Bireylerin oy verme(me) davranışını etkileyen faktörler üç düzeyde değerlendirilebilir. Birinci düzey durumsaldır; önümüze konulan adaylar, söylemleri, önerdikleri politika ve projeler oy verme davranışımızı etkiler. Seçmen ikinci düzeydeki değerlendirmesini somut adayların ve durumların ötesinde, kurumsal ve siyasal yapılar düzeyinde yapıyor; siyasal ve ideolojik duruşuna yakın partileri diğerleriyle kıyaslayıp, oy verme davranışını belirliyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, […]

Bireylerin oy verme(me) davranışını etkileyen faktörler üç düzeyde değerlendirilebilir. Birinci düzey durumsaldır; önümüze konulan adaylar, söylemleri, önerdikleri politika ve projeler oy verme davranışımızı etkiler.

Seçmen ikinci düzeydeki değerlendirmesini somut adayların ve durumların ötesinde, kurumsal ve siyasal yapılar düzeyinde yapıyor; siyasal ve ideolojik duruşuna yakın partileri diğerleriyle kıyaslayıp, oy verme davranışını belirliyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, küçük yerleşmeler bir yana bırakılırsa, seçmenler yerel seçimlerde adaylardan çok, siyasi-ideolojik duruşları ve parti aidiyetleri üzerinden oy veriyor.

Seçim öncesi sol seçmenin bir bölümünde bu iki düzeyde de dikkate değer hoşnutsuzluk biriktiği biliniyor! Kutuplaşan siyaset solda ana muhalefet partisi CHP’ye işaret ettiği ölçüde, eleştirilerin hedefine CHP gelmiş bulunuyor. Hoşnutsuzluk durumsal düzeyde, adayların Genel Merkez tarafından belirlenmesinden doğdu. Ancak asıl hoşnutsuzluk, CHP’nin uzunca bir süredir ısrar ettiği sağa açılma politikasından kaynaklanıyor. AKP’nin yarattığı ağır siyasal ortam ve krizin aşılmasının geniş bir açılım gerektirdiği kabul edilse de, kabul görmeyen, bu açılımın solu feda ederek yapılması.

CHP Genel Merkezi, bu hoşnutsuzluğu görmesine rağmen sağda konumlanmaktan vazgeçmedi; “AKP kaygısının” sol seçmeni CHP’ye oy vermeye ikna edeceği öngörüldü. Bu düşünce biçimi temelsiz sayılmaz; seçim yaklaşırken, daha önce oy vermeyeceğini söyleyen kesimlerin önemli bir bölümü, AKP karabasanı karşısında isteksiz biçimde de olsa CHP (ya da İyi Parti) adaylarına oy vereceğini bildirmeye başladı. Dahası, özellikle iktidarın kontrol ettiği büyük şehirlerde CHP’nin gösterdiği adayların anketlerde seçilmeye yakın görünmesi, kuşkulu yaklaşanların bir bölümünü ikna etmiş görünüyor.

Tam da bu noktada, oy verme davranışını etkileyen ancak yeterince ifadeleştirilemeyen sistemsel düzey üzerinde durmak gerekiyor. Geldiğimiz noktada, demokrasinin büyük bir tehditle karşı karşıya kaldığını ve AKP’nin bu tehdidin somut taşıyıcısı olduğunu hepimiz görüyoruz.

Demokrasinin saldırı altında olduğu bir dönemde, sol seçmenin demokrasiye tehdit oluşturan siyasal iktidarlara karşı sandığa gitmesi halk kitlelerinin kazanımlarını korumak açısından önemlidir.

Sistem düzeyinde yapılan değerlendirmeyi kuşkusuz sandığa gitmeme eğiliminde olan sol seçmene bir hatırlatma olarak görebiliriz; öyle bir mesajı taşıdığı da ortada. Bizler Pazar günü demokrasiyi korumak için sandığa gideceğiz.

Ancak şunu söylemekten de geri durmayacağız; karşı karşıya olduğumuz durumu AKP sorununa indirgemek doğru değildir. Mesele şu ki; neoliberal oyunun bugünkü oynanış biçimi giderek artan biçimde, demokrasiyi dünyanın dört bir yanında bir lüks haline getiriyor. AKP benzeri demokrasiyi gereksiz gören sağ-popülist ve otoriter iktidarların, dört bir yanda yükselişi tam da bu nedenle oluyor. Öngörülen birikim ve bölüşüm ilişkilerin demokratik koşullarda sürdürülemediği bir dünyada yaşıyoruz.

Bir başka biçimde ifade etmek gerekirse; kapitalizmin işletme sistemi küresel-neoliberalizmin demokrasiyle sistem düzeyindeki ortaya çıkan uzlaşmaz çelişkisi ve tahrip girişimi, bu konuda kafasını kuma gömen siyasal partilere de bir şey söylüyor. Demokrasinin karşı karşıya olduğu tehdidi, belli bir siyasi parti ve kadrolarının bozulması kolaycılığına kaçarak açıklayan siyasetin sınırlarına gelinmiştir.

Pazar günü bizler, sol bilinçle sandığa gideceğiz. Pazartesi ile başlayan süreçte IMF’nin çalışan sınıfların kazanımlarını hedefleyen reçeteleri gündeme geldiğinde, sağduyulu muhalefet partileri ne yapacak?