25'inci kişisel sergisiyle 50'nci sanat yılını kutlayan Nilay Kan Büyükişliyen’in yeni sergisi yalnızca dengeyi değil, zaman, mekân ve duygu üzerinden de insanı sorgulayan yapıtlardan oluşuyor.

Sanatının pusulası insan
Sanatçı Nilay Kan Büyükişliyen’in atölyesi.

İbrahim Karaoğlu

“Hayatın öznesi olma” heyecanıyla dolu ilkgençlik yıllarımızın tutkulu bir düşünme biçimiydi diyalektik. Bu kavramı tanımlarken söze Herakleitos’tan başlar Theodor W. Adorno’ya kadar sürdürürdük… O yıllarda Herakleitos’un adını bilmeyenler bile aforizmalarının çoğunu bilirdi sanki…


Heykeltıraş/ressam Nilay Kan Büyükişliyen’in, FMV Galeri Işık’ta açılan “Balance/Denge” sergisini adlandıran yapıtları, Herakleitos’un “Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan en güzel uyum doğar” söylemini çağrıştırdı bana; “karşıtların birliği”nin uyum ve dengeyi oluşturmasını…

Yalnızca Herakleitos’un değil, uzun bir zaman dilimi içerisinde çok geniş bir coğrafyada düşünceleriyle etki alanı oluşturan Antik Çağ düşünürlerinden Buda (Sidarta Gotama) da dengeyi; insanları Nirvana’ya ulaştıracak düşünsel bir yaşam pratiği olarak sunmuş. Aristoteles’in erdem anlayışının yansıması olan “Altın Orta” da bir tür dengedir. Çin kültürünün kadim kavramları olan Yin ve Yang; karanlık ve aydınlık, iyi ve kötü, negatif ve pozitif gibi zıtların birliği içinde bütünlüğü sembolize eder. Her birinin varlığı diğerinin anlamını da belirler…

Aslında sanat da bir denge üzerinden var olmaz mı? Jale Erzen’in “genelde, karşıt iki gücün denk gelmeleri ya da birbirlerine egemen olmamalarından doğan göreli ve geçici durum” dediği şey de bu değil midir? Henri Matisse’in “Düşünü kurduğum her şey bir denge sanatıdır” aforizması gibi.
25'inci kişisel sergisiyle 50'nci sanat yılını kutlayan Nilay Kan Büyükişliyen’in yeni sergisi yalnızca dengeyi değil, zaman, mekân ve duygu üzerinden de insanı sorgulayan yapıtlardan oluşuyor. Çoğunlukla heykellerin yer aldığı bu sergide rölyefler, gravür ve resimler de var. Tüm yapıtlarında ortak payda; insan. Sanatının pusulası insan Büyükişliyen’in.

Heykellerinde ve resimlerinde insan imgesini odak alan, her açtığı sergide sanatını insan figürüyle anlamlandırarak sürdüren bir sanatçı Nilay Kan Büyükişliyen. İnsan, onun sanatının sınırlarını genişleten ve varsıllaştıran temel bir izlek. Kendine özgü sanat diliyle şekillendirdiği figürlerinin duruşu, “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyen Protogoras’a da göndermeler içeriyor sanki. İmgeleminin esası olan insan, daha çok erkeklerin yaşam boyutuna erişememiş kadınlardan oluşuyor. Geçmişle şimdi ve gelecek arasındaki ilişkiler bağlamında insanın yaşamı algılama ve duyumsama hallerini sorgulayan bir sanat diliyle sunuyor yapıtlarını. “Balance/Denge” sergisi, izleyicisini denge kavramının yarattığı duyguların içine çekerek karşılıyor.

Günlük yaşamın karmaşasının, hızla geçen zamanın içinde; duygu, düşünce ve davranışlarımızı yabancılaştıran boyutunu da denge kavramıyla tanımlıyor yapıtlarında. Karmaşa ve dengeyi görsel imgelerle okutuyor sanatseverlere.

Kimi yapıtlarında elleri, kolları ve yüzleri yok insanların; suretleri, bedenleri soyutlanmış. “Elleri var özgürlüğün/Gözleri, ayakları” der ya Oktay Rifat; Nilay Kan Büyükişliyen’in yapıtlarındaki figürler de metaforlarını sorguluyor sanki “Ellerimiz, gözlerimiz nerede?” diye.

Sergi katoloğunda, Prof. Nilay Kan Büyükişliyen Hoca'nın 50 yıl öncesinde öğrencisi olan Pınar Çekirge’nin hocasına ilişkin yazısı çok etkili “Herkesin mutsuzluğunu yek diğerine yasladığı günlerden, vebal altında kalmış hüzünlerden geçiyoruz tek tek... Garip bir iç ezikliğine eşlik edip, çoğalan bir huzursuzluk aslında, bu yaşadığımız. Karamsarlık... Öfke bulaşığı bir cinnetle sıvanıyor yüzlerimiz. Kalplerimiz üşüyor, farkında bile değiliz.

Umursamıyoruz hiç. Gülüp geçiyoruz… Geçen senelerin birinde açtığı sergideydim... Derin bir insan gerçeğinin, estetik duyarlılıkların, sanatın örsü ve ateşinde varolmanın eklemlenişine tanık olmuştum eserlerini izlerken... Bir sanatçının sanata kattığı gücün ,değerin nereden geldiğini düşündüren benzersiz çalışmalardı tümü de… İnsanları sarmalayan bir yürek.. asla ötekileştirmeyen bir akıl, gözlem ve saptamaların çarpıcı berraklığı, sunulan ayrıntıların varsıllığı, çeşitliliği, dokunaklı dışavurumlar… Eserleriyle ilk kez rastlaştığımda ne çok etkilendiğimi, sarsıldığımı ve bir kez daha sanatın büyüsüne kapıldığımı, hatırlıyorum şimdi. O insan figürleri... Hızlı duygu geçişleriyle... Kırılış ve isyanlarıyla insan figürleri. Tragedyalarıyla, elemleriyle, sevinç ve umutlarıyla, çığlıklarıyla gözlerimizin taa içine bakan. Ses olup, renk olup, şekil olup bir çakı gibi daha derine, daha derine saplanan her defasında. O sergideki eserler o gün bugündür beni terk etmedi zaten. Yarattığı eserlerde toplumsal varoluşla insanı birbirinden hiç ayırmadığını, fark ediyorum giderek. Zamanı durdurmak, yarattığı eserlerle yenidünyaları, duyarlılıkları müjdelemek böyle bir şey olmalı aslında…” diyerek, uzun bir betimlemeyle tanımlıyor hocasının sanatını.

Yazar Ezgi Sönmez de “Nilay Kan Büyükişleyen’in eserlerinde ise kapalı değil, açık duvarlar görüyorum. Dış dünya ve iç dünya arasında kurulan dengeli, neşeli, bağımsız ama bir arada, cinsel temsil rollerinden hiç birini üstlenmeyerek dolaşımda olan kadının eğitim ve sanata adanmış yaşam mücadelesini kazandığını görüyorum. Baskı değil, destek öğesine dönüşen mekânlar sanatçının eserlerinde yaşamın tüm evrelerini, sunduğu tüm nitelikleri kapsayan içkin bir doğa anlayışını yansıtan panteist çerçeveden göz kırpıyor…Nilay Kan Büyükişleyen’in üretimi genç yaşlarda ziyaret ettiği Mısır’ın, heykel sanatına yaklaşımından etkilenir ve Mısır heykellerindeki statik duruşu benimseyerek kendi formel dağarcığına dahil eder. İlkel bir natüralizmaya ulaşmak için bedeni inşa edilmiş cinsel temsil katmanlarından kurtarır. Sanatçının eserlerinde kadın ve erkeklerin saçları cinsel belirteç olarak kullanılmaz. Biyolojik varlığı ötelenerek tarih boyunca çeşitli yönelimlerle çoğunlukla eril tahakküm tarafından yeniden inşa edilen kadın bedeninin sosyokültürel yapısı Nilay Kan Büyükişleyen’in eserlerinde kadın bakışıyla yeniden üretilir.

Patriyarka tarafından hem arzulanan hem baskılanan kadın bedeni Büyükişleyen’in heykellerinde annelik, doğum, bereket, uyum, yaratım odaklı temsillerle anaerkil toplum mitini yansıtan Venüs figürinleriyle benzerlik gösterir.”

Yaşam sarkacının, zıtlar arasında devinen salınımının; bir ucuna duygularımızı inciten tedirginliklerin; bir diğer ucunda da her şeye rağmen umut dolu bir iyimserliğin olduğunu düşünerek, dengeyi sorgulayan sanatçı Nilay Kan Büyükişliyen’in Işık Galeri’deki “Balance/Denge” adlı sergisi 9 Aralık’a kadar izlenebilir.