Bir toplumun kendini yönetebilmesi için, önüne sandık konur. Sandıktan çıkan sonuç ise genellikle liberal iktisadi tezleri pekiştirmeye, toplum isyan edip haykırmasın diye uyuşturmaya yarar. Sömüren değişir, kurgu hep aynı kalır. İnsanın içinde bulunduğu bu bataklıktan kurtulması için yeni bir seçenek aramasını engellemek adına, ‘demokrasi’ denen kötü oyun türlü defalar yinelenir. Ama o demokrasi bugüne dek insanlığın sorunlarına bir çözüm olamadı. Nedeni gayet açık; bu düzen güçlünün gücünü arttırır, güçsüzün halinden şikâyet etmesini engeller. En önemlisi yalancı bir umut yaydığı için her tür başkaldırıyı savuşturmanın en mükemmel yolu olur. Kutsama zaten “demokrasi” bu işe yaradığı içindir. Ne zaman iktidarını yitirir düzen bekçileri ve iktidar sahipleri, o vakit basarlar küfrü!

Sandık, demokrasinin gerçekleşmesi için en temel koşul. Eğer bu sandığı kutsal sayar ve ondan çıkan sonucu biricik değer olarak alırsanız, genellikle faşizmin kapısı aralanmış olur. Bu çoğunluğun haklı olduğu tezine dayanan, baskıcı bir tutumdur. Yaratıcılığı, yeteneği, zekâyı, aykırı olmayı reddeden anlayışın tescillenme halidir. Derin uykuya yatan toplumlar, rahatsızlık duymak istemez ve var olan düzen sürsün ister. İnsan yeni olandan, riskli olandan korkar. Düşünme yetisi gelişmemiş kimse, elindeki veri az olduğu için, bilmediğinden korkar. Düşünmek risklidir. Bildiğin doğru yoldan çıkmana neden olur. Demokrasi gelişkin insan istemez, tersine, vasat insan için uygundur.

Gelişkin saydığımız batı demokrasileri ‘ırkçılık’ hastalığından kurtulamamış hâlde. Dönüp dolaşıp baskıcı partilere oy veren bir seçmen görüntüsü var. Nüfus yaşlandıkça daha da ‘muhafazakâr’ eğilimler ortaya çıkıyor. Yıllarca İtalya’yı Berlusconi’nin yönetmesi çok yalın bir örnek. Merkel’in Almanya gibi köklü bir ülkeyi yönetiyor olması bir başka gösterge. Daha dün Margaret Thatcher İngiltere’nin başındaydı. Fransa’da Le Pen’in açık faşist siyasetinin büyük destek alması bir diğer somut gösterge. Demokrasi vasat insan istiyor, bu yaratılan insan tipi sandığa gidince vasatın, kabanın iktidarı çıkıyor ortaya. Başka türlü söylersek; halk ucuz söylemle yetiniyor ve karşımıza bayağı iktidarlar çıkıyor.

Bir diğer önemli örnek; demokrasinin ürünü ve uzantısı sayabileceğimiz uluslararası kurumlar. Söz gelimi BM! Hangi yoksul, güçsüz ülkenin orada söz hakkı var? Güçlünün zalimliğini onaylayan, güçsüzün en küçük bir itirazında kafasına vuran bir küresel örgütten söz ediyoruz! Dünya kaynaklarının sınırlı olduğunu en iyi orada görev yapanlar bilir ve bu kaynakların eşit olmayan paylaşılmasının meşru sayılması için, adına ‘demokrasi’ denen düzeni parlatıp, piyasaya her gün yeniden sürerler. Her karar oylamayla alınır ve bu sandık sonuçlarından egemenlerin aleyhine hiç karar çıkmaz!

Güçlünün hukuku üstüne kurgulanmış bir düzendir ‘demokrasi’! Kimin terörist, kimin hırsız olduğunun muğlaklaştırıldığı; esasen en gelişkin mafyanın bu devlet organizasyonları olduğunu gözden kaçırmak isteyen bir olgunun adıdır ‘demokrasi’! Biçimsel eşitlikten yanadır. Bir oy hakkı verir kişiye, bu yolla düzenin içine iter onu, ardından da avutur durur: “Gün gelecek dünya daha güzel bir yer olacaktır” Bu safsataya inananların mezarlıklarıyla dolu her yan! Sandıktan hep avuntu çıkar!

Eğitimi, bilgiyi, felsefeyi, sanatı, çalışkanlığı sıfırlayan bir düzenden söz ediyoruz. Çoğunluk genellikle incelmemiş zevklerle doludur. ABD demokrasisi; basketbol, hamburger, bira denklemine dayalıdır mesela. Vasatın hükümranlığı dünyayı kan gölüne çevirmiştir. Sömürmeye alışkın, uyuşmuş bir toplumdur karşımızda duran. Bencil, duyarsız koca bir güruh! Bush imgesi yeterince açıklar bu toplumun eğilimlerini. Sandıktan çıkmıştır vahşet! Elbet dünyanın her yerinde farklı tonlarda aynı sonuç çıkar! Sandık buna ayarlıdır…

İnsanın makine gibi sürekli çalıştığı, sevmeyi, düşünmeyi, eğlenmeyi unuttuğu bir dünya için yaratılmış bir düzendir ‘demokrasi’! Demokrat kimdir sorusu ayrı bir yazı konusu. Dünyaya bir kez gelmiş ve doğayı dinlemeye çalışan, evreni duyumsamayı başaran ve sürekli yaratan biri için bu büyük saçmalıkta vakit kaybetmekten daha korkunç ne olabilir! Sürekli azından köpükler saçarak konuşan diktatörleri dinlemenin nesi keyifli? Sığ fikirlerle kitleyi uyuşturan adamların/kadınların nesi ilginç? Sandık sonucu budur…

Ünlü Fransız düşünür Alaın Touraıne benden daha sert eleştiriler getirir demokrasiye. Bir gün: “Peki bunca kötüyse demokrasi, yerine ne koyacağız?” diye soran birine, “Şimdilik elimizde bu var, daha iyisini bulana dek bununla idare edeceğiz” yanıtını verir.

Şimdilik…

Oy verin elbet, ama sonucu bilerek.