Seçim gecesi televizyonlarda boy boy yorumcular, açılan sandıklardan çıkan sonuçları değerlendiriyordu

Seçim gecesi televizyonlarda boy boy yorumcular, açılan sandıklardan çıkan sonuçları değerlendiriyordu. AKP’nin Türkiye genelinde açık ara önde gidiyor olması bildik yorumları beraberinde getirdi. Değerlendirmelere göre; siyasi partilerin halka inme oranları oy oranlarına yansımıştı. Sözü edilen 91 yıldır bir türlü halka inemeyen CHP’ydi. Dahası seçim 1970’lerde ya da 80’lerde olsa yine benzer şeyler konuşuluyor olacaktı. Bu yorumun klasikleşmesinin ardında Cumhuriyet’in kurucu partisinin geçmişten gelen ve günümüz dünyasında artık yeri olmayan yaklaşım ve reflekslerinden bir türlü arınamamış olması ya da varsa arınma potansiyeli bunu yansıtamıyor olmasıyla ilişkiliydi. CHP adında geçen “halk”a bir türlü istenilen kıvamda ulaşamıyordu.
Neyse ki CHP’yle markalaşan önerme son yerel seçimlerde sola ilişkin de kullanılmaya başlandı. Bir kısım körpe siyasi analist muhalefetin başarısızlığını neredeyse hiçbir öngörüleri gerçekleşmeyen bazı liberallerin arkasına takılarak açıklamaya giriştiler. AKP’nin sosyal, ekonomik ve beşeri meziyetleri partiyi halka yaklaştırmış ve ardından başarı gelmişti.
17 Aralık süreciyle birlikte net olarak gözler önüne serilen yolsuzluk, medya baskısı, siyasi manipülasyon, savaş çığırtkanlığı, halkın tasvip etmeyeceği türden özel hayatı ilgilendiren detaylar seçimden bir gün öncesine kadar peyderpey karşımıza çıktı. Kılıçdaroğlu grup toplantısında tapeleri yayınladı, muhalefet partileri seçim konuşmalarında seçim meydanlarını dolduran kalabalığa olan biteni anlattılar. Son dönemde AKP’den sıtkı sıyrılan medya ve Cemaat medyası bu konuşmalara sıklıkla yer verdi. Ancak Erdoğan elindeki tüm medya imkânlarını kullanarak daha büyük kalabalıklara, yine bildik söylemleriyle hitap etti. Neden hapis yattığını anlattı, hapis yatmasına neden olan içinde camiler ve süngüler geçen o şiiri kalabalıklara okuttu. Kızının başörtüsüne, evine kadar giren devlet düşmanlarına, darbeye ve CeHaPe zihniyetine değindi. Kısılmış sesiyle topluluğun karşısına mağdur ve kurban kimliğiyle çıktı. Kardeşlerim ile başlayan cümleleriyle kalabalıklara adeta “varlığım sizin de varlığınız” anlayışını pompaladı. Nihayetinde AKP bir seçimi daha kazandı hem de en sancılı döneminde. Halk ne yolsuzluğa ne de diğer iddialara itibar etti. Berkin Elvan’ın ölümüne, Egemen Bağış’ın Bakara’lı makarasına pek fazla aldırış etmeyen söz konusu halk AKP’ye bir kez daha evet dedi. Dahası halk için Ankara’nın her köşesine saat kulesi ve anıtsal kapı inşa etmeye girişen, yakında dünyanın en büyük oyun parkını açacak olan Melih Gökçek halkın büyük desteğiyle Ankara’da yeniden seçilmeyi başardı.


İnilen Halk Kimdir?
Peki olguları açıklarken “halka inmek” diye üstün körü ifade ettiğimiz halk kimdir? Halk derken nelerden ve kimlerden söz ediyoruz? Aslında 19. yüzyıldan bu yana yoğun olarak tartışılan bir kavram. Tartışılmaya başladığı dönemlerde bağımlı, bağımsızlığı olmayan bir yapı olarak görülmek istenen, aşağı tabakayı oluşturan, toplum içindeki elitlerden ayrışan/ayrıştırılan kesimi tanımlamak için kullanılan bir kavram. Özetle halk toplumda henüz yeterli medeniyet seviyesine ulaşmamış, gelişim basamaklarındaki yabanıl olanı, köylüyü tanımlamak için kullanılmıştı. Marksist anlayışa göre ise halk köylü ve işçi sınıfını ifade eder. Halk hem şehirde hem de kırsaldadır. Halk, halk bilgisi, sınıf bilinci ve protestosunun en büyük silahı olarak nitelendirilir. Tarihsel bağlamda halk nedir, nasıl dönüşmüştür anlatısı bu yazının konusu değil. Bu nedenle kestirmeden söylemek gerekirse günümüzde halk, bir ortak çıkar/faktör etrafında bir araya gelmiş toplulukları tanımlamak adına kullanılıyor. Grup dil, inanç, ideoloji, etnik, mesleki vb nedenlerle birbirine bağlıdır. Yani 19. yüzyılda okuma-yazma bilen bir toplumda cahil olarak nitelendirilen halk toplumun farklı katmanlarında yer alan grupları ifade etmek için kullanılmakta. Halkı sadece sınıfsal bir çerçeveye oturtmak, inilmek/ulaşılmak istenen gruba ilişkin daha başından yanlış bir başlangıç yapmak anlamına geliyor.
Bu perspektiften soruyu yeniden soralım; halka inilmediği varsayımıyla ulaşılmak istenilen kesim kimler? İnançlılar, kırsalda yaşayanlar, varoşlarda yaşayanlar, öğrenciler, işçiler, cemaatler, sosyal medya halkları mı? Yoksa, trafoları patlatanın kedi olması gibi, siyasi başarısızlığa adres göstermek adına ilk akla gelen şey midir “halka inmek” faktörü? Oysa halk diğerleri arasındaki sensin, biziz.
Erdoğan Türkiye’nin sosyo-inançsal, sosyo-ekonomik ve etnik noktalarına dokunarak bir tür popülizm yaparak iktidar oldu ve iktidarını bu çerçevede koruyor. Kullandığı kadim çatışma alanlarını aleni yalanlarını ve hukuk tanımazlığını maskelemek adına kullanıyor. Sözü edilen halk da Erdoğan’ı bu nedenden ötürü seviyor ve destekliyor. Dahası Erdoğan’ın “halk” anlayışı “millet/ümmet” temelli. Onlar tek tip, kendisine itaat eden bir yapıda olmasını istiyor. İktidar olduğu günden bu yana atılan her türlü adım, her türlü söylem bunu açıkça ifade ediyor. Erdoğan Türkiye’deki “çoğunluğun” direncini kuvvetli tutmak, Sünni muhafazakâr nüfusun ülkenin sahibi gibi hissetmesini, baskın güç olmasını istiyor. Bu isteğini de alenen herkese hissettiriyor. Halkı, halkları değil, tek bir ümmeti önemsiyor.
Bir kitle partisi olma yolunda Aksaray, Urla ve Karadeniz’de saldırıya uğrayan HDP böylesi bir ortamda nasıl halka yaklaşabilir? CHP sürekli olarak çatışma ortamından beslenen biri varken “camileri yıktılar, başörtüsünü yasakladılar” söylemini nasıl unutturabilir? Türkiye’deki sağ muhafazakâr gerçekliği göz ardı etmek, meseleyi eski moda, sınıfsal bir anlayışla “halka inmek” olarak yorumlamanın artık bir faydası yok. Faydası olmadığı gibi güncel halk tanımının farkında olmamak, bireyin kendini içinde bir yerinde olduğu halkın dışında görmesi anlamına geliyor.
Hele de her şey sanki Salvador Dali’nin berbat bir kopyasının elinden çıkmış resme dönüşmüş, gerçekler, paranoya ve hayal gücüyle yer değiştirmişken en klişe kavramı cımbızla çekip çıkarmak ne yazık ki artık sığ kalıyor.
CHP ve diğer partilerin ulaşması istenilen çetin ceviz her geçen yıl biraz daha büyüyor, kabuğunu güçlendiriyor. Gelin bu yüzden olguları açıklarken “halka inmek” kavramına takılı kalmadan, Türkiye’deki mevcut durumu başka ifadelerle açıklamaya çalışalım. Çünkü gerçekte neler yapılması gerektiğini ancak o ifadeleri ya da yolları ararken bulabiliriz.

***

140 karakter

Milli mesele diyerek Twitter’ı kapatıyorsun sonra karşısına geçip, gevrek bir selfie çekip paylaşıyorsun, sadece çirkin değil, ahmakça da.