Neyi oyluyoruz, sandığa ne için gidiyoruz?

Daha iyi bir yargı, daha fazla ifade özgürlüğü ya da daha güçlü bir Meclis ve kör topal yürüyen demokrasiyi onarmak için mi?

Şüphesiz hiçbiri, bilakis bunların tam tersi.

İktidarın, ‘Evet’in içeriğine dair veremediği cevapların anlamı da burada gizli.

Hal böyle olunca, tüm sorulara ya kaçamak cevaplar veriliyor ya da konu saptırılıyor.

Güçlü Türkiye, istikrar!

İktidar, Saray ve MHP ittifakı ‘güçlü Türkiye’, ‘istikrar’, ‘terör bitecek’ gibi ‘aynı’ ve ‘tek tip’ sloganların bomboş içeriğinde savrulup duruyor.

Sözgelimi MHP tarafından 16 Nisan’da yapılacak halk oylaması için 5 ana başlıkta hazırlanan kitapçıkta ‘tehdide karşı mücadele’ vurgusu yapılıyor. Tanıtımda ‘vatan, millet, Sakarya’ ajitasyonundan ödün verilmiyor: “MHP devlet ve millet varlığının güvenceye alınıp güvenli bir şekilde, istiklal içinde istikbale taşınması için ‘evet’ diyecektir.”

İstiklal, istikbal, karşıtlık, düşman yaratma... Mesaj; ironik bir biçimde partinin yaşam kaynağı bulduğu felsefe yerine, ayrışma, ‘bölme’ üzerinden akıyor.

İktidar, Saray ve MHP tavanının canhıraş bir şekilde peşinden gittiği ‘anayasa değişikliği pakedi’ bir demokrasi şöleni önermiyor, tek çatı altında toplanan bir yöntem ile amacına ulaşmak istiyor: Korku üzerinden oy devşirmek!

‘Herkese, her keseye uygun bir kaygı pakedimiz var’

‘Evet cephesi’ İstanbul’dan Kars’a, Diyarbakır’dan Urfa’ya türlü şekillere ayrılmış korku sopasını gösteriyor. Korkuyu çeşitlendiriyor.

Mütedeyyin yerlerde, 1950’lerden beri değişmeyen istismar can damarı buluyor; ‘din, vatan, türban’ için istikrar edebiyatı yapılıyor.

Misal Kars’ın Arpaçay ilçesinde aba altından çıkarılan sopa ile ekonominin bam teline vuruluyor. Gariban köylüye, “Bizim istediğimiz olmazsa, mazot parasını keseriz, yeşil kartları iptal ederiz, ya da bundan böyle tarım kredilerini vermeyiz” deniyor. Parti, egemenliğine girmiş devlet, bunların tümünün mal bağışlamak değil asli görevi olduğunu unutuyor!

Nusaybin’de ayrı bir ‘korku yöntemi’ izleniyor. Muhtarlar toplanıyor, “Evet çıkmazsa vay halinize” vurgusu yapılıyor. Üstü kapalı da olsa, Kürt’e ‘öz Türkçe’ mesaj veriliyor: “Şehirleri yakıp yıkmaya devam ederiz!”

Batı’da, İstanbul’da başka çeşit bir kaygı... Mafyatik taşeronlar, silah gösteren ‘ağır abiler’ ve parti sözcüleriyle ince ayar: “Suruç, Ankara ne ki? Siz kaos görmemişsiniz!”

Milliyetçiler için de bir program var elbette. Ülkücüleri son ana kadar konsolide etme çabası sürecek gibi görünüyor. Lice’de devam eden operasyonlar, bir tarafı ve yaratılmak istenen algısıyla bu kapsamda değerlendirilebilir. Söylemek istenen bir şey var: “Terörü tam olarak bitiremedik. Kökünü kazımak için yetki istiyoruz!”

Başka korkular da belirleyici olacak!

Ancak yine aynı kavram, ‘korku’ üzerinden ilginç ve tezat bir konu gözden kaçıyor.

Toplumun, özellikle 15 Temmuz’un ardından yaşanan süreçte oluşan korkuları da var. Bu da iktidarın yaydığı endişelere farklı bir hava estiriyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki herhangi bir tapu dairesinden içeri girerseniz, büyük bir kalabalıkla karşılaşırsınız. İlk anda ekonominin hâlâ canlılığını yitirmediğini, vatandaşların rahatça ev alıp sattığını düşünebilirsiniz. Oysa biraz akıl yürütme, gözlem ya da fikir sorma ile gerçeğin çok farklı olduğunu anlarsınız. Bu kalabalığın nedeni de kaygıdır. İktidara bağlı ama iktidarın yarattığı korkudan farklı. Tapu dairelerindeki işlemlerin büyük bölümü alım-satım değil devir ile ilgilidir. Hiç alakası olmadığı halde FETÖ’cü damgası yiyeceğinden korkan orta üst sınıfın, işletmeci, tüccar, ev sahibinin ‘el konulur korkusu’ ile mallarını güvendiği bir yakınına devretme telaşıdır bu! Böyle bir endişe içinde bulunanların sandıktaki eğilimleri de şimdiye kadar gösterdikleri davranış kalıplarından farklı olacaktır.

Kapsamla ilgili başka örnekler de verilebilir. 7 Haziran seçimlerinde yüzde 52, 1 Kasım’da ise yüzde 68 oranında AKP’ye oy verilen ‘kale’ Erzurum’da hiç kimsenin beklemediği ölçüde bir ‘HAYIR’ çıkabilir. Fethullah Gülen’in şehrinde, uzun süre, bir biçimde onunla gönül bağları olmuş seçmenin, ‘ilişkilendirme’ ve ‘sıra bana da gelebilir’ hissiyatıyla ‘evet mührünü’ elinin tersiyle itmesi mümkün olabilir.

Bir yanıyla ‘korkular çatışması’ yaşanan bir referandumun arifesindeyiz.

Herkesin türlü saiklerle ‘Evet’ ve ‘HAYIR’ı var. Tam da 15 senelik AKP iktidarının yarattığı karmaşaya uygun. Demokrasiden uzak, demokrasi dışında her şey öneren absürd bir referandum. Türkiye tipi bir arabesk, büyük sürprizlere gebe!