Muhalefet köşeye sıkışan iktidarın sürekli el yükselteceğini az çok öngörüyordu, dolayısıyla ne Gezi tutuklamaları ne de CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezanın onanması sürpriz oldu. Gezi davasından çıkan karar toplumsal muhalefete bir tehditti, Kaftancıoğlu kararı ise yalnızca CHP örgütüne değil tüm Meclis muhalefetine yönelik bir gözdağı. Bu hamleleriyle iktidar dönüşü olmayan bir yola girdiğini kanıtladı, içindeki çatlak sesleri dikkate almayacağını belli etti. Muhalefet sandık gelene kadar her türlü tertiple, hileyle karşı karşıya gelecek. Her sabah sanki yeni bir sınava, her gece bir seçim arifesine dönüşecek.


İstanbul seçimlerinin kazanılmasında önemli rolü olan Kaftancıoğlu, kendisi hakkında başlatılan sürecin yalnızca bir rövanş alma işi olmadığını, önümüzdeki seçimi hedeflediğini, bu nedenle davanın seçim takvimiyle birlikte ilerlediğini biliyordu. Kaftancıoğlu’na siyasi yasak getiren karar, seçime yönelik geri sayımın hızlandırıldığı manasına geliyor. İmamoğlu hakkındaki davanın ve HDP’nin kapatılma davasının akıbeti bu hızlandırılmış takvimde neticelenecek. Baskın seçim olsun ya da olmasın, her halükârda sandığa ilân edilmemiş olağanüstü hal koşullarında gideceğiz.

***

CHP lideri, Kaftancıoğlu kararının bir gün sonrasında hiç beklenmedik bir hamle gerçekleştirdi. Daha önce MB, TUİK, MEB gibi devlet mimarisinde konumu ve işlevi net olarak belli kurumlara, kamuoyuna önceden duyurarak giden Kılıçdaroğlu bu sefer SADAT’a adeta baskın yaptı. “Danışmanlık hizmeti” adı altında faaliyet gösteren, ancak gerçekte gayri nizami harp mekaniğinin bir parçası olduğu iddia edilen SADAT’a dokunan yanıyordu. SADAT hakkındaki eleştirel yazılar mahkeme kararıyla erişime kapatılıyor, iktidara sorulan sorular ise yanıtsız bırakılıyordu. Sedat Peker’in SADAT iddiaları da çok konuşulmuş ancak bizzat iktidardakiler tarafından üstü örtülmek istenmişti. Kılıçdaroğlu’nun böyle bir yapının önüne gitmesi ve net mesaj vermesi, fevri bir davranış ya da şahsi cesaret gösterisinden fazla bir şey olmalı. Nitekim “içeriden alınan bilgi” vurgusu, iktidarın sanıldığının aksine, güvenlik bürokrasisini de tam manasıyla hakim olmadığını açığa çıkarıyor.

CHP lideri, Kaftancıoğlu kararını seçim güvenliğini ortadan kaldırmaya yönelik saldırıların işaret fişeği olarak gördüğünü SADAT’ın önünde ilân etti. Bunun arkasından yeni provokasyonların, sansasyonel tertiplerin gelebileceğini, şayet böylesine tezgahlar kurulursa olup bitenlerin sorumlusunun iktidar olacağını söyleyerek ön aldı. SADAT, Kılıçdaroğlu’nun iddialarına düşük perdeden cevap verirken, iktidar bloku üzerinden 24 saat geçmesine rağmen dişe dokunur bir karşılık vermedi. Bu yalnızca Kılıçdaroğlu’nun hamlesinin sürpriz olmasından kaynaklanmıyor, SADAT ve benzerlerinin devlet içindeki kavganın bir parçası/tarafı olmasından ve bu haliyle iktidarın yumuşak karnını oluşturmasından kaynaklanıyor. O nedenle Kılıçdaroğlu hamlesinin yankısı epey “derinlere” ulaşacak.

***

Türkiye’nin yakın tarihi, seçim sathı mailinde yaşanabileceklerin ne denli vahim olabileceğinin örnekleriyle dolu. Kurumsal siyaset geride bıraktığımız süreçte iktidar lehine neticelenen saldırıları önleyemedi. Şayet SADAT’ın önündeki açıklama bunu değiştirme yolunda atılan adımların bir parçası olacaksa anlamlı, aksi halde iktidar bildiğini okumaya devam eder. Muhalefetin diğer adımlarının mutlaka halkın politik kamusal alana dönmesini, mahalle mahalle örgütlenmesini ve tabanda en geniş birlikteliği hedeflemesi gerekiyor.

Elbette sandık kurulları dahil Meclis muhalefeti seçim mekaniğinin her adımına dair halka güven verici adımlar atmakla yükümlü. Ancak seçim sandığını savunmak, “bugünü” savunmaktan geçiyor. Sermayeye iktidar eliyle tarihin en büyük kaynak transferinden birinin yapıldığı, halkın sürekli yoksullaştırıldığı, laik yaşamın kuşatıldığı, festivallerin dahi sudan bahanelerle iptal edildiği bir ülkede, bütünlüklü bir strateji ortaya koyup her saldırıya olabileceği en güçlü bir biçimde cevap üretmeden seçmene teminat vermek kolay değil.

İktidarın çok yönlü taarruzuna, kolektif bir direniş sergilenmesi gerektiği aşikâr. Ancak bu direnişin mızrak ucu kim olacak ise önümüzdeki süreçte yeniden yapılanmada asıl söz sahibi de o olacak.