Oramızı buramızı, kahkahamızı neşemizi diline dolayıp, biz kadınları bu ülkede çırılçıplak bırakanları düşüneceğim

Oramızı buramızı, kahkahamızı neşemizi diline dolayıp, biz kadınları bu ülkede çırılçıplak bırakanları düşüneceğim.

Demokratik hakkını kullanıp sokağa çıkan insanların üzerine silah sıktıran iradeyi düşüneceğim.

Polisin saçından sürükleyip, vura vura kemiklerini kırdığı kadının, iyi olup olmadığını değil, “kız mıdır, kadın mıdır, nedir” diye merak edişini düşüneceğim.

Ekmek almaya giden çocuktan terörist yaratanı; evladını toprağa bırakan acılı anaya meydanlarda yuh çektireni düşüneceğim.

Cepteki misketlerin silah, basılmamış kitabın bomba ilan edilişini düşüneceğim.

Camide içki içtiler, başörtülü bacıma saldırdılar, diyerek halkını halkına kırdırtacak kadar koltuk bağımlısı olduğunu, evde bekleyen yüzde ellisiyle kan dökmekten çekinmeyecek kadar tehlikeli olduğunu düşüneceğim.

Biliyorsunuz Kemal Alevi, dedikten sonra alandan yükselen yuh sesleri karşısında gülümseyen dudaklarını hatırlayıp; bugün, Alevi’sin, Zaza’sın çık söyle, tavrındaki samimiyetsizliği düşüneceğim.

Sivas Katliamı davası zamanaşımından düştüğünde, kararın milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ettiğini düşüneceğim.

Hırsla, arsızlıkla, doymazlıkla; en basit güvenlik önlemini maliyet artar diye yerine getirmeyen işçi katili patronları ve onların devletlû hamislerini düşüneceğim.

Havan topuyla paramparça edilen Ceylan’ın sağa sola savrulan minik bedenini, kimse gelmediği için eteklerine toplayıp savcının ayağına götürmek zorunda kalan anaya reva görüleni düşüneceğim.

Savaş uçaklarını, halkını öldürmek için havalandıranların nasıl birbirini kolladığını; çoğu çocuk 34 kişinin öldürülmesindeki sorumluluklarından sıyrılmaya çalışarak barıştan söz edebilme sahtekârlıklarını; Roboskili ananın Emine Hanım’a iade ettiği o beyaz yazmayı düşüneceğim.

Hapishanelerde tecavüze uğrayan çocukları, konuştular, diye sürgün edip; sorumlu müdürü terfi ettiren mekanizmayı düşüneceğim.

Senin yargın, benim yargım diye kavga ederken kız çocuklarına tecavüz eden kocaman adamların, “rızası vardı” diyerek ceza indirimi almasına hak kazandıran yasalara dokunmayanları düşüneceğim.

Gezi’nin çocuklarını çapulcu diye aşağılayıp, katillerini korumaya alıp, Allah’ın rahmetini nasıl da soğukkanlılıkla esirgemiş olduğunu düşüneceğim.

Deresine sahip çıkan kadının etini morartan jandarma copunu; bunların doymazlığıyla mücadele edebilmek için ineğini satan köylüyü düşüneceğim.

Sıfırlanamayan paraları, gelip giden çantaları, 700 bin liralık saati, din kültürü ve ahlak dersinde en çok parmak kaldıran öğrencinin bakara-makaracılığını, penguenleşen medyayı, eline soru tutuşturulan ‘gazetecileri’ düşüneceğim.

Sana, bana, ona -yani kendilerinden olmayanlara- kurdukları tuzağın içinde şimdi birbirlerinin ipini çekmeye çalışmalarıyla ortalığa saçılan pisliği düşüneceğim.

Hapse atılan avukatlarla savunma hakkımı, gazetecilerle haber alma özgürlüğümü, siyasetçilerle yurttaş irademi elimden alıp kurmak istedikleri düzeni düşüneceğim.

Dış politikayı van minut artistliğinden, mezhep ayrımcılığına taşıyışlarını; Reyhanlı’yı, içi silah dolu tır’ları, kafa kesen yürek yiyen adamları özgürlük savaşçısı görme-gösterme niyetlerini düşüneceğim.

“Ne Yahudi’liğimiz kaldı, ne Ermeni’liğimiz, ne affedersiniz Rum’luğumuz kaldı; bana Gürcü dediler, affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu” derken, Cumhurbaşkanım olmak isteyen adamın yüzüne yerleşen o iğrenme ifadesini hatırlayacağım.

Nevzat Çelik’in dediği gibi; Türkiye’de Kürt olacağız / Kürtlerde Ermeni / Ermenilerde Süryani / Gidip Almanya’da Türk olacağız / Fransa’da Cezayirli İran’da Azeri / Amerika’da zifiri zenci olacağız / Çoğalan zencide mutlaka Kızılderili / İsrail’de Filistinli… Hakemler hep karşı takımı tutacak ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı”

Ezcümle, sandığa gittiğimde; kendini değil, umudu büyütene vereceğim oyumu ben.