama dinleyici bu talep hakkına sahip. Asıl kritik nokta onlarda. Biz her şekilde de yapacağız. Orası olmaz da burası olur. Ev olur, sokak olur.

A.Y.: Ben bir noktada çok katılmıyorum. Dünyada birkaç şehir haricinde herhangi bir yerde haftanın 7 günü müzik yapan birden fazla caz kulübü yok aslında. Genelde blues barlarıdır olanlar da. Biz de eksik olan şu aslında; New York’a gidersin herhangi bir caz kulüp haricindeki restaurantta da caz müzik çalar. Biz de bu yok. İstanbul’da kulüp olarak baktığımızda sayı çok kötü değil. Tamer’in dediği nokta önemli. İzleyiciye bağlı her şey. 20 tane mekân olsa ama haftanın 6 günü boş olsa anlamsız olur. O yüzden bu kadar karamsar olmalı mıyız diye düşünüyorum ben. Müzisyen olarak haftanın 4 günü çalma imkânımız olabiliyor genelde. Her zaman sevdiğimiz müzik olmasa da, birilerine eşlik etme durumunda da olsak çalma şansımız bulunuyor.

Ç.K.: Dinleyiciden gelmesi gerekiyor ya bazı isteklerin. Mesela Spotify var artık ve ne dinlemek istediğini insanlara gösteriyor. Sistem öyle çalışıyor ki aslında hep aynı şeylerin etrafında dönüp duruyorsun. Ve “neler oluyor?” diye düşünüp, girip, araştırmadığın sürece hep aynı şeylerin etrafında dönüyorsun.