Türkiye İstatistik Kurumu , bayram öncesinde 2010 yılının ilk 9 ayına ilişkin sanayi üretim verilerini açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu , bayram öncesinde 2010 yılının ilk 9 ayına ilişkin sanayi üretim verilerini açıkladı. Sonuçlar, öncelikle yandaş medyada büyük bir sevinç yarattı. Bardağın dolu tarafını görüp boş tarafını yok sayma hastalığı bir kez daha depreşivermişti. Gerçekten, geçen yıl kriz nedeniyle boşalan bardak bu yıl hatırı sayılır bir şekilde doluyordu. Nitekim rakamlarda bunu gösteriyor. Sanayi üretimi bu yılın ilk 9 ayında geçen yılın eş dönemine göre yüzde 13,5 oranında yükselmiş. Benzer durum, alt sektör ve mal grupları için de geçerli. Örneğin alt sektör  itibariyle imalat sanayi ve enerjide üretim artışı yüzde 14,8 ve 5,9 olarak gerçekleşmiş. Mal grupları itibariyle artış ise daha çarpıcıdır: Dayanıklı tüketim mallarında yüzde 13,6 , dayanıksız tüketim mallarında 7,3 , ara mallarında 17,3 , sermaye (yatırım) mallarında ise yüzde 24,9.

Ancak kopartılan tüm bu şamataya rağmen, bu sonuçlar sanayiyi kriz öncesine (2008 yılı) taşımaya yetmiyor. Yani krizde boşalmış olan bardak, kriz öncesindeki dolu düzeyine henüz gelebilmiş değil. İşte size bu yılın ilk 9 ayındaki sanayi üretim verilerinin kriz öncesi yılın eş dönemine göre karşılaştırmalı sonuçları:

* Sanayi , imalat sanayi ve enerjide üretim sırası ile yüzde 3,9 , 5 ve 0,9 oranında küçülmüş.

* Dayanıksız tüketim malları, ara malları ve yatırım mallarında üretim sırasıyla yüzde 0,5 , 1,1 ve 19,6 oranında darılmış.

* Dayanıklı tüketim mallarında üretim yüzde 4,5 oranında artmış.

Görülüyor ki , sanayi üretiminde  tek istisna dayanıklı tüketim malları üretimi; söz konusu kalemde üretim, kriz öncesindeki düzeyi aşmış. Hemen belirtelim, bu artış ihracattan ziyade iç tüketim kaynaklı olmuştur. İç tüketimin tüketici kredilerini yarattığı yapay alım gücü ile artmış olması (anılan dönemde gerçek alım gücünün göstergesi olan reel ücretler gerilerken tüketici kredileri patlıyor) düşündürücüdür. Çünkü har vurup harman yapmaya yaran bu kredilerin bir de geri ödenmesi vardır. Hatırlatmaya sanırız gerek yoktur; geçmişte ne acılar yaşandı ne ocaklar söndü.

Bu istisnai örnekten de anlaşılıyor ki, kriz öncesine dönmek işlerin düzeldiği anlamına gelmiyor. Çünkü sanayi üretiminin yapısı kriz öncesinde de sorumluydu. Kriz öncesinde sanayi üretiminin ithal girdi bağımlılığı vardı ve bağımlılık ciddi bir cari açık yaratıyordu. Yani , sanayi üretim artışı beraberinde girdi (ara mal) ithalatı artışını getiriyor ve bu artış önce dış ticaret açığını ardından cari açığı tetikliyordu.

Kriz öncesinde bu sorunlu yapı bugün de devam ediyor. Çoğunu sanayinin kullandığı ara malları ithalatı, bu yılın 9 ayı itibariyle toplam ithalatın yüzde 72’sini oluşturuyor. Keza benzer şekilde, kriz öncesi yılda olduğu gibi dış ticaret açığı ve cari açık bu yılın ilk 9 ayında almış başını gitmiştir. Dış ticaret açığı 48,6 (2008 yılında bu rakam 58,4’dü ) , cari açık ise 32,5 milyar dolara  ulaşmıştır. Cari açık geçen yılki düzeyi üçe katlamıştır.

Yarısı dolu bardak için bile sevinç gösterisi yapanlar , hem bardağın yarısının boş olduğunu hem de dolusunun da sorunlu olduğunu artık görmek durumundadırlar. Nedense bayramlar yarattığı iyimserlik havasından olsa gerek, gerçekçi değerlendirmelere olanak tanımıyor. Umarız dün sona eren bayramı takip eden günler bu açıdan iyi bir fırsat olur…

NOT : BirGün okurlarımızın geçmiş bayramı kutlu olsun.