Floransa’yla ilgili bilmeniz gereken ilk şey; gördüğünüz her şeyin göz zevkinize ve yediğiniz her şeyin midenize hitap edeceğinden emin olmanız gerektiği

Sanattan bayılmaya hazır mısınız? Yollar Floransa’ya çıkıyor!

YEŞER SARIYILDIZ

Sanattan bayılmanın mecazi olduğunu düşündünüz değil mi? Hiç de değil; Floransa Standhal Sendromu’nun en sık rastlandığı şehir.

Her yıl, birkaç kişi Floransa’daki sanat eserlerine bakarken hastanelik oluyor. Çok güzel sanat eserlerine fazlaca maruz kalındığında, kalbinizin ritmi artıyor, nefesiniz sıklaşıyor ve tansiyonunuz çıkıyor. Sonuç; sersemleme hâli ya da Rönesans Dönemi’nden kalma, birbirinden güzel eserlere dayanamayıp gerçek anlamda bayılma! İşte buna Standhal Sendromu, hatta bazen Floransa Sendromu deniyor (İnsan bazen, başka ülkelerin sendromlarına bile özeniyor).

Sanata aç bir bünyeyseniz, anladığınız üzere sizi fazlasıyla tatmin edecek Floransa için günler ayırmanıza gerek yok; 1-2 gün yetecektir.

Floransa’yla ilgili bilmeniz gereken ilk şey; gördüğünüz her şeyin göz zevkinize ve yediğiniz her şeyin midenize hitap edeceğinden emin olmanız gerektiği.

Ulaşım:

Roma’yla arası hızlı trenle 1,5 saat olan bu şehre, ya Roma’ya geldiğinizde yolunuzu mutlaka düşürün ya da 2 gününüzü Floransa’ya ayırıp Roma’ya geçin.

Santa Maria Novella Bazilikası:

Floransa’da girdiğiniz her bazilika, başlı başına bir müze olacak. SMN İstasyonu’ndan şehre adım atarken karşınıza çıkan Santa Maria Novella Bazilikası’ysa, bence en güçlülerinden. 5 avro vererek içini gezebilirsiniz. İlk girdiğinizde, çok büyük ve biraz boş görünse de, eserleri incelemeye başladığınızda detaylarda kaybolacak ve 2 saatin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

Santa Maria Del Fiore Katedrali:

Floransa’da sokakta herhangi birine “Duomo Firenze?” diye soracak olursanız, size hemen göstereceklerdir; çünkü Duomo Katedrali olarak da bilinir. Dışı inanılmaz ihtişamlı, içi beklenene göre çok sade olan bu katedralde, 17:00’den sonra kapısında ağlasanız bile içeri almıyorlar.

Galleria Degli Uffizi:

Dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Uffizi’ye gitmek için, en iyisi randevu almak. Yoksa 1-2 saatlik bekleme sırası sizi bezdirip vazgeçirebilir. Boticelli’nin en ünlü tablolarından Birth of Venus ve Primavera’nın sergilendiği Uffizi, yaklaşık olarak 90 odaya sahip.

Michelangelo Tepesi:

Michelangelo’nun heykellerinin bulunduğu ve muhteşem bir Floransa manzarasına sahip bu tepede, merdivenlere oturup biraz soluklanmak isteyeceksiniz. Ellerinde bira, şarap, dondurma olan gençlere eşlik edip birlikte Floransa’nın günbatımını izlerken, bu şehre kesinlikle tekrar gelmek istediğinizi düşüneceksiniz.

Rose Garden:

Michelangelo Tepesi’ne çıkarken, birçok kişinin es geçtiği Gül Bahçesi’ne mutlaka uğrayın. Doğru mevsimde denk gelirseniz, yüzden fazla gül çeşidinin olduğu bu bahçe, hem kendisi hem de manzarasıyla sizi de resim yapmaya özendirecek.

Ponte Vecchio:

Arno nehrinin iki yakasını birleştiren köprülerin en ünlüsü Ponte Vecchio’nun enteresan bir hikâyesi var. Şimdilerde kuyumcu dolu olan dükkânlar, eskiden kasap dükkânlarıymış ve bu köprü de hayvan atıkları nehre atılabilsin diye yapılmış. 2.Dünya Savaşı sırasındaysa, söylentiye göre Hitler çok beğendiği için zarar verilmemiş. Hem gündüz hem gece efsane hayat bulmuş gibi görünen bu köprü, evlenme tekliflerine de sık sık şahitlik ediyor.

Palazzo Pitti:

Köprüyü geçtikten sonra, çok az yürüdüğünüzde Mecidi Ailesi'nin yaşadığı saray olan Palazzo Pitti’ye ulaşıyorsunuz. Tabii ki, bulunduğu meydanın adı da Piazza Pitti. Rönesans Dönemi’nden kalan en görkemli yapılardan biri olan bu sarayın mimarının, Brunelleschi olduğu söyleniyor.

Boboli Bahçeleri:

Palazzo Pitti’nin hemen arkasında bulunduğundan, güzergahınıza ekleyebilirsiniz. Mis gibi, sessiz sakin, şekilli ağaçların, heykellerin, yürüyüş yollarının, çeşmelerin bulunduğun bir bahçedir. Çimlere yatın, zaman mevhumunuzu unutun, kitap okuyun, göğe bakın ve hayata karşı umut dolun.

Galleria Academia:

Floransa’yı araştırırken mutlaka karşınıza çıkacak olan şeylerden biri de Galleria Academia’dır. 1563 yılında kurulan bu akademi; Avrupa’da çizim, resim, heykel tekniklerinin öğretildiği ilk okul olma özelliğini de taşır ve Davud heykelinin orijinalini barındırır. Yine de Davud heykelinin kopyalarını Piazza della Signoria ve Piazzale Michelangelo’da görebileceğinizi hatırlatalım.

Piazza Della Repubblica:

Floransa meydanlardan oluşan bir şehir ve en ünlülerinden biri de Piazza Della Republica. Hard Rock Café gibi kafe ve barları barındıran bu turistik meydanda bir şeyler içip vakit geçirebilirsiniz. Akşamları daha da güzel olan meydanda, zaman zaman gösteriler düzenlenir ve insanlar yerlere oturup içki içerek gösterileri izlerler.

Piazza Della Signoria:

Floransa’nın en çok heykel barındıran muhteşem meydanı Piazza Della Signoria’ya çok vakit ayırın. Sadece oturun, heykelleri izleyin ve hiçbir şey yapmadan durun. Turist olduğunuzu unutup burada yaşadığınızı hayal edin. Zaten Floransa’da gezerken, bunu kesinlikle isteyeceksiniz.

Mercado Centrale:

İtalya’da gezmenin en güzel kısmı olan yemeğe geldi sıra. Floransa’da İtalya’nın aksine sadece makarna ve pizza değil, et de yemelisiniz. Altı market, üstü restoranlardan oluşan Mercado Centrale hem konsepti hem de lezzetleriyle yepyeni bir alternatif sunuyor.

Trattoria Nerone

Biftek yemek için en iyi alternatiflerden biri de Trattoria Nerone. Kişi başı kilo hesabı yaparak bifteğinizi servis eden bu mekânda, yavaş yavaş ve tadını çıkararak yemenizi öneririz. Her şekilde tadı damağınızda da kalacak, ancak aklınızda da kalmasını sağlayın.