Bayram ve yaz tatili yaklaşırken, Toskana’nın incisi, sanatın ve Rönesans’ın merkezi Floransa tüm çekiciliğiyle sizleri bekliyor

Sanatın ve sanatçının dostu: Floransa

Roma, İtalya’nın ve İtalyan sanatının başkenti olabilir ancak İtalya’da Rönesans’ın başkenti dendiğinde akla ilk gelen şehir Floransa olmalıdır. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Donatello, Rafael, Sandro Botticelli ve daha birçok dev sanatçının yaşadığı, İtalya dışından da birçok ismin bu sanat havasını solumak için tarih boyunca yolunun düştüğü, İtalyanların deyimiyle, Firenze, Toskana’nın incisi pozisyonunda. Şehir sadece Rönesans sanatına düşkün olanlara hitap etmiyor, Floransa’nın kendine özgü dokusunu oluşturan birçok unsur da var. Yemek kültürü, Arno Nehri, onun üzerine kurulmuş kıta Avrupası’nın en ünlü köprüsü Ponte Vecchio ve elbette şehrin tamamına yayılmış o tarihi görünüm Floransa’ya hep romantik bir karakter kazandırmıştır.

Floransa’ya Türkiye’den çok fazla direkt uçuş bulunmuyor, ancak 1,5 saat uzaklıktaki Roma ve Pisa’ya uçup, daha sonra tren yoluyla ulaşmak da oldukça cazip bir seçenek. Tabii her 2 şehirden de Floransa’ya otobüs yolculuğu yapmak mümkün. Tren istasyonu, aynı zamanda otobüs firmalarının da yolcularını bıraktığı yer, yani macera her türlü burada başlıyor. Floransa’da ikamet edecekler için elbette birçok konaklama seçeneği var. Bizim tavsiyemiz tren istasyonuna 600 metre uzaklıktaki, Via Nazionale üzerinde bulunan Sette Angeli Rooms. Merkezi olmasına rağmen kalabalıktan uzaklığı, odalarının sıra dışı tasarımı, fiyatının elverişliliği, hem de birçok restoran ve kafeye yakınlığı gibi unsurlar bu tesisi oldukça uygun kılıyor. Sabah kahvaltılarını otel dışındaki kafelerde yapmanız daha farklı tatları denemeniz için daha cazip. Burada size 2 mekân önerebiliriz. Birincisi Mercado Centrale. Bir tür yemek marketi olarak adlandırabileceğimiz mekân öğle ve akşam yemekleri için de ziyaret edilebilir ve herhangi bir rezervasyon gerekmiyor. Diğeri ise pizza başta olmak üzere İtalyan hamur işlerinin tümünü tezgâhına koyarak ağızlarını sulandıran, İtalyanların şöyle bir uğrayıp kahvelerini içerek yollarına devam ettikleri Bar Pasticceria Cucciolo. İkinci seçenek aynı zamanda Floransa’nın kalbinde ve buradan rotanızı ayarlayabilirsiniz.

Rönesans’ın ustaları
Floransa’nın simgesi elbette ihtişamlı katedral Cattedrale di Santa Maria del Fiore. Beyaz, yeşil ve pembe renklerdeki mermerlerle inşa edilmiş katedralin kubbesi ve hemen yanında yükselen Giotto’nun Çan Kulesi, Floransa’yı panoramik olarak resmeden hemen hemen bütün karelerde başrollerde. Katedralin bulunduğu Duomo Meydanı’nda daha eski bir yapı var: Floransa Vaftizhanesi. Bu yapıların hiçbirisi tek seferde bitirilebilmiş değiller. Temellerinin atılmasından sonra tamamlanması uzun yıllara yayılan bu yapıların inşası ve restorasyonunda dönemin en önemli sanatçıları çalışmışlar. Örneğin Giotto’nun Çan Kulesi, içlerinde kulenin ilk taşı konulduğunda inşaatın başında olan Giotto di Bondone dahil toplam 4 mimarla, 57 yıla yayılan bir sürede bitirilebiliyor. Giotto aynı zamanda İtalyan Rönesans Mimarisi’nin öncülerinden birisi sayılıyor. Hem katedralin kubbesine hem de çan kulesinin tepesine çıkmak mümkün, ancak belirtelim bu yolculuklar asansörle değil merdivenle yapılıyor. Vaftizhane de özellikle tavanındaki mozaiklerle dikkat çekiyor. Piazza del Duomo’dan sonra Arno Irmağı’na doğru sadece 650 metre yürüyerek Piazza delle Signoria’ya ulaşmanız mümkün. Michelangelo’nun dev heykeli David’in de bulunduğu Palazzo Vecchio, içinde Giambologna’nın da 2 heykelinin dahil olduğu heykeller galerisi Loggia dei Lanzi bu meydanda, üstelik şehrin en ünlü müzesi Uffizi de hemen köşede. Belirtelim bu müze için şehre vardığınız gün 1-2 sonrasına bilet almak en mantıklısı, zira aynı gün içinde bilet alıp müzeyi ziyaret edebilmek için çok uzun bir kuyruğu beklemeniz gerekiyor. Şöyle örnek verelim bu bekleme süresi hafta sonlarında 3-4 saati bulabiliyor.

Medici Ailesi
Floransa demişken Medici ailesinden de kısaca bahsetmemek olmaz. İçlerinden 3 papa çıkartan bu aile Floransa’da o kadar güçlüydü ki sanatçıları himayelerinde tutuyor ve onların şehirden çıkmasına izin vermiyorlardı. Aslen bir Flaman olan heykeltıraş Giambologna, Floransa’ya geldikten sonra, diğer devletlerin onu kapacaklarından korkan ailenin baskısı sonucu vefatına kadar Floransa’da yaşamıştı. Bu ailenin Floransa üzerindeki etkisi üzerine çarpıcı bir kanıt da var: Vasari Koridoru. Bu koridor, aile tarafından Giorgio Vasari’ye yaptırılmış ve Palazzo Vecchio ile Arno Nehri’nin diğer kıyısındaki Palazzo Pitti’yi birbirine bağlıyor. 1,5 kilometre uzunluğundaki, evlerin çatılarından ve Arno Nehri’nin üzerindeki Ponte Vecchio’nun (Eski Köprü) üst kısmından geçen koridorun yapılmasının sebebi ailenin, kendilerine ait iki saray arasında yürürken halka karışmak istememeleri. Üstelik koridorun içinde yine aileye ait sayısız sanat eseri bulunuyor. Bugün Vasari Koridoru’na girişler tur şirketleri tarafından ve Uffizi ile kombine edilerek yapılıyor ve turun fiyatı 60 avro civarında. Dan Brown romanlarından uyarlanan son film, Inferno’yu izleyenler Tom Hanks’in bu koridorda koşuşturduğunu hatırlayacaktır, zaten filmin hayranları için Floransa ziyareti bir ödül adeta.

Floransa’nın manzarasıyla ünlü iki mekânını tavsiye edebiliriz. Üzerindeki kuyumcu dükkânlarıyla ve mimarisiyle dünyanın en fotojenik köprülerinden Ponte Vecchio ve Floransa’yı tepeden gören, 15 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile ulaşacağınız Piazzale Michelangelo. Otobüs yolculuğu demişken bir başka uyarı yapalım, Floransa otobüslerinde çok sık olarak bilet kontrolü yapılıyor ve zaman zaman turistlerin başvurduğu oyunlar kendilerine hiç mi hiç sökmüyor. Kendinizi bir anda pasaport numaranıza kaydedilmiş yüklü bir ceza ile bulmamak için biletinizi her zaman yanınızda bulundurmanız gerektiğini belirtelim.

Floransa keşfedilmek için size bekleyen bir şehir, dolayısıyla daha fazla ayrıntı vermek istemiyoruz, ancak birkaç restoran ve kafe tavsiyemiz var. Aynı zamanda önünde taze meyve-sebze pazarı kurulan Mercato di Sant’Ambrogio’nun hemen karşısında oldukça küçük ama kişiye özel yemeklerin yapıldığı Su Alma Bistrot, pizza veya spagetti dışında tatlar arayan Osteria Brincello ve tren istasyonunun yakınında, yerel halkın takıldığı, bütçeye hitap eden Trattoria il Contadino.

Günübirlik kaçamak: Siena
Siena için Floransa’nın tarihi dokusunu tamamen korumuş modeli diyebiliriz. Şehir aslında yüzölçümü olarak Floransa’dan daha büyük olmasına rağmen, 88 kilometre uzaklıktaki Toskana başkentinin sahip olduğu ünden kısmen uzak kalmış durumda. Bu yüzdendir ki 377 bin nüfuslu Floransa’nın yanında 52 binlik nüfusuyla dikkat çekiyor. Bugün Siena’nın güzelliğinin farkında olanlar çoğunlukla şehri ziyaret etmiş olanlar. Her yıl 2 kez düzenlenen ve sadece ülke değil dünya çapında ilgiyle izlenen at yarışı Palio de Siena, şehrin merkezindeki geniş meydan, Piazza del Campo’da yapılıyor ve Siena’nın o tarihi mirası da bu meydana ulaşan ara sokaklarda. Klasik İtalyan mimarisinin ürünleri olan taş binalar, panjurlu pencereler, rengârenk çiçeklerle donatılmış balkonlar, pencere önleri ve binaların üst katları arasındaki geçişi sağlayan koridorlar, Siena evlerinin ayrılmaz parçaları. Üstelik Siena’nın da bir Duomo’su var. Floransa’nınki kadar meşhur bir katedral değil, ancak aynı mermer yapıda ve çatısından görülen şehir panoraması en az Floransa kadar dikkat çekici. Hem de etraftaki turist sayısı Floransa’dakinin onda biri civarında. Siena’ya Floransa’dan tren ve otobüs ile ulaşmak mümkün, ancak biz sizi şehrin hemen girişinde bırakan otobüsleri tavsiye ediyoruz.